8 Nis 2012

Adalet Bilime Karşı

 Cumhuriyet 08.04.2012
BILIM VE SIYASET
Orhan Bursalı

Hiç adaletsizliğe karşı tek yürek olmuş, isyan dolu yüzlerce gözle karşı karşıya kaldınız mı?İsyankâr ama soylu bir bekleyiş içinde yüzlerce insan. Önceki gün izlemeye gittiğim“Balyoz” duruşmasında sanıklar o büyük vicdanın bir an önce gerçekleşmesini ve özgür bırakılmayı istiyordu…
“Mahkeme bilime karşı!” sanırım söyleyebilecekleri artık en son sözdü! “Somut kanıtları” veya “maddi gerçekleri” ortaya çıkarmakla yükümlü bir yargılamanın vardığı artık son nokta buydu: Bilime karşı bir tutum!
Savcılar, ortaya bir iddia (sav) atmışlar, mahkemeleri inandırmışlar, yüzlerce insanı tutuklatıp içeri tıktırmışlardı! Hepsi koşarak gelmişti arandıklarını duyduklarında, ta Çin’den maçinden!
Neden? Suçsuzluklarına inandıkları için.
Nitekim yüzlerce insan, haklarında ileri sürülen iddiaları bir bir çürütmüştü! İddialar çökmüş ve özgürlük bekleyişine girmişlerdi!
Mesleklerine, eşlerine, çocuklarına, dostlarına ve bütün Türkiye’ye alınları açık kavuşmak istiyorlardı..
Ama gösterilen kanıtları görmeyen, duymayan, anlamayan bir “inanç duvarı” ile karşı karşıya bulunuyorlardı..
Savcılığın, işte darbe delilleri diye ileri sürdükleri CD’ler, uydurulmuş ve kurgulanmış bir senaryo çıkmıştı!
Bilim öyle diyordu: Bu CD’ler, iddia edildiği gibi, 2003 yılında üretilmemişti, kaydedilmemişti. Bu CD’ler 2008 hatta 2009 yılında bile kaydedilmiş olabilirdi. İçindeki dosyalarla oynanmıştı, tek bir kerede değil birçok kerede kaydedilmişti, 2003 yılında henüz dünyada olmayan yazı karakterleri ve çizim programları bile kullanılmıştı.. 2003’lerde ortalıkta bile olmayan sokak isimleri vardı CD’lerin içlerinde. Görev yerleri Türkiye’nin dört bir yanında ve ülke dışında olan insanlar bile, darbe yapacak görevliler listesinde gösteriliyordu. Askeri seminere katılmamış onlarca subay seminere katılmış gibiydi; seminere katılmış onlarca insan hakkında dava açılmıyor ancak bir kısmı yargılanıyordu. Ayrıca askeri plan seminerinin bir darbe provası olduğuna ilişkin bir sav da ileri sürülemiyordu..
Ya ne yapılıyordu? Diyorlar ki: Efendim, bu resmi seminerde konuşulmayan başka darbe planları hazırlanmıştı.. İşte Suga vb. gibi isimler verilen harekât ve eylem planlarını içeren CD’ler burada!
CD’ler, Türkiye’deki uzman üniversitelerimizde ve Amerika’da yetkin adli bilişim enstitülerince inceleniyor ve hiçbirinin 2003’de hazırlanmadığı görülüyor, ancak 2008-2009 yıllarında hazırlanmış olabileceğine ilişkin resmi raporlar veriyorlardı.
Yani? Balyoz davasından kısa bir süre önce! Büyük sahtekârlık tezgâhlanmış, CD’ler piyasa sürülmüş ve yüzlerce subay tutuklanmıştı!
Eğer savcılığın ileri sürdüğü ve mahkemenin israr ettiği deliller bunlarsa, hepsinin bir çöp olduğu kanıtlanmıştı..
Savcılar yeni ve gerçek delillerle ortaya çıkmadığı sürece, bu CD’ler büyük bir komplonun parçasıydı olabilirdi ancak vebunlara dayanarak tek bir insanın bile hayatını karartmaya kalkışmak büyük bir insanlık suçuydu..

Kanıta dayanmayan bir suç ancak engizisyon mahkemelerinde imal edilebilirdi. Ama ne kadar özel yetkili olursa olsun, ülkemizdeki mahkemelerin hiçbir engizisyon mahkemesi değildi ve olamazdı. Öyle davranabileceklerini sananlar varsa, yanılıyordu!
Sen, bunlar mutlaka darbe planlamışlardı, diye düşünebilirsin. Bu inancınla hayatın boyunca yaşayabilirsin..
Ama elinde bunu doğrulayan kanıt yoksa,“kanıt yok, ama darbe planladığına yüzde yüz eminim, o halde seni vicdanıma ve bu inancıma göre mahkum ediyorum,”diyemezsin..
Demeye kalkarsan, mahkeme olamazsın.. Ama o cüppenle adalet dağıtan o kürsüde oturuyorsan, yapabileceğin tek şey inancını bir kenara bırakmak ve öyle karar vermek.
En çok, şunu diyebilirsin, o da sonunda cüppeni çıkartmak koşuluyla: Sizlerin darbe provası yaptığınıza gönülden inanıyorum ama eldeki kanıtlar, ne yazık ki bu savı göstermekte yetersiz kalıyor. Bu durumda karşısında sizi ‘kanıt yetersizliği’ nedeniyle, yüreğim kan ağlasa bile, serbest bırakmak zorundayız..”

Duruşmayı izliyorum, haksızlıklara karşı tepki dalga dalga mahkeme salonunda yayılıyor. Sanıklar teker teker söz alıyor, kimbilir kaçıncı kez, haklarında ileri sürülen iddiaların yanlışlığını ortaya koyuyordu.
Artık şunu söylemeye başlamışlardı:
Hâkim Bey, gösterdiğimiz kanıtları dikkate almıyorsunuz.. mahkeme heyetinin CD’lerin gerçekliğini araştıracak yeni bilirkişiler tayin etmesi isteğimizi reddediyorsunuz. Darbeyi önledi diyen savcının iddiasının doğru olup olmadığını sormak için, Aytaç Yalman veHilmi Özkök paşaların tanık olarak çağrılması talebimizi reddediyorsunuz…
Yol gösterir misiniz, suçsuz olduğumuz kanıtlamamız için başka ne yapmalıyız, lütfen söyler misiniz?”

Savcı, ilk baştaki iddiasında ısrarlı! Ortaya konan kanıtların tekini bile kabul etmeye yanaşmıyor. Mahkeme, sanıkların yasal ve haklı isteklerini durmadan reddediyor..
Büyük haksızlık ve hukuksuzluk duygusu ile avukatlar cüppelerini attı..
Mahkeme bence kendi kendisini tıkamış durumda. Sanıklara “avukatlarınıza söyleyin, duruşmalara girsinler, biz de sizin taleplerinizi görüşelim” biçiminde havuç uzatıyor..
Gördüğük kadarıyla, ne sanıklar ne avukatlar bu zokayı yutmaya niyetli değil.
Bu mahkeme, niyet ve amacı itibarıyla görülüyor ki, “ancak karakolda biter”. Çünkü çağımızda bilime, kanıta karşı bir ortaçağ işlemez…
Sanık yakınları ise duruşmalara “Bu sahte darbe senaryosunu kim hazırladı?”tişörtleriyle dolaşmaya başladı..
Olayın bu yönünü araştıracak bir soruşturmanın daha heyecanlı olacağı kesin!

Hiç yorum yok: