Kaçak Duruma Düşmek
Aslında “aranıyor olmak” da denebilir. Kim aranıyor, devlete karşı suç işleyen, kanunlara aykırı iş yapan eski ve mevcut MİT müsteşarları ve yardımcıları. Olay çok ciddi, uzun süredir devam eden sessiz bir gerginliğin, yöneticilerin ülkeyi yönetememesinin ortaya çıkmasıdır bu durum. Gerçi geçenlerde Tayyip Erdoğan“Hesaba çekilmeden, kendini hesaba çeken bir kadroyuz” (buradaki hesap ahiretteki hesap gibi) demişti ama durum hiç de öyle görünmüyor. Çünkü bir süredir Silahlı Kuvvetler’in yöneticileri de “silahlı terör örgütü”kurmak ve yönetmekten tutuklanmıştı. Halbuki bu yöneticiler, hükümet tarafından atanırlar. Silahlı Kuvvetler’in “silahlı” olması gerekir zaten, üstelik o silahları devlet alır, dünyanın her tarafında olduğu gibi...
Siyasi iktidarın her şeyden hatta en önemlisi kendilerinden bıkmış, sıkılmış bir halleri var... Hiçbir davranışlarını kontrol edemiyorlar, her şeye herkese saldırıyorlar, kendi çevrelerindekiler dahil. Hep tedirgin ve ürkek durumdalar, üstelik bunu açıkça belli de ediyorlar. Koruma güdüleri çok gelişmiş ve sürekli savunma halindeler. Kendi yaptıkları dahil, kötü olan her şeyin başkalarının eseri olduğunu varsayıyorlar. Bu psikolojiyle davrandıkları için kendi özel ve yakın çevrelerini de mutsuz ve tedirgin ediyor olsalar gerek.
İktidara ilk geldiklerinde amatör bir ruhla olaylara yaklaşıp, kendi ölçülerinde bir şeyler yapma hevesleri vardı... İşin içine girince devlet çarkının kendi kurguladıkları gibi olmadığını fark etmeye, devlet kurumlarına karşı deneme hamlelerine başladılar ve beklediler, karşı taraftan umdukları tepkiler gelmeyince şaşırdılar ve psikolojileri bozuldu. Giderek hamlelerini hızlandırdılar, baktılar iyi gidiyor, devam ettiler. Sonra anladılar ki, onlar da bu toplumun birer parçası. Yahu bunlar da bizim gibiymiş, bizden birileriymiş dediler.
İktidar olanakları elverdiğince yaşam standartları da yükseldi ve giderek sistemle bütünleştiler. Bu sefer geçmişte hayal bile edemeyecekleri şeylerin sahibi olunca daha çok şey istemeye başladılar. Aradan on yıl geçti, geldik bugünlere, ama işler de ters gitmeye başladı. Sosyal olaylar önceden kurgulanıp kontrol edilemez, böyle birikimleri olmadığı için bunu hâlâ anlamış değiller.
Son gelişen olaylara bakınca, bizde her şeye hırsız-polis oyunu olarak bakıldığı ve dayatıldığı için suçlanıp kaçak durumuna düşülebilir, büyük konuşmamak lazım. Bizim gibi pek de bağımsız olmayan ülkelerde böyle şeyler, ‘kötü şeylerden sorumlu’ sayılan solcuların başına geldiğinden daha önce kimse üstüne alınmazdı. Bu yüzden solcu milleti bu kaçak yaşama konusunda oldukça deneyimlidir. Genel olarak solculara yapılan, rutin işkence, yargısız infaz ihtimali de yok, bu, yüksek dereceli kaçakların. Daha önce yönettikleri kurumlar birtakım devrimcileri Ziverbey Köşkü gibi yerlerde ağırladıkları için çok iyi bilmeleri gerekirdi.
Ülke insanımızı tanımak için çarpıcı üç örnek vereyim. Bir 1972’de Tokat Niksar’ın Kızıldere köyünde, 10 devrimcinin katliamı. İki, 1990’lı yıllarda Şemdin Sakık yönetimindeki PKK’lilerin 33 eri katletmesi. Üç, geçenlerde izinli 34 “kaçakçı” köylünün katırlarıyla birlikte PKK’li diye savaş uçaklarıyla bombalanması. Biliyor musunuz, bu akıl ve insanlık dışı üç olayı da toplumun değişik kesimlerinden milyonlarca insan olumlu karşıladı. Ülkeyi yönetenlerin ve yönetmek isteyenlerin, bunun farkında olduğunu sanmıyorum. Çünkü farkında olsalar, toplumu sürekli germeye çalışmazlar.
Bir tek bu ülkenin sosyalistleri, bunu fark etti, uyardı. Böyle gitmeyeceğini söyledi, ama siyasi iktidarlar solcuları doğal düşman olarak gördü ve imha etti. Halbuki biz solcular tecrübeliyiz ve kaşarlıyız, bu, kaçak duruma düşenlere birikimlerimizi aktarırız. İnsanlık öldü mü? Zaten bizim “Avcı ne kadar av bilir, tilki o kadar yol bilir” diye atasözümüz vardır.
Biliyor musunuz, devrimciler bugüne kadar kendilerine yapılanları nasıl atlattı? İnsanları ve olayları iyi kavradığı için, dalga geçerek, gülerek, yoksa bu yapılanlara can mı dayanır?.. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder