31 Ağu 2013

Stratejik piyondan stratejik “aktör” olmaz

PKK Lideri Abdullah Öcalan, AKP hükümetinden rol talep ediyor:
Başvuruda bulunduğu makam, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetimidir. Öcalan, talebini şöyle formülleştirmiş:
“Bu aşamaya kadar benim konumuma araçsal bir değer biçilmesini anlamlandırdım, ancak bundan sonra benim konumumun araçsal olmaktan çıkıp stratejik bir konuma evrilmesi gerekmektedir.” (Vatan ve Milliyet, Özgür Gündem, 18 Ağustos 2013).
Enstrümanlıktan stratejik role tayin talebi
Öcalan’ın dilekçesi madde madde şöyledir:
Bir: Bu aşamaya kadar araçtım. AKP’liler gâvurcasını söylüyorlardı, “O bizim enstrümanımızdır” diyorlardı. Apo da Türkçesiyle doğruluyor.
İki: Bana araç değeri biçilmesini anlamlandırıyordum. Burada araç (enstrüman) rolüne değer ve anlam sözlükleriyle takviye yapılıyor. AKP iktidarının enstrüman rolü vermesinin kazandırdığı onur vurgulanıyor.
Üç: Artık benim konumum araç olmaktan çıkarılıp stratejik düzeye yükseltilmeli.
Enstrüman örgüt sicili
Bu köşede Açılımın başından beri Apo’nun “Hakan Fidan’ın maiyetine” girdiği, olgulara göndermeler yapılarak saptandı. Öcalan da, zaten bunu inkâr etmedi, hep açık sözlü davrandı. Tayyip Erdoğan’a yazdığı teslim mektubu ve İmralı’da MİT görevlileriyle yaptığı biat görüşmeleri zaten görüntülü olarak arşive girmişti.
Fakat burada altı çizilecek olan şudur: Bu nasıl bir kurtuluş örgütüdür ki, lideri “enstrüman” olduğunu döne döne açıklamakta ve o örgüt de bunu içine sindirmektedir.
PKK’nin kırk yıla yaklaşan enstrüman sicili var. Apo’nun örgütü, en başından beri Türkiye’den başlayarak, bölge devletlerinden birinin enstrümanı olarak faaliyette bulunmuştur. PKK tarihi, enstrüman örgüt tarihidir. “Türkiye Solu ve PKK” kitabında bu gerçek somut olarak incelenmiştir.
Türkiye’de 1975 sonrasında ABD işbirlikçisi yönetimin enstrümanı olarak başlayan süreç, 1980 sonrasında Suriye Muhaberatının enstrümanı, 1991 sonrasında, özellikle 1998’de Apo’nun CIA tarafından Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra ABD’nin enstrümanı, 2004 sonrasında da AKP iktidarının (ve elbette ABD’nin) enstrümanı olarak devam etmiştir.
Stratejik piyonluğa mahkûmiyet
PKK, bölgemizde 1991 Körfez saldırısından beri ABD’nin stratejik piyonudur. Bütün stratejisi, ABD’nin ve İsrail’in bölge devletlerine karşı şiddet kullanarak sağlayacağı bir toprak parçası üzerinde bir piyon “devlet” kurabilmektir. Piyonluk ve devlet olmak nasıl bağdaşır, ayrı bir konu.
Stratejik piyondan stratejik “aktör” çıkmaz. Piyon piyondur. Piyonluktan aktörlüğe terfi olmaz. Piyonluk, PKK’nin ruhuna işlemiştir ve bölgemizdeki güç dengeleri düşünülürse PKK piyon olmaya zincirlenmiştir. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi bölmek gibi hayâller üzerine kurulan bir örgüt, piyonluktan başka bir şey yapamaz. Piyon örgütünden de, kurtuluş örgütü, özgürlük örgütü olmaz.
Onurlu çözüm
PKK, Kürt halkına onurlu bir gelecek vaat etmiyor. “Araçsal” konumdan onursal olan hiçbir sonuç üretilemez. “Araçsal” olan, beni stratejik konuma getirin talebinde bulunuyorsa, bu talep enstrümanlık konumunda yeni bir rol talebidir.
PKK’nin stratejik hedefi, ABD ve İsrail’in piyon devleti olmaktır. Enstrümanlık, bu örgütün temel programıdır. Bu rolün reddedilmesi için tek çözüm vardır: Türkiye’nin birliği içinde, Kemalist Devrimin tamamlanması programına katılmak. O zaman da etnik temelde örgütlenme olmaz; Türk ve Kürt, tek bir millet olarak birlikte örgütlenir ve birlikte halk hükümetini kurar.
Araç olmak, kimseye onur kazandırmıyor. Bu itiraflar, PKK mensupları ve PKK’den özgürlük bekleyen Kürt yurttaşlarımız için de çok sarsıcı uyarılardır. Bu tür piyonluk itirafları, ancak başlar eğilerek izlenebilir. PKK’nin kuyruğuna yapışan EMEP, ÖDP gibi örgütler ise enstrümanın kuyruğu durumundadırlar.
Rojava’da 15 gün önce sözümona devlet kurulmuş idi
İşte en son Suriye’nin kuzeyinde yaşananlar, çok kuvvetli bir uyarıdır. “Rojava’da devlet kurduk, Kürdistan kuruldu” diye insanlara halaylar çektirdiler. Daha 15 gün olmadı, onbinlerce Kürt oradan kaçıyor.

Hiç yorum yok: