“Kimse mevcut rejimin ardından Suriye’de hemen demokrasiye geçileceğine inanmıyor”diyor Suriyeli şair Adonis; “Ancak Suriye’de seri biçimde demokrasiye geçiş olacağını düşünmek ne denli gerçekdışıysa; düzeni ağlayabilmek adına başvurulan şiddetin bu şekilde sürdürülebileceğini düşünmek de o denli abes-gerçekdışıdır. Demokrasi… evet Arapların kültürel varlığına yabancıdır. Arapların ne yakın ne de uzak tarihlerinde demokrasiyle tanışıklıkları olmuştur. Ama bir yerlerden demokrasinin inşasına başlamamız gerekiyor. Bunun birinci şartı, uhrevi ve ilahi olanla; dünyevi ve insana ait olanın birbirinden kesinkes ayrılmasıdır. Dinin, başka deyişle siyasi, sosyal ve kültürel olandan kesin suretle ayrılması gerekmektedir.”
Bizim buralarda “tü kaka” edilen, “dinozor”kontenjanından “demode” sayılan fikirler; bakın Suriye’ de “demokrasinin a-b-c” si üzerinden -Bonjour mu diyelim?- dolaşıma giriyor…
Erdoğan’ın “Arkadaş hadisene artık ne duruyorsun… demokratlaş!”, “bir an önce demokrasi reformlarını yap” çağrısı ile ikide bir sıkıştırdığı Esad’a; Arap dünyasının en büyük şairi tarafından verilen birinci öneri ne/neymiş?
Laikleş!
“Laikleşmeden demokrat olamaz, de-mok-rat-la-şa-maz-sın!”diyor özetle Adonis ve Arapların uzak, yakın tarihlerinde“demokrasiden” hep ayrı düşmüş/uzak kalmış olmalarının birinci nedenini bu uhrevi/dünyevi ayrımını hiçbir zaman yapmamış, yapamamış olmalarına bağlıyor.
Adı gerçekte Ali Ahmed Said Eşber olan Suriye-Lazkiye kökenli şair Adonis’in Esad için kaleme aldığı “açık mektup”; öncelikle içerdiği bu tarihi saptama açısından dikkatimi çekti.
Mektubu okudukça, Suriye’ye demokrasi dersleri veren bizim liderlerimizin de Adonis’in satırlarından, -bir umut!- ders alabileceğini düşündüm ve önemli satırbaşlarıyla bazı özet bölümleri aktarmak istedim:
Kurumsal din ‘kazananın dini’
Arap İslam devletinin kurulduğu yüzyıllardan bu yana çok sayıda Arap ozanı ve düşünürü, (dünyeviyi uhreviden ayırmak mücadelesinde) hem başarısız olmuş, hem bu nedenle ağır hakaretlere uğramış, öldürülmüş, yok edilmiş, zındıklık, kâfirlikle suçlanmışlardır. Kurumsal din, hep kazananın dini olmuştur. Bu hâlâ böyledir. Arap-İslam anlayışı ve yaşam pratiğinin temelinde, hâlâ dini siyasete karıştırmak yatar. Bu nedenle çok insan; bazen düşüncede, bazen fiziken yok edilmiştir….
Bireysel özgürlükleri tanımayan; dinden/yoldan çıkmış gördüğü ‘öteki’ ni,‘farklı olanı’ yok sayan/yok eden… bu tür bir iklim içinde demokrasi nasıl yeşerebilir?
Dinde demokrasi olmadığı için; demokrasi inşasına sosyal, kültürel ve siyasi olanı dinden ayırmakla başlamak gerekir. Baas Partisi’nin yapmamış olduğu şey budur.
Baas geleneksel, tutucu, özellikle eğitimde dindar olan bir partidir. Baas, ‘insan’a hiç önem vermemiştir. Tek bir örnek eğitim kurumu yaratmamıştır. Parti bir tür ‘dini dernek’ gibi çalışmış, özgür bir kent kültürünün gelişmesine engel olmuş; kültürün temeline ‘sadakati’ koymak suretiyle ahlakı mayınlamıştır.
Bu, içine dahil olmayanların ötelendiği bir‘klan’ ve ‘kayırmacılık’ kültürü doğurmuş; parti bütün bunları yanlız ‘iktidarı elinde tutmak’amacıyla yapmıştır.
İktidarı elde tutmak ve öylece sürdürmek; parti için, yeni toplum, yeni kültür, yeni insan yaratmaktan daha önemli olmuştur…
Demokrasi istemekle‘demokrat olmak’ farkı
‘Demokrasi istemenin’, ‘demokrat olmakla’eşanlama gelmediği, hiç kuşku götürmeyen bir gerçek….
Demokrasiyi hayata geçirmenin iki ön şartı var. Bunlardan birincisi, ‘toplumsal aidiyet”in;‘din’ ve ‘etnik aidiyetlerin’ önüne geçmesi/geçebilmesidir. Buna paralel düzlemde, toplumun eşit haklara sahip üyeleri olarak ‘öteki’ ve ‘farklı olanın’tanınması ve haklarının teslim edilmesi gerekir.
Bu bağlamda muhalefetin fikirlerinin de açık, berrak olması beklenir... Arogansın, güç ve şiddetin hiçbir faydası yoktur. Hapishanelere bireyleri sığdırsanız da halkları sığdıramazsınız. Siyasi hapishaneler, sadece başarısızlıkların ölçüsüdür.
Suriye, Araplar için bugün siyasetin ‘a-b-c’sini bulmak, icat etmek zorunda. Bu ‘a-b-c’öncelikle vatan ve parti, lider ve halk arasındaki özdeşliği kırmaya yönelmeli. Böyle bir özdeşlik yalnız tiranlara mahsustur. Suriye o ya da bu partiye sığmayacak denli büyük ve zengin bir ülkedir. Cumhurbaşkanı Esad bir partiden değil, Suriye’den yana olmalıdır.
Almanya’nın bu yıl, en önemli edebiyat ödülü“Goethe Ödülü’ne” layık görülen şair Adonis’in, Esad’a döşendiği satırlar böyle…
Tarihe mim koyan “Adonis’in mektubu”;yalnız heyhat Suriye rejiminin değil, -çok yazık ki bizim de gitgide daha çok meylettiğimiz!- Ortadoğu siyasi kültürünün aynasını sunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder