31 Oca 2014

Geldikleri Gibi Gidiyorlar…

Düşman orduları çelik donanmalarını boğaza yığmışlar. Teknolojinin canavarları, ölüm kusan namlularını, padişahın sarayına çevirmişler. 600 yıllık Osmanlı’nın payitahtında herkes ümitsizlik içinde. Tüm umutların tükendiği o an, genç bir subay arkadaşıyla bu manzarayı izliyor. Arkadaşı, “şimdi ne olacak?” diye soruyor, o da tükenmiş. Genç, onur ezen bu manzara karşısında, kendinden emin bir edayla, “geldikleri gibi giderler” diyor.

Geldikleri gibi giderler…

Bu nasıl bir şeydir? Üzerinde çok düşündüm. Nasıl bir bilgi, ferasettir ki, çağın devlerine karşı mağlup olmuşken koca devlet, “geldikleri gibi giderler “ diyebiliyor biri. Kimsenin bilmediği bir ilme mi sahipti? Yoksa öylesine söylenmiş bir özgüven cümlesi mi?

“Geldikleri gibi giderler”…

Doğruymuş paşam, doğruymuş…

Geldikleri gibi gidiyorlarmış…

Hem geldikleri günkü coşku yok gözbebeklerinde. Alçaltıcı, acıklı ve rezil bir halde gidiyorlar…

Gene sen haklı çıktın Atam…

Hep söylerim, bu toprakların tılsımı vardır, sahipleri vardır. Şehitleri, gazileri, erenleri vardır. Öyle elini kolunu sallayarak, önüne gelen hükümran olamaz bu topraklara. Fakru zaruretten, aklı gözlerine ve midesine inmiş zavallı bir güruhu peşine takmak kolaydır fakat hükmetmek maharet, feraset ve bilgelik ister bu topraklara. Şahsı manevisi vardır. O asıl ve asil sahipler, izlerler attığınız her adımı, bulutların ötesinden…

Evet, gidiyorlar…

Rezil bir halde, acınası kıvranışları bizi bile hüzne boğuyor. Düne kadar “şer” ilan ettiklerinden, medet umar hale geldiler. İnanın! ne yapacaklarını bilmiyorlar. Nerden, nereye…

O fikir ve hal ehlinin kurduğu cumhuriyeti beğenmeyip yenisini kuracaklardı. 11 yıl dayanamadı “yeni”leri. Birbirlerine girdiler. Yetimin hakkını yerken ortak olanlar, annelerimizin namusu için şerefle ölümü seçenlere küfredenler, oyunbozan çocuklar gibi birbirlerini suçluyorlar şimdi. Leş başında kavgaya tutuşan Afrika sırtlanları gibi salyalar saçarak, birbirlerine “senin yüzünden” deyip duruyorlar.

Demek “dava” dedikleri şey bu kadarmış. Dinin ve mistik edebiyatın tüm argümanlarıyla donattıkları bir “dava”, para ve çıkar karşısında eriyen bir dondurmaymış. 30 yıldır Allah, Kuran, dava söylemlerinin asıl amacı rant pastasına saldırmakmış meğer. “Bir lokma da bize verin” anlamına geliyormuş.

Biz telaş ettik, sabredemedik…

Ancak sen ve haleflerin biliyordunuz değil mi Atam?

Eminim sen şimdi o rahat yatağından bizlere gülümsüyorsun.

“Anladınız mı?” diyorsun.

Anladık atam, anladık…


Şimdi anladık…

Hiç yorum yok: