Meclis TV’den izliyorum. Genel Kurul salonunda kendilerine ayrılan koltuklarda lütfedip gelmişler gibi oturuyorlar.
Barış ve Demokrasi Kürt Partisi
milletvekilleri ayrı bir ülkenin, ayrı bir dünyanın insanları sanki.
Diğer parti gruplarına bakışları, davranışları ayrıcalıklı konumda olduklarını kanıtlamaya çalışıyor.
Sanki Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna, yabancı bir ülkeden, sorunlarını hatta müzakere etmek için de değil, dayatmak için gelmişler.
Bu adamlar, bir avuç kadın vekil için terör örgütüyle mücadelenin adı: Savaş!
Oysa bugün yaşanan 28 Kürt isyanın 29’uncusu!
Yüzleri, gözleri sürekli gergin. Her an kavgaya hazır. Tetikte bekliyorlar.
Genel Kurul görüşmelerini izlediğim gün, BDP çatısı altında buluşan bu insanların sahiplendiği PKK; 5 polisi şehit etti. İki yaşında bir kız çocuğu üç sivil insanı öldürdü.
Baktım; yüzlerinde acımaya, üzüntüye işaret eden ufacık bir kıpırdanma bile yoktu.
Bu insanlarla haddini bilen bir barış nasıl olacak diye düşünmeye fırsat olmadı.
Dün sabah PKK’nin yeni bir saldırısı ekranlara, acısı içimize düştü: Hakkâri’de 24 şehit. Bir o kadar yaralı.
“Güçlü devletle baş edemezler. Terör örgütü mutlaka temizlenecektir” gibi söylemler çoktan değerini yitirdi.
Sözün bittiği yerdeysek eğer… Kandil’i uzaktan, havadan değil, can evinden vurmanın zamanı geldi ve.. geçti: Zira Başbakan ancak“uluslararası hukukun izin verdiği ölçüde” sınır ötesi (3-5 km.) operasyondan söz etti.
Dış engelleri aşamıyor hükümet:
Bağdat, K. Irak’a asker göndereceğiz diye hükümeti uyutuyor. Barzani Kandil’e kara harekâtının gününü bildirmemizi istiyor.
ABD, PKK’ye karşıymış gibi. Havadan karadan Kandil’i vurmamızı savunma hakkımızın gereğidir diyor ama… Kandil’i temizleyecek kara harekâtından söz ettik mi, yoooo, işte bu olmaz diye diş gösteriyor.
RTE, basına, muhalefete karşı aslan ama ABD’ye geldi mi munis bir kedi!
Dış baskılara karşı bu denli korkak; ABD’ye, Bağdat’a, düne kadar dolar ve silah yardımıyla beslediğimiz Barzani’ye karşı eli kolu bağlı hükümetle korkarım, daha çoook şehit vereceğiz...
PKK’nin son cinayetleriyle kamuoyu sarsılırken; TBMM’de yeni anayasayı hazırlamak umuduyla partiler arası uzlaşma komisyonu ilk toplantısını yaptı.
Güya önkoşulları yok!
Oysa; “İçimizdeki yabancılar” diye tanımlamaya hak kazanan BDP’nin Eşbaşkanı Gültan Kışanak adındaki kadın sözcü toplantıdan önce, “Kürt sorununu çözmeyecek bir anayasanın yeni anayasa olamayacağını” ilan etti.
Bu ve benzeri dayatmalarına bakarsak eğer, BDP ile bu kafadaki insanlarla, ülkenin gereksindiği ne yeni bir anayasa yapılır ne de teröre dur diyecek bir ortam yaratılabilir.
BDP+PKK, güvenlik güçleri silah bırakırsa örgütün de silah bırakacağını kabul edebileceklerini dayatıyor.
Kürt sözcüleri arada bir İngiltere ve İspanya’daki uygulamaları örnek gösteriyorlar ama…
İngiltere’nin, İspanya’nın; IRA ve ETA adındaki örgütlerin önce silahı bırakmasını öne sürdüklerini, ancak bu koşulun gerçekleşmesinden sonra görüşmelerin başladığını nedense anımsamak işlerine gelmiyor.
Bu hükümet ise örneklerin tam tersi uygulamayla; kanlı saldırılarına devam ettiği sırada PKK ile görüşmelere başladı.
Hakkâri katliamı haberi geldikten sonra Çankaya’dakinin “Eninde sonunda intikamımız çok ağır olacak” gibi bir şeyler söylediğini… Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın da; örgütü “Allah en kısa sürede helak etsin” dediğini duyan bir vatandaşımız telefon etti, dedi ki:
“Eninde sonunda işimiz Allah’a kaldıysa eğer?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder