29 Eyl 2013

Hizbullah ve Hizbuşşeytan!

Hizb kelimesi "parti" anlamına gelir. Hizipçilik kavramını siyasette çok kullanırız. Fraksiyon, grup, örgüt, sınıf gibi manaları vardır. Dolayısı ile "Hizbullah", Allah'ın tarafı anlamına gelmektedir.
Ayrıca Hizbullah, Lübnan merkezli bir örgütün adıdır. Sakın bu örgütü; Türkiye'deki domuz bağcıları sanmayın. Türkiye'deki Hizbullah ile Lübnan Hizbullahı arasında sadece "isim benzerliği" vardır. Lübnan Hizbullah'ının, domuz bağcı Türkiye Hizbullahı ile hiçbir alakası ve ilgisi yoktur.
Hatırlayın, bir bakanımız Hizbullah için "Hizbuşşeytan" yani şeytanın tarafı demişti. Şu günlerde İslamcı mahalle ve AK nesil bu lafı çok sık eder oldular. Hizbullah'ın, Suriye'de Esad'a destek vermesi ve terörist, ciğer yiyici Selefilerle mücadele etmesi üzerine, son derece sert bazı ifadeler kullanıldı. Bu ifadelerin hedefindeki Hizbullah'ın ne olduğunu, kim olduklarını bu yazımda biraz açmaya karar verdim.
***
Terörist olarak görülür
1982 yılında, Güney Lübnan'daki İsrail askeri varlığına karşı kurulan Hizbullah, genel olarak "Alevi inancının hâkim olduğu bir harekettir." Sivil ve askeri kanadı olan bu hareket, sivil siyaset yürütmek ile birlikte, ekseriyetle; bölgede emperyalist unsurları tasfiye amaçlı güçlü bir askeri kanada sahiptir.
Aynı zamanda, mezhep ve inanç ayrımı gözetmeksizin; "Lübnan'daki sosyal eşitsizliklerle mücadele eden, ekonomik adalet adına çözümlemeler yapan bir halk hareketidir."
Lübnan'da "4 hastane, 12 klinik, 12 okul ve 2 tarım derneği mevcuttur." Manipülatif bir misyonerlik örgütü değildir. Yani insanların zihnini devşirme gibi bir propoganda yürütmezler. Bu nedenle de, okul ve yurt açma konusunda çok iştahlı değillerdir. Daha çok "adalet ve özgürlük" şiarıyla hareket etmeleri hasebi ile, "sosyal ihtiyaçlara dönük işler yaparlar. (hastane, klinik, tarımcılık vb.)"
Hizbullah'ın bugünkü lideri "Seyyid Hasan Nasrallah'tır." Kendisi, son derece mütevazı bir yaşam sürmektedir.
Ve en önemlisi Hizbullah, ABD, İsrail ve İngiltere nezdinde; "son derece tehlikeli bir terör örgütü" olarak tanımlanmaktadır. Ve kara listelerin en başındadır. Lakin Hizbullah, bugüne kadar hiçbir "canlı bomba eylemi gerçekleştirmemiş, bir tek kişiye suikast yapmamış, en ufak bir sivil halka yönelik bombalama eylemine girişmemiş, askeri varlığını gerilla düzeyinde bölgedeki İsrail ve ABD askerlerine dönük olarak örgütlemiş ve bunun dışında terörize görülebilecek hiçbir eyleme girişmemiştir."
Buna rağmen, canlı bombacılardan oluşan terörize El Kaide'ciler, Suriye'de özgürlük ve demokrasi savaşçısı olarak addedilirken, Suriye'de emperyalizmin müdahalesine hayır diyerek, ÖSO ve El Kaide'ye karşı mücadele yürüten Hizbullah, terörist olarak görülür.
***
Mazlumu hedeflemeksizin
Hizbullah, 1983 yılında Lübnan'da ABD elçiliklerine dönük çeşitli bombalı saldırılar gerçekleştirdi. Bu saldırılar sonrası ABD varlığı Lübnan'dan çekilmek durumunda kaldı. Ve Hizbullah'ın emperyalizme karşı en müspet başarısı, "demir kubbeyi delmesi olmuştu."
Lübnan-İsrail savaşında, Lübnan devletinin silah bırakmasına rağmen; Hizbullah gerilla mücadelesi yürüterek İsrail varlığı ile silahlı ve tamamen "meşru" bir mücadele yürütmüş, İsrail hava sahasını delmiş ve İsrail'e çok büyük bir hezimet yaşatmıştı.
İsrail ve Amerikan varlığına, askeri anlamda ilgili dönemde darbe vurmayı başaran tek askeri güç, bir örgüt olan Hizbullah'ın gücüydü. Tamamen meşru eylemlerle, hiçbir "mazlumu" hedeflemeksizin, askeri birimlerle mücadeleyi şiar edinen Hizbullah, İsrail'in bölgesel varlığını sınırlandırmasına sebep olabilecek çapta büyük bir etki olarak varlığını sürdürmektedir.
1990 yılında yapılan Taif Anlaşması ile, Hizbullah'ın silah bırakması ve İsrail güçleriyle çatışmayı durdurması öngörülmüştü. Keza Hizbullah, Ortadoğu'da İsrail ve Amerikan varlığını bir tehlike olarak gördüğünü ifade ederek silah bırakmayı reddetti. Bu süreçte, tüm askeri gücüyle bölgedeki emperyalist olgularla savaşımı sürdüren Hizbullah, tek bir "mezhepsel eylem yapmadı." İdeolojik açıdan, Selefizm ve Vahhabilikle müspet bir sorunu olan Şia'nın askeri tutumunu yansıtan Hizbullah, hiçbir silahlı eylemini mezhepsel zeminde örgütlemedi. Bu yönüyle, uzun yıllar boyunca İslam dünyasında büyük bir sempati ve ilgi uyandırdı.
Tabii bu süreçte Hizbullah ismiyle Türkiye'de faaliyet gösteren örgütler kuruldu. Bunlar, domuz bağları yaptılar. Ama önceki gün de ifade ettiğim gibi, Türkiye'deki Hizbullah ile, Lübnan Hizbullahı arasında hiçbir ilişki yoktur. Sadece bir isim benzerliği vardır.
ÖSO'ya karşı mücadele
Hizbullah aynı şekilde, Gazze şeridinde İsrail'in silahlı terör saldırılarına karşı koyma şiarıyla mücadele yürüten Hamas'a son derece etkin destekler verdi. Silah ve mühimmat yardımlarının yanı sıra, Hamas militanlarının eğitimine varıncaya kadar etkin bir katkı sundu. Keza Hamas, "Sünni" bir örgüt idi. Lakin Hizbullah, "hiçbir mezhepsel ayrım gözetmeksizin" meselenin "mazlumlar dünyasının meselesi olduğu" gerçeğiyle hareket etmek sureti ile, yıllar boyunca etkin bir sempatinin oluşmasını sağlayacak eylemler üretti.
Ta ki Suriye'ye kadar...
Suriye'de ABD güdümlü "Selefi terör örgütlerinin" uzun zamandır yürüttüğü silahlı saldırılar karşısında Hizbullah, son derece yapıcı bir yerde durdu. Bu saldırıların sonlanması, seçimlerin yapılması, uzlaşmanın sağlanması gibi öneriler yaptı.
Ne zaman ki, ÖSO'nun ABD ile ilişkileri çok bariz bir biçimde ayyuka çıktı, Hizbullah işte o zaman "tarihsel misyonu gereği" emperyalizmle işbirliği yapan ÖSO'ya karşı ciddi bir mücadele başlattı. O güne kadar "Selefi örgütlere yönelik" bir operasyon yapmayan Hizbullah, bu operasyonunu da "ÖSO'nun Selefi oluşundan değil, ABD ile işbirliği içinde oluşundan ötürü yürüttüğünü deklare ettti."
Hedefe dönüştü
Bu anlamda Türkiye dahil olmak üzere, bir anda güdümlü siyasetlerin okları Hizbullah'a yöneldi. Hizbullah için "Hizbuşşeytan" gibi ifadeler kullanıldı. O güne kadar, İslam dünyasının yüz akı görülen Hizbullah, bir anda "Emperyalizmle olan tarihsel hesaplaşması eksenindeki tutumu nedeni ile" hedefe dönüştü.
Ben bir Hizbullahçı değilim. Lakin, Hizbullah'ın doğal bir sempatizanıyım. Çünkü, BOP ve Emperyalist saldırılar karşısındaki müspet tutum, FHKC'lerden Hizbullah'lara geçmiştir. Bu anlamda, Seyyid Hasan Nasrallah ve talebeleri, Ortadoğu'ya "devrimci mücadelenin" ruhunu öğretmektedir.
Öyle ya; bugün ABD'nin bir numaralı hedefi olan Hizbullah'ın ne olduğunu anlamak için, ABD'nin tavrına bile bakmak yeterlidir. Bir tarafta ABD'nin müttefiki olan ÖSO, diğer tarafta ABD'nin düşman addettiği Hizbullah. Savaşın tarafları belli. Yeter ki insan hakikatleri görebilme yeteneğine sahip olsun...

Hiç yorum yok: