Yılın son haftası yapılan Dördüncü Büyükelçiler Toplantısı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ortadoğu konusunda artık açık oynayacağı karta işaret etti: Sünni kartına...
Bülent Arınç, Ali Babacan ve Bekir Bozdağ’dan başlayarak kabinenin neredeyse tüm bakanlarının konuşma yaptığı toplantılarda, büyükelçilere hitap eden en sıradışı kişi ise Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’di.
Dış politikada yeni araç
Prof. Görmez’in neler söylediğine geleceğiz ancak Diyanet İşleri Başkanı’nın büyükelçilere hitap etmesinin, öncelikle dinin, dış politikada açık araç olarak kullanılacağı anlamına geldiğinin altını çizelim.
Zaten Mehmet Görmez de, uluslararası ilişkilerde dinin öneminin arttığını söyleyip, “katı” laik uygulamalardan yakınmış. Görmez, dinin dış politikadaki gerekliliğine örnek olarak da Vatikan’ın önemini ve AB Anayasası tartışmalarını göstermiş.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Görmez, ardından da konuyu bölgedeki mezhep tartışmalarına bağlamış ve açıkça İran’ı uyarmış: “Körfez’de Şia, İslam’ın geleneksel Doğu-Batı gerilimindeki rolünde hamilik üstlenmektedir.“ (Zaman, 3 Ocak 2011)
Ortadoğu’da Şii’lik üzerinden İran’a karşı çıkan Prof. Görmez, Selefilik üzerinden de Suudi Arabistan’a dokunduruyor: “Modern zamanların ürünü olarak öne çıkan dini metinleri hayatın gerçeklerinden kopararak kanun metni haline getiren Selefiliğin yer yer ekstrem çıkışları da Şia karşısında İslam’ın Sünni temsiline aday görünmektedir. Şia’nın Batı karşısında İslam’ın temsiline soyunması, Selefi Vehhabiliğin de farklı versiyonları üzerinden Şia karşıtı Sünni hegemonik bir güce dönüşme arzusu asla ihmal edilmemesi gereken politik bir alan üretmektedir.”
Aslında Prof. Görmez, Selefi Suudi Arabistan’ın değil, Sünni Türkiye’nin Şii İran karşısında durması gerektiğini söylüyor; Türkiye’nin Sünni kimlikle, Ortadoğu’ya liderlik yapması gerektiğini belirtiyor.
Rektör’ün çıkışı
Diyanet İşleri Başkanı’nın büyükelçilere yaptığı bu konuşmadan hemen sonra, AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir rektörün Şia karşıtı sözlerinin gündeme gelmesi, anlamlı.
AKP’nin dış politikasına uygun Ortadoğu analizleriyle tanınan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner, TRT‘de dikkat çeken sözler sarfetti: “Sadece Irak da değil bakın, Körfez’de de Şii’ler var. Suudi Arabistan ve Kuveyt için, Ürdün için, Mısır için bir insanın Şii olması Hıristiyan olmasından kötü. Çünkü Hıristiyan nihayetinde ehli kitaptır; üç dinden bir tanesindendir; Allah onu dilerse selamete de erdirebilir, cennete de koyabilir. Şii ise, sapkınlık var orada, dini bozmaya çalışmak var... Irak’ta Şiiler ve Sünniler özellikle işgalden sonra birbirlerine olan nefretlerini daha bir açığa çıkardılar.”
Şii-Sünni ayrımı kime yarar?
Anlaşılıyor ki, İran’a karşı mevzilenen AKP iktidarı şimdi de Şii - Sünni ayrımı temelinde İran karşıtlığı yapacak. Bakalım AKP, ABD’nin bölgeyi karşıt kamplara bölme hedefli bu politikasına taşeron olmayı muhafazakar tabanına nasıl yutturacak?
Çünkü Başbakan Erdoğan’ın daha önce Suriye’de “Alevi - Sünni çatışması” işareti vermesi, AKP’de kırılma yaşatmıştı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun dış politikada artık Sünni kartını açık bir araç olarak kullanacağını yazmıştık dün...
Peki, “komşularla sıfır sorun”da sıfır başarı elde eden Davutoğlu’nun, Sünni kartla bir başarı elde etmesi mümkün mü?
AKP için başarının ölçütü, daha doğrusu Sünni kartla hedeflenen; Şii karşıtlığı temelinde Sünni kuvvetlere liderlik yapmaktır.
Mümkün müdür? Saptamadan önce olguları sıralayalım:
Sünni kartın asıl sahibi ABD
1.) İran’a karşı mevzilenmenin aracı olan Sünni kartı bölgenin ya da Türkiye’nin değil, ABD’nin kartıdır. Bölgede ABD adına “Ilımlı İslamcılık” yapmakla suçlanan AKP’nin, Sünni liderlik oluşturması gerçekçi değildir.
2.) Her kart, kartı destekleyen kuvvetin büyüklüğüne göre değerlenir. Irak’ta 160 bin Amerikan süngüsü varken gerçekleştirilemeyen hedefler, süngüsüz hiç gerçekleştirilemez!
Sünni kartın uygulanacağı Irak’ta, Başbakan Nuri El Maliki, Sünni grupları da kapsayan çok geniş bir ittifak oluşturmuş ve bunu, Irak’ın milli birliği temelinde değerlendirmeye başlamıştır.
3.) Türkiye ile İran nesnel olarak müttefiktir.
4.) İran’a karşı mevzilenmenin aracı olan Sünni kartı, geçerli bir araç değildir. Zira İran Şiilik temelinde değil, ulusal ve bölgesel çıkarları temelinde politika geliştiriyor ve bu doğrultuda Sünni Hamas’a da destek veriyor!
5.) Türkiye, Sünni kartını destekleyecek siyasal bir merciye sahip değildir. Mekke ve Medine, Selefi Suudi Arabistan için siyasal bir mercidir. El Ezher Üniversitesi, Mısır için siyasal bir mercidir. Kum, Şii İran için bir siyasal mercidir. Laik Türkiye’de böylesi bir siyasal merci yoktur.
6.) Bölgede inisiyatif İran’dadır. İran, eline geçirdiği siyasal üstünlüğü iyi kullanmaktadır. Tahran’ın son 15 günde ABD’ye Hürmüz Boğazı resti çekmesi, Basra’da büyük bir askeri tatbikat yapması, uzun menzilli füze denemesi ve Basra’dan geçen hafta çıkan ABD uçak gemisinin bir daha gelmemesini istemesi anlamlıdır, önemlidir.
Nükleer çubuğun üretilmesi ise başlı başına bir gelişmedir. Zira ABD-İsrail yıllardır, nükleer çubuğu üretemeden İran’a saldırabilmenin peşindeydi...
Afganistan’da Taliban’la müzakere yolları arayan Washington’un, Tahran’la da diplomatik ilişki peşinde olduğu artık sır değildir.
7.) AKP, içeride güç kaybı eğilimine girdi.
AKP’de Erdoğan sonrasının kavgaları başladı. Erdoğan’ın Cemaatle arası açılıyor. Üstelik parti önüne koyduğu en önemli hedef olan “Yeni Anayasa” konusunda ciddi bir ilerleme sağlayamadı.
Ekonomik gidişat, enflasyonun çift hanelere dönmesi, AKP ekonomisinin panzehiri olan sıcak para ve döviz sıkışıklığı gibi faktörler de Erdoğan-Davutoğlu ikilisini zorluyor.
Bölünme değil, birleşme eğilimi var
8.) Bölgede artık en geniş ve diri ittifaklar, Amerikan karşıtlığı temelinde olacaktır.
9.) “AKP için başarının ölçütü; Şii karşıtlığı temelinde Sünni kuvvetlere liderlik yapmaktır” demiştik. Ancak bu hedefin, sonuç olarak, bölge için bölücü bir hedef olduğu ortadadır. Oysa bölgede, hâkim gidişat bölünme değil, birleşme yönündedir.
Sonuç
Tüm bu olgular bizi tek bir saptamaya götürüyor: AKP hükümetinin Sünni bir kartla bölgede ABD adına başarılı olması mümkün değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder