Şeyh Salih Kunter |
Ahmet Hakan, üç yıl önce Danıştay cinayeti hakkındaki hükmünü tutanağa şöyle geçirdi:
“İlk etapta provokasyon tuttu, beklenen sonuç alındı... ‘Katil hükümet’ sesleri yükseldi, olay ‘Bir dinci militan türban kararı yüzünden yargıç kurşunladı’ şeklinde yorumlandı. (...) Ve çok sonra şunlar anlaşıldı:
1. Ergenekon diye bir örgüt varmış.
2. Bu işi bu örgüt planlamış.
3. ‘Katil’ dinci değilmiş.
Veli Küçük ve tayfası ile ilintiliymiş.
Cumhuriyet’i de bu ekip bombalatmış.
Ümraniye’de ele geçirilen bombalar ile Cumhuriyet’e atılan bombalar arasında bir ilişki varmış.” (Hürriyet, 29 Nisan 2010, Numaraları biz ekledik.)
Beş altı yıldır sürekli yazıldı bunlar, 2010 yılındakini saklamışız. Karar sonrasını bekledik.
Tarihin tutanağı
Biz de buraya, şu gerçekleri yazıyoruz:
Bu davanın hüküm giyen sanıkları kesinlikle bir örgüt oluşturmuyorlar. Evet, Türkiye’de Gladyo vardır. Adının ne olduğunu bilmiyoruz, “Ergenekon” olduğunu söyleyenler var. AB Büyükelçisi Karen Fogg’un bir zamanlar buyurduğu gibi, “Türk tarihinin hakkından gelmek için” SüperNATO bu adı da takmış olabilir. Gladyo, Atlantik sisteminin yeraltındaki hükümetidir; muhalefette olmaz. Bugün de hükümettedir. ABD’nin NATO ülkelerini denetleme örgütüdür. Bugün Gladyo’nun başında kendilerini “BOP Eşbaşkanı” ilan edenler ve ABD ile “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma yaptıklarını” itiraf edenler bulunmaktadır. Ergenekon operasyonu ve Suriye’deki iç savaş, onların dünya ölçeğinde etkileri olan en derin uygulamalarıdır. Türkiye’de Gladyo en faal dönemini yaşamaktadır.
Danıştay cinayetinin ve Cumhuriyet’i bombalama eylemlerinin görünen plancıları, dava dosyasında bulunan baz istasyon raporları, ifadeler ve diğer kanıtlarla apaçık bellidir: Şeyh Salih, Küçük Salih, Süleyman Esen, Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım arasındaki ilişkiler ve buluşma trafiği, eylemler öncesinde ve sonrasında çarpıcı ölçülerde yoğunlaşmaktadır. Ahmet Hakan, Av. Zeynep Küçük’ü CNN Türk’teki programına davet ederse, kamuoyu krokilerle, kesin kanıtlarla o trafiği görür ve aydınlanır. Zeynep Hanım’ın bu sunuşlarını dinleyen bütün hukukçular oybirliği halinde planlama ve uygulama olayının tartışmasız kanıtlandığını saptamışlardır. Bir de ortalıkta görünmeyen büyük plancılar var. Planlayan örgütün “Bulgaristan” (Büyük olasılıkla MOSSAD) bağlantıları MİT tarafından da saptanmış ve Mahkeme’ye yollanan yazıda bir tek bu bilgi, iki kez vurgulanmıştır. Alparslan Arslan’ın Danıştay cinayetinden bir gün önce Ankara’daki ilişkileri ise örtbas edilmiştir. O ilişkiler, Kuzey Irak’ta CIA sertifikasıyla yapılan havaalanlarına kadar uzanmaktadır.
Danıştay cinayetini işleyenler, çevreleriyle birlikte bağnaz dincidirler. Tıpkı Hrant Dink, Rahip Santaro, McDonalds, Malatya Zirve cinayeti failleri gibi, BBP üyesidirler. MİT’in 1996 Susurluk Raporu’nda Fethullah Gülen-BBP bağlantıları kanıtlarıyla ortaya konmuştur (Bkz. Kaynak Yayınları). Danıştay cinayeti failleri, bir buçuk yıldan beri hemen her akşam Şeyh Salih Kunter’in evinde buluşup dinsel toplantı yapmışlardır. Alparslan Arslan’a cinayetten önce iki kez cin çıkartma uygulamasında bulundukları sabittir. Alparslan Arslan, boynuna takılan muskalarla “görünmez adam” kimliği kazandığına inandırılmıştır. Kendisine Şeyh Salih, “Allah’ın askeri” unvanını vermiştir. O zamanki Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın ısrarla belirttiği bu gerçek, dava dosyasında da ispatlıdır. Alparslan Arslan, cinayetten sonra “Allah’ın askeri” olduğunu söylemiştir. Osman Yıldırım da Danıştay cinayetinden sonraki telefon görüşmesinde, Alparslan Arslan’ı Danıştay Yargıcını katlettiği için “Allahın askeri” diye övmüştür. Resmî telefon dinleme kayıtları mahkeme dosyasındadır.
E. Tuğg. Veli Küçük veya E. Alb. Muzaffer Tekin’in, Danıştay cinayeti ile en küçük bir ilişkileri yoktur. Kamuoyunun yanıltılmasında açıkça görev üstlenen Ahmet Hakan, Nazlı Ilıcak, Derya Sazak, İsmet Berkan, Oral Çalışlar, Rasim Kütahyalı ve benzerlerinin ikide bir vicdanlarını çiğneyerek seslendirdikleri iftiralar, baştan ayağa dayanaksızdır. Osman Yıldırım’ın bu konudaki yalanları, baz istasyon raporlarıyla, onlarca tanık beyanıyla, yapılan keşifle ve diğer kanıtlarla yerle bir olmuştur. Osman Yıldırım’ın hakkında “anti-sosyal kişilik bozukluğu” tanısı koyan hekim raporları dava dosyasındadır. Bu hastalığın en önemli özelliği, yine hekimler tarafından “durmadan yalan söyler” diye belirlenmiştir. Ankara’daki 11. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi de aynı saptamada bulundu (Hürriyet, 7 Ağustos 2013). Savcıların “Osmanım” diye muhabbetle hitap ettikleri Osman Yıldırım’ın iftiralar için yönlendirildiği, diğer Danıştay sanıkları tarafından da savcılık ve mahkeme ifadelerinde saptanmıştır. En önemlisi, E. Tuğg. Veli Küçük ve E. Alb. Muzaffer Tekin, kesinlikle böyle alçakça bir cinayete katkıda bulunacak kişiliğe sahip değillerdir.
“Cumhuriyet’i de bu ekip bombalatmış” iddiası da, hiçbir kanıta dayanmıyor. Cumhuriyet’in bombalanması olayında eyleme katılanlar arasındaki ilişkiler telefon trafiğiyle aydınlatılmıştır.
“Ümraniye’de ele geçirilen bombalar ile Cumhuriyet’e atılan bombalar arasında bir ilişki olduğu” iddiasının bir F tipi psikolojik savaş uydurması olduğu kanıtlarla ortaya çıkmıştır. Bir yalan bin kez yinelenerek doğruya dönüştürülemiyor. Seri numaraları tutmuyor. Kaldı ki seri numarasının bir önemi de yok. Ayrıca bu ilintiye işaret eden en küçük bir kanıt yok.
Meydan okuyarak kaydediyorum
Bu gerçekleri dava dosyasını, sorgulamaları, çapraz sorguları, kanıtları, tanıkları, baz istasyonu raporlarını, keşifleri bilerek yazıyorum. Bu gerçeklerin üç ay sonra da, üç yıl sonra da, üç yüzyıl sonra da gerçek olarak kalacağını bildiğim için meydan okuyarak yazıyorum. En önemlisi, Cumhuriyet Devrimimize, vatanın bütünlüğüne, özgür ve çağdaş bir toplumda bağımsız yaşama özlemlerimize kurulan tuzağı biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder