Gazetelerde küçücük bir köşeye sıkışmıştı; muhtemelen görmemişsinizdir.
Erdoğan Polat…
19 yaşındaydı.
Van’dan İstanbul’a gelmişti ve üniversiteye girebilmek için dershaneye vermek üzere para biriktirmesi gerekiyordu.
O yaşta kimilerinin üç-beş tane gemiciği olurken, bu çocuk “kaderinin” kurbanı oluyor ve çalıştığı inşaatta 15. kattan düşerek ölüyordu.
Daha üç-beş gün önce de buna benzer bir kaza olmuş, 3. Köprü inşaatında üç emekçi yaşamını yitirmişti.
Yobaza göre, oylarını fakir fukaranın hakkını gözetmeyen partilere veren yobaza göre bu bir kaderdi!
Allah bu fakir fukaranın alnına, sen inşaatta düşerek öleceksin, siz köprü çalışmasında beton blokların altında kalacaksınız, siz madenlerde göçük altında kalacaksınız, diye yazmıştı.
Bu, fakir fukaranın kaderiydi!
Oysa, yobazın okumamak için binbir dereden su getirdiği Kuran’da böyle bir kader anlayışına yer yoktu.
Allah, bunların zannettiği kadar gaddar değildi çünkü!
Bu emekçileri katleden Allah değil, yobazın da var gücüyle desteklediği kapitalizm
Bakın, ilmine erişilmez bir deha olan zamanımızın müçtehidi ne diyor:
“Kur’an’da, bugün benimsenen şekliyle bir kader kavramı olmadığı gibi, ‘kadere iman’ diye bir tabir de yoktur. … Kader sözcüğü Kur’an’da 11 yerde geçmektedir ve tümünde de ‘ölçü’ anlamında kullanılmaktadır. Türkçe’deki ‘miktar’ sözcüğü de ölçü anlamındadır ve kader kökündendir. … Kur’an ‘kader’ kavramıyla ‘Sünnetullah’ da denilen tabiat kanunlarını kastetmektedir. … Allah’ın isim-sıfatlarından olan ve Kur’an’da 39 yerde geçen ‘Kadîr’ ve 7 yerde geçen’Kâdir’ sözcükleri de kaderle aynı kökten gelen kelimelerdir. İkisinin sözlük anlamı da ‘her şeyi kudretiyle belirleyen, ölçüye bağlayan’ demektir. … Biz, varlığın ve evrenin yönetimine, iş ve oluşa, ontolojik yapıya ilişkin kanunlar koyamayız; bizim böyle bir yetkimiz yoktur. Ama biz, kendi fiillerimiz, yönetimimizle ilgili kanunlar koyarız ve koymalıyız. … Allah; varlık, iş ve oluşa ilişkin yasaları hem bilir, hem belirler; ama Allah, insanın fiillerine ilişkin sonuçları belirlemez, bilir. Bilmesi, O’nun tanrılığının bir gereği olduğu gibi, sonuçları belirlemesi de tanrılığının bir gereğidir. Fiillerimizin sonuçlarını bilmekle kalmayıp aynı zamanda belirlerse bu bizi sorumlu tutmamasını gerektirir. Hem belirler hem sorumlu tutarsa bu zulüm olur. Oysaki Allah zulümden arınmıştır.” (Yaşar Nuri Öztürk/İslam Nasıl Yozlaştırıldı/Sayfa 325-330)
Bak sevgili din kardeşim!
Bak, Kuran ne diyor:
“Andolsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız. Sonra onların ardından yeryüzünde sizi hükmedenler kıldık ki, nasıl iş yapacağınızı görelim.” (Yunus, 13-14)
“Nasıl iş yapacağımız” alnımıza yazılmışsa, Allah bu işlerden bizi nasıl sorumlu tutabilir? Nasıl bitiyordu ayet:
“Nasıl iş yapacağınızı görelim.”
Ne demişti maden kazasında şehit olan emekçilerimiz için, bir Bakan:
“Güzel öldüler!”
Çünkü bu ölümler de bu Bakan için kaderin bir tecellisiydi!
Yukarıdaki ayetleri iyi oku Müslüman; bunlar ölmediler, öldürüldüler.
Kapitalizm, ucuz emek ve ucuz maliyet adına bu maden işçilerini de, o 19 yaşındaki çocuğu da ve köprü inşaatında beton bloklar altında kalan üç emekçiyi de taammüden öldürdü.
“Bana ne! Ben namaz kılıyorum!” deyip bu işten sıyrılman mümkün değil
Tamam, namazını Allah kabul etsin; ama emekçileri bir “fire” olarak gören bu sistemi oylarınla desteklediğin için, bu işten sen de sorumlusun!
Ne diyordu İslam İlmihali:
“Herkes zengin olsaydı, zenginlerin dünya işlerini kim görürdü?”
Ya bu kahrolası ilmihal gibi düşünüp oyunu sermayeden yana partilere, kapitalist partilere vereceksin, ya da ben gerçekten Müslümanım, diyorsan, seçimlerde fakirden fukaradan yana tavır koyan antikapitalist partilere oy vereceksin.
Oylarınızla yaptığınız katkılarla bu cinayetlere ortak oluyorsunuz!
Benden söylemesi dostlarım.
Gerisi size kalmış! (Kâfirun, 6)
Allah’a emanet olun…
Erdoğan Polat…
19 yaşındaydı.
Van’dan İstanbul’a gelmişti ve üniversiteye girebilmek için dershaneye vermek üzere para biriktirmesi gerekiyordu.
O yaşta kimilerinin üç-beş tane gemiciği olurken, bu çocuk “kaderinin” kurbanı oluyor ve çalıştığı inşaatta 15. kattan düşerek ölüyordu.
Daha üç-beş gün önce de buna benzer bir kaza olmuş, 3. Köprü inşaatında üç emekçi yaşamını yitirmişti.
Yobaza göre, oylarını fakir fukaranın hakkını gözetmeyen partilere veren yobaza göre bu bir kaderdi!
Allah bu fakir fukaranın alnına, sen inşaatta düşerek öleceksin, siz köprü çalışmasında beton blokların altında kalacaksınız, siz madenlerde göçük altında kalacaksınız, diye yazmıştı.
Bu, fakir fukaranın kaderiydi!
Oysa, yobazın okumamak için binbir dereden su getirdiği Kuran’da böyle bir kader anlayışına yer yoktu.
Allah, bunların zannettiği kadar gaddar değildi çünkü!
Bu emekçileri katleden Allah değil, yobazın da var gücüyle desteklediği kapitalizm
Bakın, ilmine erişilmez bir deha olan zamanımızın müçtehidi ne diyor:
“Kur’an’da, bugün benimsenen şekliyle bir kader kavramı olmadığı gibi, ‘kadere iman’ diye bir tabir de yoktur. … Kader sözcüğü Kur’an’da 11 yerde geçmektedir ve tümünde de ‘ölçü’ anlamında kullanılmaktadır. Türkçe’deki ‘miktar’ sözcüğü de ölçü anlamındadır ve kader kökündendir. … Kur’an ‘kader’ kavramıyla ‘Sünnetullah’ da denilen tabiat kanunlarını kastetmektedir. … Allah’ın isim-sıfatlarından olan ve Kur’an’da 39 yerde geçen ‘Kadîr’ ve 7 yerde geçen’Kâdir’ sözcükleri de kaderle aynı kökten gelen kelimelerdir. İkisinin sözlük anlamı da ‘her şeyi kudretiyle belirleyen, ölçüye bağlayan’ demektir. … Biz, varlığın ve evrenin yönetimine, iş ve oluşa, ontolojik yapıya ilişkin kanunlar koyamayız; bizim böyle bir yetkimiz yoktur. Ama biz, kendi fiillerimiz, yönetimimizle ilgili kanunlar koyarız ve koymalıyız. … Allah; varlık, iş ve oluşa ilişkin yasaları hem bilir, hem belirler; ama Allah, insanın fiillerine ilişkin sonuçları belirlemez, bilir. Bilmesi, O’nun tanrılığının bir gereği olduğu gibi, sonuçları belirlemesi de tanrılığının bir gereğidir. Fiillerimizin sonuçlarını bilmekle kalmayıp aynı zamanda belirlerse bu bizi sorumlu tutmamasını gerektirir. Hem belirler hem sorumlu tutarsa bu zulüm olur. Oysaki Allah zulümden arınmıştır.” (Yaşar Nuri Öztürk/İslam Nasıl Yozlaştırıldı/Sayfa 325-330)
Bak sevgili din kardeşim!
Bak, Kuran ne diyor:
“Andolsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız. Sonra onların ardından yeryüzünde sizi hükmedenler kıldık ki, nasıl iş yapacağınızı görelim.” (Yunus, 13-14)
“Nasıl iş yapacağımız” alnımıza yazılmışsa, Allah bu işlerden bizi nasıl sorumlu tutabilir? Nasıl bitiyordu ayet:
“Nasıl iş yapacağınızı görelim.”
Ne demişti maden kazasında şehit olan emekçilerimiz için, bir Bakan:
“Güzel öldüler!”
Çünkü bu ölümler de bu Bakan için kaderin bir tecellisiydi!
Yukarıdaki ayetleri iyi oku Müslüman; bunlar ölmediler, öldürüldüler.
Kapitalizm, ucuz emek ve ucuz maliyet adına bu maden işçilerini de, o 19 yaşındaki çocuğu da ve köprü inşaatında beton bloklar altında kalan üç emekçiyi de taammüden öldürdü.
“Bana ne! Ben namaz kılıyorum!” deyip bu işten sıyrılman mümkün değil
Tamam, namazını Allah kabul etsin; ama emekçileri bir “fire” olarak gören bu sistemi oylarınla desteklediğin için, bu işten sen de sorumlusun!
Ne diyordu İslam İlmihali:
“Herkes zengin olsaydı, zenginlerin dünya işlerini kim görürdü?”
Ya bu kahrolası ilmihal gibi düşünüp oyunu sermayeden yana partilere, kapitalist partilere vereceksin, ya da ben gerçekten Müslümanım, diyorsan, seçimlerde fakirden fukaradan yana tavır koyan antikapitalist partilere oy vereceksin.
Oylarınızla yaptığınız katkılarla bu cinayetlere ortak oluyorsunuz!
Benden söylemesi dostlarım.
Gerisi size kalmış! (Kâfirun, 6)
Allah’a emanet olun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder