15 Eyl 2011

Somali - Oktay Ekinci


Afrika’nın zengin maden yatağı ülke sömürgeciliğin pençesinde kıvranıyor
Somali neden ‘aç’ kaldı?
Siyasetçilerimizin yardım yarışına girdikleri Müslüman Somalililer, bırakın “” kalmayı, aslında dünyanın en “tok” halklarından biri olabilecek zengin kaynaklara sahipler. O kadar ki ülkeleri, küresel ticaret tarihinde bile efsanevi “Baharat Ülkesi” olarak anılıyor.
Dahası Somali adı, “tok”luğun güvencesi sayılabilecek “inek ve keçi sütü”nün karşılığı olan “Somal” sözcüğünden geliyor. Çağlar boyu en çok süt içen halk, şimdi “süttozu” yardımıyla yaşama çabasında!
Uranyum, demir, kalay, bakır ve doğalgaz yatakları bulunan Somali’de, Arabistan’a komşuluğundan ötürü petrol bile var. Putland bölgesinde 10 milyar varillik olduğu tahmin edilen petrol rezervi nedeniyle kurulmuş Somali petrol şirketi ise açlığa sadece seyirci.
Somali’ye giden siyasilerimiz arasında, bu durumun nedenini en açık sözlerle belirten Kemal Kılıçdaroğlu oldu; sömürgeci anlayış...” CHP liderine de zaten bu gerçekçilik yakışırdı ama olanın bitenin daha net tanımı belki de şöyle; “sömürgeciliğin acımasızlığı...”
Tarihin zenginleri
Somali’nin geçmişine bakıldığında, ülkeyi bu duruma düşüren “sömürgeci Batı”dan çok daha köklü bir tarihi olduğu görülür.
Antik dönemlerde önemli bir ticaret bölgesiydi… Doğu Afrika’da efsane ülke olarak bilinen “Punt” kentlerinin burada olduğu varsayılır. Avrupa’da “karanlık” geçen ortaçağda bile Ajura İmparatorluğu, Adal Sultanlığı, Warsangali Sultanlığı, Gobroon Hanedanı gibi zengin krallıklar, yöreyi kültür ve bilim alanında da geliştirmişler.
Daha eskilere gidersek, ilk insan barınakları olan mağaralarda MÖ 9000’e tarihlenen resimler var. 4 bin yıl önce cenaze geleneklerinin bulunduğu saptanmış ve özellikle uygarlığın sıçramasını simgeleyen yontma taş devri aletleri ünlü dünya müzelerine taşınmış...
Afrika ve Asya’nın simgeleri ve dünya ticaret-ulaşım tarihinin kahramanları “deve”leri de ilk evcilleştirenlerin MÖ 2000-3000’lerde Somalililer olduğu biliniyor.
Tokluktan açlığa
Bugünü yaratan ilk sömürgeci gelişmeler ise 19’uncu yüzyılın sonlarında İngilizler ve İtalyanların kıyı kuşağını işgalleriyle başlar... Britanya Somali’si ve İtalyan Somali’sine karşı mücadeleyi başlatan Muhammed Abdullah Hassanın yönetimindeki “Derviş Devleti”, İngilizleri kovmak üzereyken, 1920’de Britanya Hava Gücü’ne dayanamaz; yenilir..
Somalililerin 2’nci bağımsızlık örgütlenmesi ise 1960’ta kurulan Somali Cumhuriyeti’dir. 1969’da iktidarını ilan eden Mohamed Siad Barre liderliğindeki Somali Demokratik Cumhuriyeti, Batılıları öylesine kızdırır ki sömürgecilerin kışkırtmalarıyla başlatılan “iç savaş” sonucunda Barre hükümeti düşer. Böylece hayvancılık, tarım ve balıkçılık gibi halkın temel geçinme ve “beslenme” kaynakları da gelişemez.
Türkçede yakın yıllara dek “Habeşistan” olarak bilinen Somali’ye yerleşen Müslüman Arap ordularının kurduğu Somali Sultanlığı ülkeye 10’uncu yüzyılda İslam kimliğini kazandırır.
İlerleyen zamanda Somali’nin kuzeyi Osmanlı egemenliğine geçse de ülkenin yazgısını sultanlık belirler… Arap ordusu 16’ncı yüzyılda komşu Etiyopya’ya girince, Portekiz-Etiyopya Birleşik Kuvvetleri Müslümanları geri püskürtür. Ancak Somali artık bir İslam ülkesidir ve bugüne dek aynı kimliğini sürdürmektedir…
Timsah gözyaşları
Somali sömürgeciliğin hâlâ devam etmesiyle, hemen tüm gelirini makine, kimya ürünleri ve tüketim maddeleri aldığı İtalya, İngiltere ve Almanya’ya veriyor. İtalya ve Suudi Arabistan’a ise muz, deri, boynuz, pamuk, balık, mısır ve et gibi “ucuz” mallar satabiliyor. Böylece toplumsal sefaletin de doruğunu yaşıyor.
Dış yardıma dayalı ekonomisinde de söz sahibi ülkelerin başında yine İtalya var; son yıllarda “timsah gözyaşları”yla sıraya giren bu sözde yardımcıların arasına ABD, Rusya, Çin gibi dünya hâkimiyetine yarışan ülkeler katılmış durumda...
Sözün kısası, sömürgeciliği sorgulayıp karşı çıkmadan, Somali’ye yardım yarışı hiçbir anlam taşımıyor. Bu kandırmacanın sadece “insanlık” ya da “Müslümanlık” adına yapılmasını ise edep dahilinde tanımlamak mümkün görünmüyor.
Hele bir yandan “Somalili Korsanlar”a savaş gemilerimizi gönderip, diğer yandan da aynı korsanların “beslenme” yokluğunda ölmek üzere olan çocuklarına ve ailelerine “yardım(!) gösterileri”nde bulunmanın ne anlama geldiğini yorumlamayı ise siyaset kurmayı yazarlarımıza bırakıyorum...

Hiç yorum yok: