14 Eki 2012

9 Mart İhtilali Davası


1970 yılı sonbaharıydı, Sovyetler Birliği Elçiliği’nde görevli bir kişi, Devrim Dergisi’nin Ankara’daki merkez bürosuna gelerek, Doğan Avcıoğlu’nun odasına girdi. Masanın üzerindeki bir kağıda, ters harflerle, “aranızda ajan var” yazdı. 9 Martçılar’a yönelik savcı iddianamesindeki “kaynak” işte bu kağıttaki ajandı; ama pek “mahir” bir ajan olduğunu söylemek mümkün değildir, çünkü bilinmedik bir bilgiye sahip değildi. Bununla birlikte, Devrim Dergisi hareketi hakkında bilgi, ordunun üst kademelerinde bulunuyordu. Hareketin içerisinde yer alan ve sonrasında çark ederek 12 Mart Darbesi’ne katılan iki isim, Muhsin Batur ve Faruk Gürler, Devrim çevresi üzerine yeterli enformasyona sahiplerdi.
Muhsin Batur anılarında, 1971 yılının Ocak ayında -bu aşamada henüz 12 Martçılar’a katılmamıştır- kendisine Devrim çevresi tarafından bir dosya getirildiğini anlatır: “Bir devrim öngörülüyor, devletin yeni düzenini gösterir bir anayasa taslağı, devlet düzeni şeması, alternatifli isimler içerir Bakanlar Kurulu listesi...” Gerçekten bütün isimler ve planlar bu derece açık yazılmış mıydı, yoksa Batur mu abartıyordu, bunun kesin bilgisine sahip değilim. Ama Batur’un 9 Martçılar hakkında yeterince bilgisi olduğu muhakkaktır. Bu bilgilerin darbe sonrasında yetkili mercilere ulaştırıldığını da düşünebiliriz.
9 Mart’ın sanıkları
Devrim Dergisi çevresinin bağlantıları ordunun en üst kademelerine dek ulaşıyordu; ama bu yüksek rütbeli isimler 9 Martçılar Davası’nın dışında tutulmuşlardı. Çünkü dahil edilmeleri halinde, bağlantı zincirinin, 12 Mart Darbesi’nin muhtıracı komutanlarına dek ulaşması söz konusu oluyordu. Bu nedenle, 9 Martçılar Davası’na hep albay rütbesindeki muvazzaf subaylar ile devrimci siviller alındılar. General olup da davaya dahil edilen tek isim, Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu’ydu.
Devrim Dergisi’nin çekirdek kadrosunun hepsi, Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal, Cemal Reşit Eyüboğlu, İlhan Selçuk, davanın sanıkları arasında yer alıyorlardı. Bu isimlerin dışında, Milli Birlik Komitesi üyelerinden Osman Köksal da yargılananlar arasındaydı. Yargılananlara isnat edilen suç, kısa ve gündelik ifadeyle, düzeni yıkmaya çalışmaktı.
Kapı önündeki Hasan Cemal
Devrim Dergisi’nin iki yazı işleri müdürü, Hasan Cemal ve Uluç Gürkan ise dava kapsamına alınmamışlardı. Hatta Hasan Cemal’in adı, iddianamede yer alan MİT ajanına ait toplantı raporlarında dahi geçmiyordu. Demek ki, Avcıoğlu’nu cuntacılıkla itham eden Hasan Cemal, “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabında eleştirdiği devrim toplantılarına Doğan Avcıoğlu tarafından dahil edilmemişti. Bilmeden yazdığı açıktır.
Davanın kanıtları: MİT raporları
İddianameyi hazırlayan askeri savcı Süleyman Takkeci’ye göre, ihtilalci blok üç gruptan müteşekkildi: ilk grup Devrim Dergisi çevresindeki sivil devrimciler, ikinci grup emekli askerler ve üçüncü grup ise bilfiil görevde bulunan subaylardı. Savcılığın kanıtları ise, siyasi mahkemelerde hep olduğu üzere, istihbarat raporlarıydı. İddianamesinde savcı, “bu itibarla özet olarak ifade etmek gerekirse, MİT elemanı ve tespitleri sıhhatli bir delil niteliğindedir” yazıyordu. Nitekim 240 sayfalık iddianamenin 95 sayfası, MİT ajanının merkeze gönderdiği raporlardan oluşmaktadır. Geriye kalan bölümlerin önemli bir kısmı ise, Devrim ve Yön hareketlerinin, yayımlanan dergiler üzerinden incelenmesine ayrılmıştır.
Suç: ‘Zehirli fikirler enjekte etmek’
Takkeci, hem iddianamede, hem de ölümünden kısa süre önce, 1995 yılında, ilk ve son röportajını verdiği Zaman Gazetesi’nde, bu üç gruptan sivil olanının, “1961 Anayasası’nın sosyalist bir düzeni gaye güttüğü, tek kurtuluş yolunun sosyalizm” olduğu yolundaki fikirlerini yaymaya çalıştığını yazıyor ve söylüyordu. Takkeci, Devrim ve Yön dergilerinin bu fikirlerini, şırıngaya çekilmiş bir tür zehir saymaktadır, “topluma enjekte” ediyorlardı, diyerek anlatıyordu. İddianamede, asker-sivil aydınlarca yapılacak devrimin önce mevcut parlamenter düzeni yıkacağı ve ardından bilinçlendirilmiş halk kitlelerinin desteğinde sosyalizmi inşa edeceği yazılıyordu. Sosyalizmi kurmak isteyen bu bloğun kendisine başkan olarak Cemal Madanoğlu’nu ve genel sekreter olarak da Doğan Avcıoğlu’nu seçtiği de yine iddianamede verilen bilgiler arasındaydı.
Devrimci temaslar
İddianameye göre, Avcıoğlu çevresinin asıl ve somut devrimci temasları, Devrim Dergisi’nin yayın hayatına atıldığı ve dergide “Rejim Tartışmalarını Başlatıyoruz” kampanyasını açtığı yıl olan 1969’da başlar. Önce Orhan Kabibay çevresindeki isimlerle görüşürler, ama bu çevre ile ideolojik yönden anlaşamayarak ayrışırlar. Ardından Cemal Madanoğlu grubu ve muvazzaf subaylarla ilişkiye geçerler ve bu ilişki 9 Mart’a kadar korunur. Ama bilinenin aksine -iddianame bu açıdan soldan daha doğru bilgi vermektedir- döneminin parlak aydını Doğan Avcıoğlu’nu arayıp bulanlar bizzat subaylar olur. “Madanoğlu Cuntası” adıyla, Boğaziçi Yayınları tarafından yayımlanan iddianamenin 36. sayfasında, askerlerin “1969 yılı içinde yaptıkları muhtelif görüşmeler sırasında ... ihtilalin fikriyatını oluşturacak bir kadronun” eksikliğini duydukları kayıtlıdır. Hİssettikleri bu eksikliği bir an önce giderme arayışı, gizli örgütçü subayları Doğan Avcıoğlu’na götürür. Tam da bu nedenle Avcıoğlu, bu subaylar için “devrimci program” anlamına gelir.
Cola değil, süt fabrikaları
Avcıoğlu’nun rolü, bu grupların devrimci fikirlerle donanmalarını sağlamak olmuştu. Devrim Dergisi bu açıdan hep ihtilalde fikrin önemini vurguluyordu. MBK kökenli Emekli Albay Osman Okyar Devrim’de, “kuvvet ne yön tayin edebilir ve ne de mimarlık yapabilir. Ayrıca kuvvet yenilebilir de... Yenilmeyen tek güç, fikirdir... İhtillaller fikir-kuvvet kenetlenmesi yapar” yazıyordu. Avcıoğlu’nun dergideki makalelerinden oluşan “Devrim Üzerine” kitabı da 1971 Şubatı’nda, 9 Mart’tan hemen önce yayımlanıyordu. Avcıoğlu kitapta, dış ticaretten bankacılığa, toprak sorunlarından sanayileşmeye ve dış politikaya kadar, devrimci bir iktidarın yapması gereken tüm eylemleri anlatıyordu.
Devrim Üzerine’de Avcıoğlu, devrimci iktidarın programını temel unsurlarıyla ortaya koymuştu. Kitap sanki MİT’in izlediği toplantılarda subaylarca sorulan, “ihtilalin doktrini nedir? Sınırı nedir?” ya da “dış politikamız ne olacaktır? NATO’dan çıkacak mısınız?” türünden sorulara verilmiş bir yanıt niteliğindeydi. Bu haliyle, yapılması gerekenlere dair somut çözümler içeriyordu. Kitapta, Cola fabrikalarının halkın ihtiyaçları doğrultusunda nasıl süt fabrikalarına dönüştürüleceği dahi işlenmişti.
Dava sonuçlanıyor
Avcıoğlu’nun arayış içindeki subaylara verdiği bu yanıtlara savcının karşılığı ise, “fikir enjekte ettiği” için 4 seneden 12 seneye kadar ağır hapis cezası istemek oluyordu. Buna karşın, dava sürecinde iki kez tutuklanan Avcıoğlu ve Devrim’in çekirdek kadrosu beraat ettiler. Alt düzeyli subayların önemli bir kısmının “değişim” ve “dönüşüm” istediği bir sırada mahkeme, herhalde 12 Mart Muhtırası’nı veren komutanların vaktiyle 9 Martçılar arasında yer almalarını da göz önüne alarak, sanıkları cezalandırmayı göze alamamıştı. Böylelikle Doğan Avcıoğlu ile arkadaşları serbest bırakılıyordu. Avcıoğlu’nun ilişkide olduğu subayların önemli bir kısmı da ordudan emekli edilmişlerdi. Ufukta ise, 1970’lerin ortalarında başlayan yeni devrimci yükseliş dönemi beliriyordu.
Son Güncelleme: Çarşamba, 19 Eylül 2012 23:49

Hiç yorum yok: