Birleşmiş Milletler’in eski Kalkınma Programı Müdürü, ekonomist-yazar Bartu Soral, Türkiye’nin düşürüldüğü “Paralel Kürdistan Kumpası”nı yazdı.
Soral, raflarda yerini yeni alan kitabında PKK lideri Abdullah Öcalan ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hangi zeminde buluştuğunu ve Türkiye’ye dayatılan “Kürdistan” kartının şifrelerini gözler önüne serdi.
Soral, Türkiye’nin kıstırılmak istendiği “kapanı”nı bütün yönleriyle anlattığı yeni kitabında bölünmeye giden yolun kilometre taşlarını ve pek çok sorunun yanıtını belgeleriyle açıklıyor. Biz de Soral’la yeni çalışması “Paralel Kürdistan Kumpası” üzerine bir söyleşi yaptık.
- İlk olarak kitabın adıyla başlamak istiyorum. Seçilen kelimeler oldukça “manidar” değil mi? “Paralel”, “Kumpas”, “Kürdistan”...
Evet. Kitap adının başharfleri de oturuyor. Gazeteci dostum Orhan Gökdemir buldu bu ismi. Bu kelimeler Türkiye’de yurtseverlerin yıllarca hücrede tutulmalarının, işkence görmelerinin şifreleridir. Doğu Perinçek, İlker Başbuğ, Hasan Iğsız, Tuncay Özkan ve bütün yurtseverler. Bu kelimeler AKP iktidarının simge kelimeleridir.
- Yeni kitabınız “Paralel Kürdistan Kumpası”nın yazılış öyküsüyle başlayalım dilerseniz sohbetimize. Bu kitabı neden kaleme aldınız?
Bugün Türkiye bir “Kürdistan” kumpasındadır. Bölünme aşamasındadır. ‘Mağdur vatandaşı savunacağız’, ‘Hakkı yenmiş vatandaşımıza eşit yurttaşlığı getireceğiz’, ‘demokrasi’ ve ‘insan hakları’ bu kurulan kumpasın sloganlarıdır. Bu evrensel değerler bugün çıkarcılığın, terörün, etnik milliyetçiliğin, bölünmenin maskeleridir. Dünün terör örgütü PKK ve onun partisi BDP ile PKK’nın sivil toplum kuruluşları en büyük demokrasi ve insan hakları savunucusu kesildiler. Bunların gerçek yüzleri Birleşmiş Milletler’de yaşanan 37 milyon dolarlık operasyonda ortaya çıktı. Türkiye’de yaşanan bu “Kürt açılımı” nedir, arkasında kimler vardır, amaçları nedir, onun belgelerini ortaya koymak bir görevdi. Ben de onu yaptım.
- Kitabınızı yalnızca güncel gelişmeleri belgeleriyle aktarmak yerine, tarihsel bir altyapıyla başlattığınızı görüyoruz. Süreç 1920’lerdeki Kürt isyanları ile başlıyor, neden bu kadar geri gittiniz?
Bugün Türkiye’de yaşanan “Kürt açılımı”nın nasıl bir oyun olduğunu bütünü ile görebilmek için Sevr’den bugüne tarihsel gelişimin özetini vermek gerekiyor. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Kürt milliyetçiliği isyan enst-
rümanı oldu.
Mollayla demokrasi mi olur?
İsyan çıkartanların tamamı, işte Şeyh Sait, Seyit Rıza bunlar feodal düzen içinde toprak ağalığını, şeyhliği, mollalığı kullanarak o bölgede hükümdarlık kurmuşlar. Şeyhten, molladan, toprak ağasından demokrasi ve insan hakkı savunucusu mu çıkar? Cumhuriyet halkçı, eşitlikçi, aydın gelişmiş bir toplum yaratma projesidir. Bütün devrimler, toprak reformu girişimleri bu feodal ağaları beyleri, şeyhleri rahatsız ediyor. Bunlar ellerindeki hükümdarlığı gücü kaybedecekleri için sürekli kanlı isyanlar çıkartıyorlar. Olay budur. Bu isyanların altındaki sebep Kürt kökenli yurttaşların hakları, hukukları kalkınma falan değil; daha sonra kurulan PKK’da da farklı değil. Bugün demokrasi ve insan haklarını savunduğu iddiasındaki BDP’ye bakın. Tamamı toprak ağasıdır. Bu feodal sistemin bölgeyi getirdiği durumu PKK’nın başı Öcalan bile sorgusunda “Feodalite hem Kürtleri perişan etti, hem Türkiye’ye büyük zarar verdi” sözleriyle tanımlıyor. Dış güçler ise bu Kürtçüleri devamlı kullanıyor. Bakın İngiliz arşivlerine; 1925’te Diyarbakır, Bingöl, Elazığ bölgesinde başlayan Şeyh Said İsyanı, İngilizler tarafından nasıl kurgulanmış ve o isyan kullanılarak Musul nasıl elimizden alınmış.
- Barzani ailesini de böyle tanımlıyorsunuz kitabınızda...
Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani. O da aynen bizim isyancılar gibi, hem toprak ağası hem de adı üstünde molla. Irak-Kürdistan Demokrasi Partisi (KDP) kurucusu. Onun oğlu Mesut Barzani, bugün KDP Başkanı ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başbakanı. Yani, başında “demokrasi” bulunan bu partinin lideri. Partide liderlik babadan oğula devrediyor ve gücünü bölgede yaşayan Kürt aşiretlerden alıyor. Nasıl demokrasi ama! Bu Molla Barzani, “Şayet davamızda başarıya ulaşırsak, ABD’nin 51. eyaleti olmaya hazırım” diyecek kadar angaje olmuş. Zaten 1976 yılında Irak’ta çıkarttığı son isyanda 50 bin kişinin ölümüne sebep oluyor. Sonra 51. eyalet olmak istediği Amerika’ya iltica edip orada ölüyor. Bunun oğlu Mesut Barzani. Feodal bir toprak ağası. Peşmerge. “Büyük Kürdistan”ı kuracağız diyor. Sonra AKP’nin genel kurulunda Türkiye seninle gurur duyuyor tezahüratlarıyla karşılanıyor. Sormak lazım o gurur duyanlara, neyi ile gurur duyuyorlar bu Barzani’nin? Şimdi bunlar mı Kürt halkına demokrasi ve insan hakkı getirecek! Adamın varoluşunda feodal ağalık var, ne demokrasisi, ne insan hakkı!
- Sizce “açılım süreci” hâlâ devam ediyor mu? Ediyorsa bu işin sonu nereye varır?
“Açılım süreci” yani “Kürdistan” kurulması işi açmazda. Sadece bizde değil, Suriye’de, İran’da da sıkıntıda. “Kürdistan” planı tutmadı. Şimdi bakın Kürt halkını savunduğu iddiasında olan PKK, onun siyasal uzantıları BDP ve HDP Kürt halkının önüne hangi hedefi koyuyor?
Siz ağızlarından toprak reformu, ekonomik program, projeler duydunuz mu? “Açılım”dan anladıkları, sözde “Kürt halk önderi” dedikleri, gerçekte katil olan Öcalan’ın serbest bırakılması. Geçiniz. İkincisi; anadilde eğitim. Anadilde eğitimin altyapısı nasıl kurulacak? Vatandaşın karnı anadille doyacak mı? İş bulunabilecek mi? Bir kere bölgeyi yıllardır terörün merkezi yapan kendileri. Bu süreçte rol alanların derdi, Türkiye’deki demokrasi ve ekonomik ilerlemenin sağlanması değildir. Bu süreç, bir bölünme sürecidir. Ve aslında uygulamaya geçirilememiştir. Bakın açılımın başladığı ve PKK ile pazarlıkların yapıldığı 2005 yılından bugüne kadar dokuz sene geçti. Başbakan PKK’ya ve terörist Öcalan’a birçok söz verdi. Hangisini gerçekleştirebildi? Bilgisayar klavyelerine q harfi girdi, o kadar. Ancak bu süreçte de jüri olmadı ama de facto olarak PKK Güneydoğu Anadolu’ya hâkim oldu. Vatandaş o bölgede artık devletin varlığını görmüyor. Tanımıyor. PKK orada paralel bir devlet kurdu. Bu süreç böyle devam edemez. Türkiye keskin bir viraja geldi.
İş sadece AKP hükümetini yıkmakta değil, yerine neyin konacağında. Türkiye’nin geleceğini de bu belirleyecek. Bugün bölgede siyaset yapanlar, BDP ve HDP başkanları, milletvekilleri PKK lideri terörist Öcalan’ın özel postasından öte hiçbir şey ifade etmiyorlar. İşte Sırrı Süreyya Önder falan. Bu isimler tasfiye olacak. Yeni Türkiye’de PKK ile kol kola girmiş bir siyasete yer yok. Bu durum bulunduğumuz coğrafya için de geçerlidir.
- Demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerler sadece Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu’da darbe ve ülkelerin parçalanma süreçlerinin sembolü oldu adeta, ne düşünüyorsunuz?
Çok doğru. Bakın bugün ülkemizde yaşanan bölücülük faaliyetleri, PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da paralel devlet kurması, demokrasi ve insan hakları olarak sunuluyor. Söylediğiniz gibi bu oyun sadece ülkemizde oynanmıyor. Suriye’yi iç savaşa sürükleyen teröristler, ilk faaliyete başladıkları günlerde uluslararası medyada demokrasi ve insan hakları savunucuları olarak tanıtıldı. Daha sonra bunların tamamının El Kaide ve El Nusra’ya bağlı teröristler olduğu ortaya çıktı.
‘Arap Baharı’ndaki senaryo
Aynı şekilde ‘Arap Baharı’nda iç savaşa sürüklenen bütün ülkeler, işte Libya, Tunus, Mısır. Orada da sözde barışsever göstericiler daha fazla demokrasi ve insan hakkı istemek için gösteri yapıyordu. Halbuki o sadece bir Hollywood senaryosuymuş. Gerçekte bunlar dış ülkelerde para karşılığı savaşan teröristler, yani lejyonerler. Amerika Irak’a demokrasi getirmek bahanesiyle saldırıp 1.5 milyon Iraklıyı katletti. Turuncu devrimler de buna bire bir örnektir. İşte önümüzde Ukrayna duruyor. 21. yüzyılın yeni model darbe ve ülke parçalamalar, demokrasi ve insan hakları adı altında yapılıyor.
Bugün Türkiye’de PKK’nın başı olan teröristi bir “barış elçisi, demokrasi kahramanı” gibi göstermek aynen bu anlattıklarım gibi büyük bir kandırmacadır. Ancak bu BOP’la “Kürdistan” hayalleri baş aşağı çakılmıştır. Bu projeler uygulanamadı. Suriye’de, İran’da, hatta Irak’ta uygulanamadı. Maliyeti fazla geldi proje sahiplerine. Bir kısım petrol ve doğalgaza da hâkim oldular. Artık bununla yetinecekler. Zaten ılımlı İslam saçmalığından El Kaide çıktığını kendileri gördü, şimdi istihbarat bilgilerini kendileri sızdırıyor oraya buraya. O bilgilerle Türkiye, uluslararası terörü destekleyen ve besleyen ülke olarak BM’ye şikâyet edildi. Şikâyet dosyasında bir sürü de belge var. Bizi çok önemli günler bekliyor. İnce bir siyaset üretmek durumundayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder