Bu duygu ve düşüncelerle baktığımda, İzmir Karabağlar Karakolu’nda bir kadının iki polis tarafından dövülmesini, olayın “kadın konsomatristti” diyerek meşrulaştırmaya çalışılmasını, dayak yiyen kadının suçlu duruma düşürülmesini, polisler tarafından“Kafasını yere vurdu, sakinleştirdik”denilmesini, bu olay meydana gelirken başka polislerin seyretmesini, dayak yiyen kadına sağlam raporu verilmesini, dava sürecinde müzikhol sahibi ile öteki tanıkların ifade değiştirmelerini, son derece vahim ve sadece demokratik devlet düzenine karşı değil, her bir vatandaşa yönelmiş somut bir tehdit olarak algılıyorum…Bu olayı, ulvi bir mesleğe sürülmüş bir leke, polisiyle, doktoruyla, savcısıyla, demokratik rejimden bir sapma ve elbette öncelikle kadına karşı olmakla birlikte hepimize karşı işlenmiş bir insanlık suçu olarak görüyorum.
Ve sormadan edemiyorum:
- Bu kadar çok insan bu suçu işleme cesaretini kimden alıyor?
- Olay aylarca kamuoyundan nasıl gizlenmiştir?
- Bunların amirleri, bu gibi olayları önlemek için kurumsal denetim mekanizmaları yok mudur?
- Yöneticilerin, politikacıların bu işte sorumlulukları nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder