1 Eyl 2013

Dinciliğin Haçlılarla işbirliğinde Hindistan örneği

Dinciliğin, haçlılarla işbirliği ve ondan güç ve para devşirme zihniyetinin tarihsel görünümlerinden en ürperticisi Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’de, ikincisi ise İngiliz işgali sonrası Hindistan’ında yaşanmıştır. Bugün ikincisine değineceğiz.

Yakında çıkacak olan ‘Kurtuluş ve Aydınlanma Savaşı’nın Kur’anî Boyutları’ adlı üç ciltlik eserimizin bu konuyu inceleyen sayfaları gerçekten dehşet verici tablolarla doludur. Burada birkaç kısa paragraf verebileceğiz: 

Bizdeki Dürrîzadelerle Mustafa Sabrilerin Hindistan’da da ikizleri vardır. Hint Dürrîzadeleri, aynen bizdekiler gibi, camilerin açık olmasını, namaz kılanların engellenmemesini ülkenin darulislam (İslam yurdu) olması için yeterli görmüş, böyle olunca da ülkeyi işgal ederek bütün servetleri talan eden, halkı köleleştiren İngilizlere karşı cihat ilan edip onları taciz etmenin İslam’a uygun olmadığını fetvaya bağlamışlardır. İngilizler bu fetvaları tahkim etmek için, bunların arkasına, Mekke ulemasından alınan fetvaları da koymuşlardır.

Bu konuda yapılmış ilmî bir incelemenin ilgili satırlarını ibretle okuyalım: “Mekke ulemasına 1866’da, ‘Hristiyan hâkimiyetinde bulunan Hindistan’da eğer idareciler Müslümanların ibadetlerine karışmıyorlarsa burasının dinî hükmü ne olur?’ gibi bir soru ile müracaat edilmiş; Hanefî, Şâfiî ve Mâlikî imamların cevabı, ‘İslam’ın bir kısım temel ibadetleri uygulandığı sürece ülke darulislam hükmündedir’ şeklinde ol-muştur. Bu yaklaşıma göre İngilizler halkın dini inançlarını serbestçe yaşamasına müdahale etmedikleri ve Müslümanlar İngiliz idaresi altında barış ve güvenlik içerisinde bulundukları için onlara karşı bir cihat caiz değildir.”

“Kuzey Hindistan ulemasına göre ‘bu durumda Müslümanlar hristiyanlar tarafından korundukları için güvenliğin olduğu yerde cihat caiz değildir. Zira cihat için can ve mal emniyetinin ortadan kalkması şarttır ve bu şart Hindistan’da oluşmamıştır. Kalküta uleması ise cihat hakkında benzer mülahazalara sahip olmakla birlikte esasen Hindis-tan’ın darulharb olmadığı kanaatini ifade etmiştir. Müslümanlar burada ibadetlerini serbestçe yapabilmektedirler ve bu durum cihadın gerekliliğini ortadan kaldırmaktadır.”

“Bütün bunlardan daha da mühimi, yeryüzündeki en büyük Müslüman sultan ve ‘Hâdimü’l-Haremeyn’ (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) olan Osmanlı padişahı ile İngilizler arasında bir dostluk söz konusudur. Osmanlı sultanının dostuna karşı cihat caiz olamaz.”

“Bütün müzakerelerde, mevcut durum ve şartlarda Hindistan’da İngilizlere karşı bir direniş için gerekli şartların oluşmamış olmasının ifadesi bir yana, cihadın caiz olma-masının da belirtilmesi açıkça, mevcut şartların kaçınılmaz olarak meşrulaştırılmasını gündeme getirmiştir.” (Azmi Özcan, Hindistan’da İngiliz Hâkimiyeti ve Ulemanın Tavrı, 108-111)

‘Haçlılarla işbirliği uleması’na göre, Kur’an’ın baş düşman ilan ettiği zulümle mücadelenin hiçbir anlamı yoktur. Haçlı istilanın, Müslümanların kaderine el koymasının hiçbir sakıncası yoktur. Bağımsızlık ve onurun da hiçbir değeri yoktur. Karnını doyurup namazını kılabiliyor-san ülke darulislam, bu imkânı verenler de Müslümanların koruyucusudur. Türkiye’de bugün “Keşke Millî Mücadele başarılı olmasaydı da İngilizlerin himayesine girseydik; daha mutlu olurduk” diyen namussuzlar işte bu ‘ulema’ denen alçakların zihniyet uzantılarıdır.

Kur’an’ın dini bunların lanetli zihniyetlerinden elbette münezzehtir.

Hiç yorum yok: