2 Mar 2013

“TSK bizi kedi gibi teslim etti”

HABER MERKEZİ (Ahmet Çınar)- Kamuoyunda “Askeri Casusluk” olarak bilinen ve İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada önceki gün tahliye edilen Kıdemli Albay Prof. Dr. Tayfun Uzbay, YURT’a konuştu. 

8 ay 20 gün Şirinyer 1. Sınıf Askeri Cezaevi’nde kalan Prof. Dr. Uzbay, eşi Filiz ve oğlu Mert’le İzmir’in Üçkuyular semtinde bir restoranda yemek yedi, körfezi seyretti. Özgürlüğün güzel olduğunu ancak kırgınlığının devam ettiğini söyleyen GATA Yüksek Bilim Konseyi üyesi de olan Prof. Dr. Uzbay, “Şizofreninin tedavisinde kullanılabilecek bir ilacın patentini alarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ‘Yeni Buluşlar Şerit Rozeti’ alan tek askerim. Bulduğum şizofreni ilacı, bir tek semptomu giderse bile Nobel’e aday olabilecek bir buluş. Dünyanın başındaki en büyük belalardan biri olan şizofreniyle savaştım ama saçma sapan bir suçlamayla 8 ay 20 gün hapiste tutuldum. Beni bir kez bile aramayan GATA yönetimine kırgınım” dedi.

Anadolu’da halk arasında “İcat çıkarma” sözü olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Uzbay, “Bir icat çıkardık TCK’nin 135. maddesiyle yargılandık, bir daha icat çıkarırsak bu kadarla da kurtulamayabilirim” diyerek espri de yaptı.

‘KIRGINIM’

Cezaevinde bilimsel çalışmalarını sürdürdüğünü anlatan Uzbay şunları söyledi: “İki bilimsel makale hazırladım. Ayrıca tüm yönleriyle madde bağımlılığını anlatan bir kitap yazmaya başladım, yarısını
bitirdim. Hapishanede tüm kaygım, bilimsel çalışmalarımın akıbetiydi. Ne yazık ki akredite olan laboratuvarım dağıtıldı. TÜBİTAK, desteklediği çalışmalarımdan tek taraflı olarak desteğini çekti, tarafıma herhangi bir gerekçe de bildirilmedi. Oysa ben Savunma Bakanlığı’na dilekçe yazıp bilgisayar tahsis edilmesini istedim, bilgisayar geldi. Laboratuvarımda biriken sonuçlar bana gönderildi. Orada bilimsel çalışmalarımı sürdürdüm. Benim bu çabalarıma karşın, GATA’dan gereken moral desteği görmedim. Bizi adeta kedi gibi teslim ettiler, direnmediler. Arkamızda durmadılar. Savcılık, MİT’le ilgili soruşturma başlatmıştı. MİT kendi personelinin arkasında durdu, teslim etmediler. GATA Rektörlüğü ise beni ve eşimi bir kez bile aramadı.”

Cezaevine girmeseydi geçen haziranda Finlandiya’da önemli bir bilimsel şizofreni toplantısına katılıp, buluşuyla ilgili ilk bulguları sunacağını, 20 Ağustos’ta da Las Vegas’ta bir bilimsel toplantıda konferans vereceğini anlatan Prof. Dr. Uzbay, bunların hiçbirini gerçekleştiremediğini için üzgün.

BİLİMSEL ÇALIŞMAYA DEVAM

Pazartesi günü mesaiye gideceğini ancak emeklilik dilekçesi yazmayı düşündüğünü de belirten Prof. Dr. Uzbay, “Yaş haddim 60. Daha 8 yıl çalışma hakkım var ama emeklilik seçeneğini düşünüyorum. Emekli olmak, bilimsel çalışmaların sona ermesi anlamına gelmez. Ben yine çalışırım, devam ederim” diye konuştu.

CEZAEVİ KURMAY KARARGÂHI GİBİ

Güneşin balçıkla sıvanamayacağını vurgulayan Prof. Dr. Uzbay, “Şu anda 30 general cezaevinde. Dolayısıyla hava ve deniz kuvvetlerinde zafiyet olduğunu düşünüyorum. Bizim koğuş adeta kurmay karargâhı gibiydi. Milli gemi projemizin komutanı, bir saldırı halinde ilk havalanacak filonun komutanı, Bosna’ya ilk bombayı atan komutan, hepimiz birlikteydik. Hem de hiç tanımadığımız, ömrümüzde görmediğimiz birisinin bilgisayarında bulunduğu iddia edilen bir word dosyası yüzünden” dedi.

‘HİÇ AĞLAMADIM’

Cezaevinde dışarıyı özlemenin sonunun olmadığını söyleyen Prof. Dr. Uzbay, “Bir şeyleri özlemeye başlarsak yandık. O nedenle kendimi özlememeye koşullandırdım. Ortalık yerde ağlamak da hapishane raconuna ters. Ben ağlamadım, eşim ve oğluma da ağlamamalarını tavsiye ettim. Sık sık da koğuş arkadaşlarıma hapishaneyle başa çıkma ve telkin yöntemleri hakkında konferans verdim” diye konuştu.

“Silivri’deki cezaevi koşullarının daha kötü olduğunu bildiğim için ‘Beterin beteri var’ diyerek dayandım” diyen profesör, “Biz hapishane şartları bakımından Silivri’dekilerden daha şanslıydık” dedi.

BAŞUCU KİTABI

Cezaevinde kaldığı sürece Victor Frankl’ın “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabını başucundan ayırmadığını anlatan Prof. Dr. Uzbay, notlar alarak okuduğu kitabı bir gardiyana hediye ettiğini ve cezaevinden çıkar çıkmaz kitapçıya gidip yenisini aldığını da sözlerine ekledi.

Cezaevinde emlak danışmanlığı, web tasarımı, girişimcilik, resim ve folklor kurslarına katıldığını, Ünyeli olduğu için Hekimoğlu’nu çalacak kadar bağlama öğrendiğini, ayrıca tescilli harmandalı oyuncusu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Uzbay, “Bunca kurstan sonra herhalde artık işsiz kalmam”
diyerek espri yaptı.

AYAKTA KALDIK

Profesörün eşi Filiz Uzbay da 8 ay 20 gün boyunca sorumluluklarının farkında ve dimdik ayakta durduklarını söyledi. Eşinin gözaltına alınmasına da şimdi serbest kalmasına da inanamadığını belirten Filiz Uzbay, “Her şey bir şaka gibi, bir yanılsama gibi gelip geçti” diye konuştu.

OĞLU MERT DE KIRGIN

Yeditepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi olan oğlu Mert Uzbay ise babasının başına gelenleri gördükten sonra, Türkiye’de insanlığa yararlı, iyi işler yapmanın pek de iyi olmadığını düşünmeye başladığını söyledi. Mert Uzbay, öfke ile kırgınlığın harmanlandığı bir duygu durumunda olduğunu belirterek, “Bugünü görmekten mutluyum, babamla yanyanayız, beraberiz” diye konuştu.

Hiç yorum yok: