14 Mar 2013

Tekke ve Zaviyeleri açmalı mı?


BDP Milletvekili Altan Tan’ın bir süredir gündemde tuttuğu bu konu çok ilgimi çekti. Altan Tan, kanal kanal gezip “tekke ve zaviyeler açılmalı” diye bas bas bağırıyor. İlginç. Düşündürücü...
Düşündürücü olan şey, “halihazırda açık olan” bir şeyi nasıl tekrar açacağının tutarsızlığı...
Altan Tan’ın bilmediği şeyler var demek ki. Onlardan bahsedelim biraz;
İstanbul’da kaç “ışık evi olduğunu” bilir misin sayın Tan? Tekke ve Zaviyelerin bugünlerde “STK ve Vakıf” olduğunu? Ve tümüyle aynı çalışmaları yürütmekte olduklarını?
Örneğin, “Cerrahilerin bir tekkesi var, Kadirilerin, Nakşilerin, İsmailağanın, Nurcuların..vb.” Tümü aktif, çalışıyor. İsimlerinin sonunda “derneği, vakfı ya da çok daha ileri giderse anonim şirketi yazıyor...”
Tekke ve zaviyeler açık. Halihazırda faaliyet yürütüyorlar. Belli olmuyor mu sayın Tan?
Tekke ve zaviyelerin açık olduğu, mevcut toplumsal duyarsızlık ve emperyalizm karşısındaki tutumun gelişmeyişinden belli olmuyor mu?

Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Altan Tan şöyle söyledi: İnsan haklarına saldırmayan her inanç özgürce yaşanabilmeli...
Cevap vermesi ümidiyle şu suali kendisine yöneltiyorum: Kapitalizm, insan haklarına saldırı mıdır? Kapitalizmi hangi ölçüde olursa olsun meşru kılan bir inanç, sizin bu beyanınızca, insan haklarına saldıran bir inanç olup, yasaklanmalı mıdır?
Elbette “yasakçılığın her türlüsüne karşıyım.” Peki memlekette bir güruh türese ve dese ki; biz armuda tapınıyoruz. Ve armuda tapmayan kafirdir, ölmelidir...
Ne olacak şimdi? Demokrasi deyip, elinde kılıç “armuda tapmayan adam avına çıkan bir aklı” meşrulaştıracak mıyız?

Liberallerin “özgürlükçülüğü” tüm hastalıkları, hastalıkla mücadele etmeksizin serbest bırakmayı öngördüğünden, toplumsalcı değildir. Bireyciliğin “özgürlük kelimesine yüklediği bu tutarsız içerik” toplumsal aklı katletmek dışında bir netice üretmiyor...
Şimdi diyeceksiniz ki, nasıl olmalı bu iş?
İnançlar, devletlere göre biçimlendirilmemelidir. Bu anlamda, “devlet inancı ya da devlete uygun inanç” üretme işi de hatalıdır. Lakin yukarıdaki “sözde özgürlükçü” serbest bırakma durumu da yanlıştır. Aslolan nedir? Uzun bir tartışma sürecinin akabinde, “meselelerin değerlendirildiği zeminin, niteliklerinin inşasıdır.”
Yani, insanlar artık meseleleri; “fıtrı(doğal) kıstaslarla ölçüp biçmeye başladığında” ortak akıl ortaya çıkar. O koşullarda, “kimse armuda tapınmaz..”
Fıtri aklı kim üretir? Devlet mi? Hayır. Bağımsız entelektüel aydınlar üretir. Bu noktada aydınlara mühim işler düşüyor...

Tekke ve zaviyeler kapalı “görünüyor.” Lakin tamamı açık. Hepsi birer vakıf, STK oldular. İslam’da Tekke ve Zaviye uygulaması var mı?
İlk Tekke, Sofi isimli bir derviş tarafından, yozlaşan Abbasi saltanatının inşa ettiği camilere muhalefet amacıyla kuruldu. Sonra ne oldu? Sistem bu kurumları içine çekti. Ve bu kurumlar, muhalefet amacıyla başladığı yolculuğunda, iktidarın kalesine dönüştüler.
Bu kurumlarda pasif, hayattan kopuk, sosyal gerçekliğinden uzaklaşmış bir din anlatıldı. Ölü bir din. Sokağa çıkamayan bir din. Bölüştürmeyen, eşitlemeyen bir din. Ruhbanların, ahbarların ve kenzcilerin dini...
Bunların tekrar diriltilmesine lüzum yok! Çünkü o din halen diridir! O din bugün egemen dindir! İster tekkesini açın, ister zaviyesini. Çünkü o din, bütün mensuplarının gönüllerini “tekkeleştirmiştir.”
Kısacası, yanlış yerden bakıyorsun Altan Tan... Yanlış yerdesin.

Geçenlerde Habertürk ekranlarında yapılan bir tartışmaya şahit oldum. İslami moda dergilerinin editörleri ve yorumcular “Muhafazakarların modaya uyumlanma sürecini tahlili ediyorlardı...”
Ekrana çıkan bir hanım, İslam ve kapitalizmin uyumlandığından dem vurdu...!
İbretle seyrettim. Abdestli Kapitalizmin bizi önce banka kuyruğuna soktuğunu, akabinde moda/fashion adlı tüketim kültürüne abdest aldırdığına şahit oldum.
Bunlar dini zengin eğlencesi yapmışlar. Bunların dinden anladığı, eğlenip oyalanmak olmuş. Bu muydu muhafazakarlık? Bu açıkça TUHAFazakarlık!
Ayıp arkadaş. Azıcık tutarlı olun...
Muhafazakar mahallenin ablaları, eskiden Hayber’i, Uhud’u ve Bilal’i anlatırdı. Biz de dinler, huşu içinde adalet ve eşitliği tefekkür ederdik. Şimdiki nesil, Viktoria’s Secret ve Fashion Tv anlatıyor galiba?
Nerden çıktı bu tipler?

Hiç yorum yok: