Yarın “88”. yılı kutlanacak olan“Cumhuriyet”imiz, büyük bir utkuyla (zafer) kazanılan “Ulusal Kurtuluş Savaşı”nın sonunda kurulmuştur.
Başkomutanları Mustafa Kemal ve öteki komutanlarla birlikte “Türk Ordusu”nun eseridir “Cumhuriyet”.
Kuşkusuz halkın özverili büyük desteğiyle.
Bu durum, “Cumhuriyet”in “asker”in eseri olduğu kolay kolay yadsınamaz bir gerçektir.
Oysa “88” yıl sonra, bugün, “Türk Silahlı Kuvvetleri” (TSK), “AKP” iktidarının yandaş -başka bir deyişe göre- yalaka basını tarafından: “İşkenceci, iftiracı, inkârcı, sahtekâr, pişkin, kirli, suçlu...” olarak nitelendiriyor; bir “suç şebekesi”olarak da değerlendiriliyor.
Bu saldırıya koşut bir biçimde,“savcı”sı “başbakan” olan, “siyasallaştırılmış”, yargı tarafından da. ‘173’ü muvazzaf, “77”si emekli toplam ‘260’ general, amiral, subay, astsubay “tutuklanmış” durumda (29.7.2011’e göre).
Öyle ki -bir bakıma- “Anayasal Suç Teşkilatı” damgası vurulan “TSK”,Silivri’de “18 Ağustos” günlü duruşmada yargılanırken; terör örgütü “PKK”nın Kandil karargâhı“Zap”a, o sırada yapılmakta olan operasyonların komutanı“Tuğgeneral Kubilay Baloğlu”,görevi başından koparılıp Diyarbakır’dan İstanbul’a, Hasdal Askeri Cezaevi’ne götürülüyordu...
“Terör örgütü” üyesi olmakla suçlanarak...
Bu sırada “18 Ağustos” duruşması da askerlerin -inanılmaz- anlatımlarıyla sürüyordu.
Söz alan “tutuklu” Tümamiral Ali Semih Çetin, bir ara: “15 yıl önceki Kardak sorunu sırasında, Kardak bölgesinde görev yaparken, çok yakınımıza sokulan Yunan gemilerindeki subayların gözlerinde gördüğüm ‘nefret’i hiç unutmamıştım” dedi.
Bir an soluklanıp ardından da: “Ama bu olaydan yıllarca sonra geçen yılın 25 Şubat günü ifade verdiğim‘ Beşiktaş Adliyesi’ndeki gözlerde‘daha çok nefret’ göreceğimi doğrusu hiç aklıma getirmemiştim!” diye ekledi.
Tümamiral Çetin sözünü noktaladığında, insan kendini“var”lığından sıyrılmış, yok olmuş gibi duyumsamasının önüne geçemiyor; bunu hiç unutamıyorum.
Benzer bir durumu yaklaşık bir buçuk ay sonra, “30 Eylül” günkü duruşmada yine yaşayacaktık.
Tutuklu H. Atilla Uğur’un “Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım” adlı kitabını dava dosyasına konmak üzere Başkan Özese’ye verdiğinde yaptığı konuşma sırasında.
Anımsanacağı gibi, “Terör örgütü PKK” konusunda uzmanlaşmış E.J. Kd. Alb. H. Atilla Uğur, terörist başı A. Öcalan’ı “İmralı”ya getirildiğinde“teslim alıp”, “sorgulayan”“asker”dir.
Öcalan’ı; on binlerce askerimizi, yurttaşımızı dahası bebeleri bile katlettiğini kabul eden “başı eğik” bir biçim ve tutum içinde olarak“ karşısına alır”, sorgular H.A. Uğur. (Bunun altını çizelim). Ve Türkiye’yi bölmek için oluşturulan,“ABD” ve “Batı” (AB) destekli terör örgütü “PKK”nın başını sorgulamaya başladığı “16 Şubat 1999”dan dokuz buçuk yıl sonra “7.7.2008”de, “terör örgütü üyesi” olmakla suçlanarak tutuklanır. İnsanın içini eritip bitiren, sabrını taşıran “ironi” bolluğunu görüyorsunuz değil mi?
Bu durumun, H. A. Uğur’un tutuklanmasının, “terörist başı”na sunulan bu “mutluluğun” boyutunu insan kestirebiliyor.
Sorgulamayı yaparken “tutukluluk süresinin makul zamanı aşmaması” için elinden geleni yapma çabası içinde olduğunu da bildirir H. A. Uğur. (Bunun da altını çizelim).
Oysa kendisi, “üç yıl dört ay”dır tutuklu; üstelik bu sürecin “ucu açık”...
“Hukuksuz”luğun, “adaletsiz”liğin cirit attığı Balyoz Davası’nın “6 Ekim”günkü duruşmasında, J. Kur. Alb. Mustafa Önsel’in, yüreğinden koparak söylediği gibi “Yazıklar olsun!” demekten insan kendini alamıyor.
Bu sözü, Alb. M. Önsel o günkü duruşmada: “Şu davaya bakın, artık yeni tutuklananların ‘haber’ değeri bile yok. Sadece ‘İki Alb. tutuklandı’diye TV’lerde altyazı geçiyor (...)‘isimleri bile yok.’ Hırsız kadar, arsız kadar, namussuz kadar değerleri yok” belirlemesinden sonra söylemişti...
Biliyoruz ki “TSK” tüm acısını, üzüntüsünü içine gömüp yarın -1921’den bu yana- Başkomutanı Atatürk’ün “miras”ını korumakla görevli olduğunu halkını selamlayarak ortaya koyacaktır geçit törenleriyle.
Ve bizler “de” şunu unutmayalım:“Van”da yardıma acıları sarmaya ilk koşan “asker”di; yalaka ve “vicdan”ı olmayan basının “suç şebekesi”dediği askerler...
Acısı henüz buram buram tüten Çukurca şehitlerimizle birlikte, tüm şehitlerimize; “Ben bu adaletsizlikle yaşayamam!” diyerek yaşamına son veren Dz. Yarb. Ali Tatar gibilere, ülkesi tarafından -bir bakıma- esir edilerek Hasdal’a, Silivri’ye doldurulan insanlarımıza “sahip”çıkmak için, tüm davaların duruşmalarını izlemeliyiz.
Öyle yüzlerle değil; binlerle on binlerle...
Bu görevi yapmakta hiçbir engel tanımamalıyız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder