19 Şub 2012

Ey Şair, Ey Adonis!


Cumhuriyet 15.02.2012


Sisli puslu havalarda içiniz sıkılır ve artık karanlık bastığında karşınıza ne çıkacağını bilemiyorsanız, duvarlara tutuna tutuna gidersiniz gideceğiniz yere.
Peki, nereye gideceğinizi biliyor musunuz? Bir amacınız, hedefiniz, ütopyanız var mı? Mutlaka vardır. Kurt dumanlı havayı sever ve siz de kurtlar sofrasında memleketi koruyup kollamanın çaresini arıyorsunuzdur kuşkusuz.
Kaygılanıyorsunuzdur. Çok bilinmeyenli her denklem gibi yorucu da olsa o denklemin bir yanıtı vardır. Samimiyetle“Nereye gidiyoruz” diye sorun kendinize, reel politiğin saçma sapan bahanelerine, ehven-i şerin aldatıcı parıltısına kanmayın, açık, çıplak bir yanıtın, gerçeğin peşine düşün.
Çünkü gerçek, laf kalabalığının içinde bile kendini gösterir ve onu size gösterecek birileri daima bulunur.

Şairlere güvenmek en iyisidir. Sustukları zaman da, konuşup yazdıkları zaman da size gerçeği gösterecek ışığı verirler.
Memleket hallerine bakarız da, memleket hallerinden çok uzak olmayan ve hiç kuşkum yok bizi pek derinden etkileyen şu “Arap Baharı”na bir bakmalı bugün.
Bakmalı da nereden bakacağız?
Şairden, şairin söylediklerinden bakmalı en iyisi.
Adonis’ten bakmalı.

Adonis, Arap ülkelerinde ayaklanan gençleri gördüğünde büyük heyecan duymuştu. Sonra bu devrimci ayaklanmaların nereye doğru evrildiğini gördü. Sol internet sitesinde okuduğumuz habere göre, Guardian’a şöyle dedi Adonis: “Bu baharı yaratan Arap gençliğidir, ilk defa Araplar Batı’yı taklit etmiyor -bu sıra dışı bir şey. Ancak buna rağmen bu devrimci anın meyvesini yiyenler İslamcılar, tüccarlar ve Amerikalılar oldu.”
Şimdi sisin, pusun, karanlığın içinde gerçeği daha aydınlık bir bakışla görüyor Adonis. Avusturya Profil dergisinin yaptığı söyleşide, “Ben”,diyor, “askeri bir diktatörlükten dini diktatörlüğe geçişi desteklemiyorum.”

Memleketin sisli, puslu hallerine geçebiliriz Adonis’in sözlerinden sonra.
İşte görüyorsunuz anlı, şanlı, yanlı medyamız son yılların en büyük kapışmasını tefrika ediyor günlerdir. Gazetelerin manşetleri meşrebe, sansasyon merakına, gerçeği arama çabasına bağlı olarak çeşitlendi. Merkez Medya ortadan gitti, Yandaş Medya hükümeti kolladı, cemaate yakın medya görevden alınan polisleri, özel yetkili savcı ve mahkemeleri savundu, son zamanlarda arası AKP ile açık olan“liberaller” ise içlerindeki parçalanmayı ve kafa karışıklığını da yansıtır bir şekilde ne yapacaklarını bilemediler.
Gerçek, sisin, pusun arasında kaybolup gidecekti neredeyse.
Özel yetkili savcılar ve mahkemeler tartışılırken kargaşanın içinden Başbakan’a özel yetkiler çıktı.

Ey Adonis, hadi gel bir de bizim ülkemiz için bir iki söz söyle. Hani sen Arap dünyasının içine girdiği tehlikeli dönemeç için ne diyordun: “Askeri diktatörlük düşünceyi, dini diktatörlük ise hem düşünceyi ama hem de bedeni, dili ve günlük yaşamı kontrol ediyor.”
Bizim birinci tehlikeden kurtulduğumuz söyleniyor, ama ikincisinin gölgesi üstümüzdedir ve gittikçe koyulaşıyor; medya, “cemaat mi, AKP mi; o özel yetkiler böyle mi kalsın ya da genişlesin Başbakan’a da mı verilsin, seç beğen” havasındadır.
Arap dilinin büyük şairi Adonis, ne diyorsun bizim memleketin hallerine?

Hiç yorum yok: