24 Şub 2014

Pasifik’teki Kardak Krizinin Askeri Boyutu ABD-Çin krizleri

Çin ile ABD, Kore Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan krizlerde askeri alanda pek karşı karşıya gelmedi. 1995-96 yıllarında Tayvan Boğazı’nda Amerikan savaş gemileri, Çin’in nükleer testlerine karşılık geniş bir tatbikat yapmış, 1999 yılında, NATO’nun Kosova müdahalesinde Amerikan uçakları yanlışlıkla Belgrad’daki Çin Büyükelçiliğini bombalamıştı. (Dünya, bu yanlışlığın bilerek yapıldığını düşünmüştü.) 2001 yılının Mart ayında ABD’ye ait araştırma gemisi USNS Bowditch, Çin karasuları dışında seyir halindeyken, Çin savaş gemisi tarafından taciz edilerek, MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) dışına çıkarılmış; bu olaydan bir ay sonra da, Çin’e ait (MEB) üzerinde keşif görevi yapan iki Amerikan savaş uçağı (EP 3A), Çin savaş uçakları tarafından önlenmişti. Uçaklardan birisi yakın manevra sonucu Amerikan uçağına çarparak düşmüş ve pilotu ölmüştü. Saydığım olayların hiç biri, ABD-Çin ilişkilerinde askeri ve siyasi tırmanma yaratmadı.
Farklı bir kriz
5 Aralık 2013 günü farklı bir olay yaşandı. Doğu Çin Denizi’nde, Çin’in ilk uçak gemisi Liaoning’i yakından izleyen ABD kruvazörü USS Cowpens, Çin savaş gemileri tarafından 90 metre yakınına girilerek taciz edildi ve bölgeden uzaklaştırılmaya çalışıldı. ABD, bu gelişmeyi sert açıklamalarla kınadı. Denizciliğe uzak okuyucularımıza hatırlatalım. İki savaş gemisinin birbirinin 90 metresine girecek kadar yakın manevra yapması, ciddi bir rekabet ve hatta düşmanlık gösterisidir. Çin savaş gemisinin komutanı, yetki almadan asla böyle bir manevra yapmaz. Bu olayın, 24 Kasım 2013 günü Doğu Çin Denizi üzerinde, Diaoyu/Senkaku adacıklarını da kapsayan bir bölge üzerinde Çin’in, ADIZ (Air Defence Identification Zone-Hava Savunma Tanıtım Bölgesi) ilan etmesinden sonra yaşandığını hatırlatalım. ABD, Çin’in bu ilanını tanımadığını göstermek üzere iki B-52 bombardıman uçağını, iki gün sonra ADIZ’ın doğu kenarı üzerinde uçurmuştu. USS Cowpens’in tacizi bu olayın üzerine geldi.
Çin meydan okuyor
Bundan önceki yazılarımda, ABD’nin Pasifik’te büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldığına vurgu yapmıştım. Çin, süratle güçleniyor ve jeopolitik etki alanlarını genişletiyor. Bu genişlemeyi ABD, Japonya ve Güney Kore üzerinden durduramıyor. Durdurmak bir yana Rusya ile ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) kapsamında son yıl içinde icra ettikleri çok kapsamlı deniz tatbikatı ile ABD’ye bölgeden uzak dur mesajı vermeye çalışıyor. Bu genişlemede egemenlik iddiasında bulunduğu iki önemli alan söz konusudur. Birincisi Doğu ve Güney Çin Denizi diğeri Arktik Okyanusu’dur.
Güney ve Doğu Çin Denizlerinde durum çok karışık
Çin’in bölgede -Kuzey Kore hariç- tüm sahildarlar ile egemenliği tartışmalı, ada adacık ve kayalıklar sorunu var. Sorunlar, Kardak’ta olduğu gibi kara parçası sorunu değil. Bunların kontrol ettiği deniz yetki alanlarının doğal gaz ve petrol zenginliği. Bu nedenle, Çin’in bölgedeki çıkar önceliği tam anlamıyla “zero sum game”. Yani tavizlerle veya geri adımlarla oyalanabilecek bir alan değil. Bugün için denizdeki jeopolitik genişlemenin birinci öncelikli odak noktasında, Japonya ile 2010 Eylül’ünden bu yana siyasi-askeri krize dönüşen, Diaoyu/Senkaku adacıkları sorunu var. Japonya da, enerjide dışa bağımlı olduğundan, bu adacıkların çevresindeki hidrokarbon potansiyelinden vazgeçmek niyetinde değil. Bu durumda, krizin diplomasiyle halledilmesinin çok zor olduğu ortaya çıkıyor. Öyle ki, Aralık 2013 başında, adacıklar üzerinde uçurduğu dronlarını “düşürürüz !” diye tehdit eden Japonlara Çin, “bunu savaş nedeni sayarım !” diye karşılık verdi. Sekiz parçalık adacıklar sorunu, son zamanlarda Japonya’da devrimsel değişiklikleri tetikledi. Japon anayasası değiştirilerek, yabancı ülkelerle (ABD hariç) işbirliği yapması yasak olan Japon Öz Savunma Kuvvetlerine diğer ülkeler ile işbirliği yolu açıldı. Diğer taraftan, 2014-19 arasında savunmaya -tüm zamanların rekoru- 230 milyar dolar harcayacağı ilan edildi. Böylece zaten çok büyük olan donanması, daha da büyüyecek.
ABD’nin bu krizde pozisyonu nedir
Önce bir tespit yapalım. Dünya deniz ticaretinin yarısından fazlası bu sulardan geçiyor. Çin dış ticaretinin % 60’ı ABD, Japonya ve AB ülkeleri ile. Sadece Japonya ile dakikada 1 milyon dolarlık ticareti var. Yani küresel ekonominin ana sigorta teli Çin’in üzerinden geçiyor. Küresel kapitalizmin yöneticisi olan ABD, 2008 küresel krizin atlatılamadığı ve krizin her geçen gün büyüdüğü bir konjonktürde, bu sigorta telinin atmasına izin verir mi? Her ne kadar 2010 Senkaku krizinde ABD, açık bir beyanatla, Japonya’nın yanında olacağını ve 1960 ABD-Japonya Güvenlik ve İttifak Antlaşması gereği, Japonya’nın savunmasından sorumlu olacağını ilan etmişse de, günümüz şartlarında İran ve Suriye krizleri başta olmak üzere, dünyanın pek çok alanından geri çekildiği bir ortamda, Japon adacıkları için Çin ile nükleer aşamaya geçme riski olan konvansiyonel bir çatışmayı göze alabilir mi? Şüphesiz iki ülke arasındaki dış ticaret ve özellikle Çin’in elinde tuttuğu trilyon dolarlık ABD hazine tahvilleri ile dolar rezervi, silahların fiilen kullanıldığı bir çatışmayı geciktirecektir. Taraflardan birisi deniz yetki alanlarından vazgeçmedikçe sadece geciktirecektir.
Bir hatırlatma yapalım
Eğer bu kriz diplomasiyle çözülemez ve savaş seçeneği gündeme gelirse, bu savaş denizde yaşanacaktır. İkinci Dünya Savaşı’nda denizde son büyük karşılaşma, 1944 yılında, Japonya ve ABD arasında yine Pasifik’te, Filipinler’deki Leyte Körfezinde yaşanmıştı. Bu savaş, atom bombalarından daha etkili sonuçları ile Japonya’nın kaderini belirlemişti. Daha sonra dünya tarihinde denizde böyle bir savaş yaşanmadı. ABD, Senkaku krizinde vereceği kararla, sadece Japonya ve Çin’in kaderlerini değil, asıl kendi kaderini şekillendirecek. Böyle bir çatışmada küresel ekonominin önceden benzeri hiç görülmemiş bir parçalanma yaşaması ve küreselleşme döneminin sonuna gelinmesi sürpriz olmayacaktır.

Hiç yorum yok: