Dinen günahlar iki çeşittir. Kişisel zaaflar ile alakalı
olanlar ve karakter ile ilgili olanlar. İçki, zina, kumar gibi günahlar kişinin
zaafları ile ilgilidir. Ancak yalan, iftira, fitne gibi günahlar şahsiyet ile
ilgilidir.
Oysa fitne, yalan gibi günahların şeraitte cezaları yoktur.
Fitne ile karı koca arasını açmış biri, “dayanamadım, yalan dolu iftiralarla bu
aileyi dağıtayım dedim” diye bir mazeret ileri süremez. Yalan, iftira, dedikodu
gibi günahları bu dünyada temizlemenin imkanı yoktur. Çünkü bu tür günahlar
şahsiyetle alakalıdırlar.
İçki müptelası bir kişi, aynı zamanda çok iyi biri olabilir.
Ancak yalanı meslek haline getirmiş bir insanın iyi bir insan olduğundan söz
edilemez. Zaaflar terbiye edile bilir, ancak karakter yara aldıysa onun izi
ömür boyu kalır. Peygamberin, “bir Müslüman zina edebilir, içki içebilir ama
asla yalan söylemez” veya “yalan söyleyen bizden değildir” mealindeki sözleri,
zaaf sahibi birinin Müslüman olabileceği fakat karakteri bozuk olan bir insanın
asla Müslüman olamayacağının delilidir. Zira Müslüman olmanın ilk şartı önce
insan olmaktır.
Yüzde bilmem kaçının Müslüman olduğu bir ülkede İslam
dininin en büyük günahı nedir diye sorsak ne cevap alırız acaba? İçki, kumar,
zina… Oysa Kuran fitnenin, yani insanları birbirine düşman edecek her türlü
fiilin, en büyük günah olduğunu söyler. Peygamber, yalan söyleyenin Muhammedî
olamayacağını söyler.
Dindar bir ailenin çocuğu akşam sarhoş olarak eve gelse
kıyamet kopar ama aynı çocuk evde yalan söylediğinde aynı kıyamet kopmaz. Çünkü
evde herkes her zaman bu günahı işliyordur da ondan. Kafasındaki kılları
gösterdiğinde iffetlerine halel geleceğine inanan kadınlar, akşama kadar
komşularını veya akrabalarını çekiştirmelerinin ruhlarını kirlettiğini
düşünmezler. Hazine arazisi üzerine diktiği camide Cuma kılan hacı amca, o
arazide tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu umursamaz. Namazı, orucu
önemsediği kadar, emin bir kişi olmayı, dürüst olmayı önemsemez.
Dinin ahlaki umdelerinin ritüelleri kadar önemsenmediği bir
toplumda dindarlıktan bahsedilemez. Anadolu insanı tarihinin hiçbir döneminde
bu günkü kadar dinin ritüellerine uymamıştı. Cuma günleri camilere girmek
mümkün değil, oruç tutmayan kalmıyor Ramazanda, türban milli kıyafet sanki…
Ancak yalan, iftira, dedikodu, kul hakkı yeme, gibi hastalıklar da hiç bu günkü
kadar yaygın ve kabul edilir olmamıştı bu topraklarda.
Ritüellerin özü boğması İsa’nın dinini Vatikan’a hapsetti.
Muhammed’in dini ritüellere boğulursa- ki o yolda- hapsolacağı Vatikan’ı da
yoktur, biline!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder