Bu Türkiye değil mi, 1984 yılından bu yana terörle mücadele eden?..
Bu Türkiye değil mi, PKK’dan sonra Hizbullah’ın şiddetinden, El Kaide’nin intihar saldırılarından muzdarip olan...
Bu ülke, 30 yıldır terörist ve silah sevkiyatını önlemek için neredeyse Doğu sınırlarına duvar çekmeye kalkışmadı mı?..
Bu ülkenin binlerce askeri, polisi, korucusu; terörün lojistiğini kesmek, şiddetini durdurmak için şehit olmadı mı?..
Bu ülkenin şehirlerine terör silahı ve bombasının girmemesi için güvenlik birimleri yıllarca cansiperane çalışmadı mı?..
Tüm bu soruların yanıtı “evet...” Hem de kanlı, öfkeli ve isyan eden bir “evet!..”
Peki, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Los Angeles Times’ın aşağıdaki haberine ne demeli:
“Geçen yıl, Körfez ülkelerinden gelen silahların çoğu Türkiye üzerinden devamlı biçimde sevk edilerek Suriye’nin kuzeyindeki isyancıları hükümet tanklarını tahrip etme, uçaklarını düşürme, Halep ve İdlib illerindeki önemli alanları ele geçirme olanağını sağlıyordu. İsyancılar, Türkiye’nin yardımı ile Suriye içine girmeyen ve sık sık Türk karaborsasında veya Irak’ta satın alınan silahların, sınırdan kaçak olarak sokulduğunu söylüyorlar. Ürdün, sınırları üzerinden küçük silah akışını önlüyor, Türkiye’den ve Körfez ülkelerinden isyancılara silah sevkiyatı ise, önemli ölçüde azaldı.”
Ne kadar vahim değil mi?.. Dünya basını, 30 yıldır terörden muzdarip olan Türkiye’nin, Suriye’de rejimi yıkmak isteyen teröristlere silah gönderdiğini artık olağanmış gibi yazıyor ve şimdi de yine olağanmış gibi sevkiyatın azaldığını duyuruyor...
Söyler misiniz; AKP’nin yönettiği Türkiye, önümüzdeki süreçte uluslar arası kamuoyu karşısında terörden yakınabilir mi acaba?..
Bu Türkiye değil mi, PKK’dan sonra Hizbullah’ın şiddetinden, El Kaide’nin intihar saldırılarından muzdarip olan...
Bu ülke, 30 yıldır terörist ve silah sevkiyatını önlemek için neredeyse Doğu sınırlarına duvar çekmeye kalkışmadı mı?..
Bu ülkenin binlerce askeri, polisi, korucusu; terörün lojistiğini kesmek, şiddetini durdurmak için şehit olmadı mı?..
Bu ülkenin şehirlerine terör silahı ve bombasının girmemesi için güvenlik birimleri yıllarca cansiperane çalışmadı mı?..
Tüm bu soruların yanıtı “evet...” Hem de kanlı, öfkeli ve isyan eden bir “evet!..”
Peki, ABD’nin önde gelen gazetelerinden Los Angeles Times’ın aşağıdaki haberine ne demeli:
“Geçen yıl, Körfez ülkelerinden gelen silahların çoğu Türkiye üzerinden devamlı biçimde sevk edilerek Suriye’nin kuzeyindeki isyancıları hükümet tanklarını tahrip etme, uçaklarını düşürme, Halep ve İdlib illerindeki önemli alanları ele geçirme olanağını sağlıyordu. İsyancılar, Türkiye’nin yardımı ile Suriye içine girmeyen ve sık sık Türk karaborsasında veya Irak’ta satın alınan silahların, sınırdan kaçak olarak sokulduğunu söylüyorlar. Ürdün, sınırları üzerinden küçük silah akışını önlüyor, Türkiye’den ve Körfez ülkelerinden isyancılara silah sevkiyatı ise, önemli ölçüde azaldı.”
Ne kadar vahim değil mi?.. Dünya basını, 30 yıldır terörden muzdarip olan Türkiye’nin, Suriye’de rejimi yıkmak isteyen teröristlere silah gönderdiğini artık olağanmış gibi yazıyor ve şimdi de yine olağanmış gibi sevkiyatın azaldığını duyuruyor...
Söyler misiniz; AKP’nin yönettiği Türkiye, önümüzdeki süreçte uluslar arası kamuoyu karşısında terörden yakınabilir mi acaba?..
19 bin asker niçin istifa etti?..
“Balyoz”, “Ergenekon”, “çete, “terörist”, PKK, “diyalog”, açılım, “müzakere”, İmralı, tanık- sanık çelişkisi, “sehven belge yükleme”, “sahte cd”, medya terörizmi, iftira, itibarsızlaştırma, kumpas, kuşatma, çengel, kadrolaşma, baskı, yıldırma, dağıtma ve nihayet çökertme!..
Özetle dikkat çekici, tehlikeli ve de en önemlisi AKP iktidarı döneminde yaşanan çok düşündürücü bir sonuç; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde büyük erozyon!..
Yalnız ulusun değil, devletin geleceğini tehdit eden ve ne yazık giderek büyüyen bir erozyon!.. “Güçlü ordu, güçlü devlet; huzurlu millet” stratejisini yerle bir edecek bir erozyon!..
Üstelik dört bir yanı sorunlarla çevrili, yalnızca emperyalizmin değil; radikal dincilikten etnik bölücülüğe kadar birçok tehdidin, çökertmek ve yok etmek istediği bir ülkede yaşanıyor bu erozyon!.. Nasıl mı peki?..
CHP Adana Milletvekili Ali Demirçalı, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a yönelttiği önergede, TSK’dan kaç personelin istifa ettiğini sormuş... Yılmaz ise şöyle yanıt vermiş:
“2012 Ağustos Şurasından sonra, Tümamiral Kemalettin Gür, Tuğgeneral Necati Tekin ve Tuğgeneral Hakan Taşkesen emekli olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 01 Ocak 2009 - 21 Ocak 2012 tarihleri arasında kendi istekleriyle ayrılan toplam general/amiral ve subay/astsubay sayısı 13.751’dir. 2009-2010-2011 yıllarında sözleşmeli statüde görev yapan toplam 4.967 uzman erbaş kendi istekleriyle sözleşme yenilemeyerek TSK’dan ayrılmıştır.”
Son 3 yılda neredeyse 19 bin asker kendi isteğiyle TSK’dan ayrılmış!.. Bilmiyorum bunların içinde istifa dilekçesi veren yüzlerce savaş pilotu var mı?..
Bunları sıradan matematik rakamları olarak algılayan liboşlar olabilir... Hatta onlar bu satırlardan yola çıkarak her zamanki hastalıklarının gereği birilerini “militarist” olarak da suçlayabilir...
Oysa kafası çalışan her yurttaşın soracağı asıl soru şudur; “Kurtuluş Savaşı sırasında bile Türk Ordusu bu kadar kumpas- kuşatma yaşadı mı, itibarsızlaştırmaya uğradı mı?.. Ve bu kadar asker mesleğinden soğutularak ordudan ayrılmaya zorlandı mı?”
Umarım tarih, TSK’daki erozyon tehlikesinin nasıl kötü bir sonuç vereceğini bu ulusa göstermez!..
Özetle dikkat çekici, tehlikeli ve de en önemlisi AKP iktidarı döneminde yaşanan çok düşündürücü bir sonuç; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde büyük erozyon!..
Yalnız ulusun değil, devletin geleceğini tehdit eden ve ne yazık giderek büyüyen bir erozyon!.. “Güçlü ordu, güçlü devlet; huzurlu millet” stratejisini yerle bir edecek bir erozyon!..
Üstelik dört bir yanı sorunlarla çevrili, yalnızca emperyalizmin değil; radikal dincilikten etnik bölücülüğe kadar birçok tehdidin, çökertmek ve yok etmek istediği bir ülkede yaşanıyor bu erozyon!.. Nasıl mı peki?..
CHP Adana Milletvekili Ali Demirçalı, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a yönelttiği önergede, TSK’dan kaç personelin istifa ettiğini sormuş... Yılmaz ise şöyle yanıt vermiş:
“2012 Ağustos Şurasından sonra, Tümamiral Kemalettin Gür, Tuğgeneral Necati Tekin ve Tuğgeneral Hakan Taşkesen emekli olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 01 Ocak 2009 - 21 Ocak 2012 tarihleri arasında kendi istekleriyle ayrılan toplam general/amiral ve subay/astsubay sayısı 13.751’dir. 2009-2010-2011 yıllarında sözleşmeli statüde görev yapan toplam 4.967 uzman erbaş kendi istekleriyle sözleşme yenilemeyerek TSK’dan ayrılmıştır.”
Son 3 yılda neredeyse 19 bin asker kendi isteğiyle TSK’dan ayrılmış!.. Bilmiyorum bunların içinde istifa dilekçesi veren yüzlerce savaş pilotu var mı?..
Bunları sıradan matematik rakamları olarak algılayan liboşlar olabilir... Hatta onlar bu satırlardan yola çıkarak her zamanki hastalıklarının gereği birilerini “militarist” olarak da suçlayabilir...
Oysa kafası çalışan her yurttaşın soracağı asıl soru şudur; “Kurtuluş Savaşı sırasında bile Türk Ordusu bu kadar kumpas- kuşatma yaşadı mı, itibarsızlaştırmaya uğradı mı?.. Ve bu kadar asker mesleğinden soğutularak ordudan ayrılmaya zorlandı mı?”
Umarım tarih, TSK’daki erozyon tehlikesinin nasıl kötü bir sonuç vereceğini bu ulusa göstermez!..
‘İmdaattttt’ diyen bir parti!..
Sokakta, caddede, toplantılarda hep aynı soru... Hele bir televizyon programına katılmış ve ülkenin gidişatıyla ilgili saptamalar yapmışsanız, ardından çığ gibi gelen yaşamsal sorular da aynı noktaya parmak basıyor; “Nereye gidiyor bu memleket, yok mu düzeltecek biri?..”
Toplum çaresiz ve girdapta... Siyasal kaos ve “umut” gösterilen liderlerin inanılmaz gafleti toplumdaki çıkmazı iyice derinleştiriyor!.. Çünkü cumhuriyeti savunması gereken siyaset anlayışı, baskıcı ve kuşatmacı bir iktidarın dümen suyunda çırpınmaktan başka bir şey yapamıyor...
AKP’den kurtulmak isterken haklı olarak demokratik yollarda ısrar eden toplum, iktidarın halen nasıl oluyor da “yüzde 50 oy” bandında dolaşabilmesinin şaşkınlığını yaşıyor... Çünkü dünyada ilk kez Türkiye’de, muhalefetin iktidar karşısında ezik bir tablo çizmesi her kesimde ıstırap yaratıyor...
İşte sokaktaki yurttaşların en az yüzde 50’sinin sorduğu “nereye gidiyor bu ülke” sorusunun altında, iktidardan çok muhalefetin beceriksizliğinin yaşattığı bu travma da var...
CHP, MHP, BDP neredeler sahi?.. Bu üç parti de dünyada eşi benzeri görülmemiş bir girdapta çırpınıyor, gündemi yaratan iktidara yanıt verebilme çabası ya da çoğu el atından destek ya da gizli-açık işbirliği gafletindeler!..
Türkiye’de son bir yılda yapılan anketlerde, deneklerin neredeyse yüzde 60’nın “yeni bir parti yeni bir lider” arayışına vurgu yapması, ülkede siyasetin içine düştüğü vahametin boyutlarını gösteriyor...
Peki, toplum bu soruları sorarken, ANAP-DYP çizgisinde yürüyen merkez sağ önderleri, MHP içindeki mücadeleden çekilenler ve CHP’de çalışırken “tasfiye” furyasında bir köşede sessizce duranlar neyi bekliyorlar acaba?.. Uzaydan biri mi gelip yüzde 60’lık kitlenin yeni bir “umut” aramasına yanıt verecek?..
Hiç merak etmeyin; tarih ülkede rejimi değiştirmeye çalışan iktidarla onun dümen suyunda giden muhalefetin yanı sıra, halkın beklentilerini görmeyen ve başını kumda tutan siyasi kanat önderlerini de af etmeyecektir!.. Sağcısıyla, solcusuyla hepsini!..
Toplum çaresiz ve girdapta... Siyasal kaos ve “umut” gösterilen liderlerin inanılmaz gafleti toplumdaki çıkmazı iyice derinleştiriyor!.. Çünkü cumhuriyeti savunması gereken siyaset anlayışı, baskıcı ve kuşatmacı bir iktidarın dümen suyunda çırpınmaktan başka bir şey yapamıyor...
AKP’den kurtulmak isterken haklı olarak demokratik yollarda ısrar eden toplum, iktidarın halen nasıl oluyor da “yüzde 50 oy” bandında dolaşabilmesinin şaşkınlığını yaşıyor... Çünkü dünyada ilk kez Türkiye’de, muhalefetin iktidar karşısında ezik bir tablo çizmesi her kesimde ıstırap yaratıyor...
İşte sokaktaki yurttaşların en az yüzde 50’sinin sorduğu “nereye gidiyor bu ülke” sorusunun altında, iktidardan çok muhalefetin beceriksizliğinin yaşattığı bu travma da var...
CHP, MHP, BDP neredeler sahi?.. Bu üç parti de dünyada eşi benzeri görülmemiş bir girdapta çırpınıyor, gündemi yaratan iktidara yanıt verebilme çabası ya da çoğu el atından destek ya da gizli-açık işbirliği gafletindeler!..
Türkiye’de son bir yılda yapılan anketlerde, deneklerin neredeyse yüzde 60’nın “yeni bir parti yeni bir lider” arayışına vurgu yapması, ülkede siyasetin içine düştüğü vahametin boyutlarını gösteriyor...
Peki, toplum bu soruları sorarken, ANAP-DYP çizgisinde yürüyen merkez sağ önderleri, MHP içindeki mücadeleden çekilenler ve CHP’de çalışırken “tasfiye” furyasında bir köşede sessizce duranlar neyi bekliyorlar acaba?.. Uzaydan biri mi gelip yüzde 60’lık kitlenin yeni bir “umut” aramasına yanıt verecek?..
Hiç merak etmeyin; tarih ülkede rejimi değiştirmeye çalışan iktidarla onun dümen suyunda giden muhalefetin yanı sıra, halkın beklentilerini görmeyen ve başını kumda tutan siyasi kanat önderlerini de af etmeyecektir!.. Sağcısıyla, solcusuyla hepsini!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder