“Arap Baharını” değil ABD’de düzene karşı tepkiyi, Avrupa’daki hareketlenmeyi orta sınıfın başkaldırısı olarak yorumluyor, dünya için olumlu sonuçlar doğuracağını umut ediyorum. Gerek ABD’de gerek Batı Avrupa’da, günümüze kadar genelde suskun kalmış orta gelirli sınıfın tepkisinin, başkaldırısının nedenlerini araştırmak, doğurabileceği sonuçları öngörmek gerekir.
Batılı ülkelerde orta sınıf, gelir ve sermaye dağılımındaki dengesizliği, yaratılan gelirin dar bir varlıklı sınıfın tekelinde olduğunu, siyasal düzenin sermayeden yana olduğunu, dünyadaki sömürü düzenini, demokrasi diye tanıtılan yönetim şeklinin aslında sermayenin egemenliğine dayanan örtülü bir faşizm olduğunu herhalde yeni gözlemlemedi, yeni farkına varmadı. Gördüğü, bildiği halde 2008 krizine kadar genelde sessiz kaldı; görmezlikten geldi. Sömürü düzeninden sus payı aldı. 2008 krizi, alınan önlemler, kurtarma paketleri, orta sınıfı bir ölçüde harekete geçirdi. Büyük şirketler, büyük bankalar, varsıllar kurtarılıyor; düzenin destekçisi CEO’lar bonuslar, primler alıyor, maliyeti ise kamuya yükleniyordu. Ekonomiyi kurtarma gerekçesiyle merkez bankaları para basıyor, kamu borçlanıyor, kamunun borçları artıyordu. Sıra maliyetin dağıtılmasına geldiğinde, yükün orta sınıfın sırtına da yüklenilmeye kalkışılması, sömürü düzeninden aldığı pay da azalan bu sınıfın tepkisine yol açtı; harekete geçirdi. “Kim bu düzenden yararlanıyor, kim kamudan destek alıyorsa, alanlar maliyetine de katlansın”görüşü yaygınlaştı.
Mavi yakalı diye nitelenen daha çok kol gücü ile çalışanların yapamadığını, şimdi beyaz yakalıların ağırlıkta olduğu orta sınıf yerine getirebilecek mi? Gerçekten yeni bir dünya düzeni kurulabilecek mi? Bu yeni dünya düzeni emperyal güçleri globalleşme etiketi altında yutturmaya çalıştığı, sermaye egemenliğine dayanan bir düzen değil; gelirin daha dengeli dağıtıldığı, siyasal düzenin halk çoğunluğunun iradesini daha gerçekçi bir şekilde yansıttığı bir düzen olacaktır.
ABD’nin gerçek aydınları, düzenin sömürü düzeni olduğunu, demokrasinin söylemde kaldığını, düzenin sürdürülmesi açısından Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında fark olmadığını gözlüyor, bu nedenle belki oyunun bir parçası olmamak için seçimlerde oy vermeye dahi gitmiyorlardı. Ancak bu düzenin artık yürümeyeceğini gördükleri için harekete geçmek gereğini duydular.
Orta sınıf, daha bilinçli, daha dirençli olduğundan, insani değerlere sahip çıktığından, bu sınıfın öncülüğünde değişimin gerçekleşme olasılığı daha yüksektir. Varsıl kesimden bir ilerici hamle, kökten değişim isteği sınıfın doğası gereği beklenemez. Mevcut dünya düzeni varsıl kesimin yararına olduğu, varsıl kesim tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak şekillendirildiğinden, varsılların mevcut düzeni korumaktan yana tavır almaları doğaldır. Bu bağlamda ABD’de aşırı tutuculuğu temsil eden Çay Partisi’nin eğilimi, tutumu gözlemlenmektedir.
Düşük gelirli, yoksulluk sınırında yaşayanlar, belki de haklı olarak direnememekte, kolaylıkla baskı altına alınmakta, yönlendirilmekte, ödün vermekte, bir değişim hareketinde fikir olarak öncülük yapamamaktadırlar. Yoksul, çoğu açık işsiz, eğitim düzeyi düşük grup, ilerici bir görev üstlenmemekte, kendi lehlerine olan görüş ve tutumları dahi desteklememektedirler. Kendilerini muhafazakâr olarak niteleyen bu sınıf çoğu kez, varsıllarla beraber, onların dümen suyunda hareket etmektedir. Ülkemizde sağ partilere en büyük destek, zirvedeki varsıl kesim ile eğitim düzeyi göreceli olarak düşük, yoksulluk hatta açlık sınırında yaşayanlardan gelmektedir.
Yeni bir dünya düzeni isteğinin, orta sınıftan kaynaklanması, bu sınıfın özellikleri nedeniyle umut yaratmaktadır. “Her şey eskisi gibi olmayacak” aşırı iyimser bir bekleyiş mi? Göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder