14 Eki 2012

Bomba Davası

Talat Turhan
Herhalde Balyoz Davası’nda olduğu üzere, henüz Fatih Camii’nin bombalanması senaryosu icat edilmemişti. 12 Mart’ın ünlü Bomba Davası’nda, Fatih Camii’nin yerini Boğaz Köprüsü’nün yapım halindeki ayaklarının bombalanması, gemi batırılması, bazı işyerlerine saldırı düzenlenmesi epizodları aldı. Bomba Davası bir takım bomba ve soygun olayları ile ilgili olarak açılmış ama çok geçmeden Silahlı Kuvvetler’in en üst düzeyine kadar ulaştırılmıştı. Dava 1975 yılına dek devam etti ve 5 Aralık 1975 tarihinde, mahkeme heyeti davayı 1974 yılında çıkarılan Af Yasası’na dayanarak düşürdü. Tüm sanıklar yaklaşık iki yıl Selimiye Ceza ve Tutukevi’nde yatırıldıktan sonra salıverildiler.
Darbe ortamı hazırlamak
Bir üniversite öğrencisiyle başlatılan soruşturma, bir süre sonra muvazzaf ve emekli subayların dahil edilmesiyle sürdürülmüş ve en sonunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler’i, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’u ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ı içine alacak biçimde genişletilmişti. Savcılığın iddiasına göre, hem bir cunta oluşturmaya yönelmiş, hem de bu hazırlığını sokaklardaki şiddet eylemleriyle desteklemeye çalışan tek bir örgüt söz konusuydu. Balyozcası’yla, sanıkların bir takım şiddet olaylarıyla “darbe ortamı hazırladıkları” iddia ediliyordu. Bu iddiayı, savcılık makamının, “TC Anayasası’nı cebren ilgaya teşebbüs etmek ve mevcut düzeni kaldırmaya çalışmak” suçlaması takip ediyordu. İstenen ceza ise ceza kanunun 146. maddesi gereğince idamdı. Davanın bir numaralı sanığı da Emekli Yarbay Talat Turhan’dı.
Senaryo dava
Bomba Davası senaryosu şu şekilde ilerlemişti. 6 Mayıs 1972 gecesi İbrahim Çenet adlı bir üniversite öğrencisinin üzerinde taşıdığı bomba patlıyor ve öğrenci ağır yaralanıyordu. Bunu, 10 Mayıs 1972 tarihinde Bomba Davası soruşturmasının başlatılması takip ediyordu. Ardından, 25 Mayıs 1972 sabahı Haydarpaşa Transit Merkezi’nde görev yapan Hava Yüzbaşı Fevzi Özkaya gözaltına alınıyor ve dönemin ünlü işkence ve kotrgerilla merkezi Ziverbey Köşkü’ne götürülüyordu. Burada kendisine işkence altında ifade verdirilmişti. İfadesinde Talat Turhan’ın ve başka bazı kişilerin adı geçiyordu. Dolayısıyla bu kişiler de gözaltına alındılar. Böylece Ziverbey Köşkü’ne gelenler arttı, bu sayede işkence altında alınan ifadeler de artmış oldu. Yeni ifadeler ise yeni gözaltıları getirdi; ta ki işin ucu ordunun en üst kademesine ulaşıncaya kadar.
İşkence altında ifade
Savcıya göre örgütlü bir cunta vardı, bir de bu cuntanın adamları... Yüzbaşı Fevzi Özkaya Ziverbey’de, işkence altında alınan ve sonradan mahkemede reddettiği ifadesinde işte bu cuntayı anlatıyordu. Daha doğrusu hazır bir ifade yazılmış ve Özkaya‘ya zorla imzalatılmıştı. Senaryo ifadeye göre, Özkaya cunta üzerine şu bilgileri veriyordu: “Şunu kesinlikle ifade etmek isterim ki, içinde bulunduğu örgütün adını bilmiyorum.” Özkaya örgütün adını bilmiyordu ama senaryo ifade tutanağı adını bilmediği bu örgütün üyelerini ve ne için faaliyette bulunduklarını biliyordu: “Yalnız Talat Turhan, Salih Zeki Yılmaz, Hasan Yalçınkaya, Memduh Eren, Nuri Yazıcı, Yüksel Çengel ve Salim Yavuz gibi şahıslarla Türkiye’de mevcut rejimi bir silahlı eylem sonucu devirip, yerine Marksist-Leninist bir rejim getirme gayreti içinde olduğumuzu ifade etmek isterim.” Böylelikle sözü geçen isimlerin tutuklanmaları sağlanıyordu.
İfade tutanağı devam ediyordu: “Dr. Memduh Eren’in Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu liderlerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararı üzerine İstanbul’da bir takım eylemlere teşebbüs etmesi, ayrıca, bu konuda Talat Turhan’la tam bir mutabakat halinde bulunması, örgütümüzün Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu paralelinde bir kuruluş olduğunu ortaya koymaktadır.” Sanki ifade tutanağı savcı ve Özkaya sanıktı; tutanak sanığı suçluyordu. Bu yolla Talat Turhan ve subayların, THKO hareketinin uzantısı oldukları, kontrgerilla tarafından söyleniyordu. Savcılık makamına ise, bu tür ifadeleri suçu ikrar diyerek iddianameye koymak düşüyordu.
Bomba Davası’na ek davalar
Savcılık makamına göre, sanıkların farklı siyasal gruplarla olan bağlantıları bundan ibaret değildi. Aynı dönemde Kültür Sarayı’nın ve Marmara Gemisi’nin yakılması türünden faaliyetler üzerine açılan Sabotaj Davası’nda da CHP’nin ortanın solu hareketi ve Ecevit suçlanıyordu. İşkence ile dikte ettirilen ifadesinde bir avukat, Ecevit’ten para alarak gemi batırdığını iddia ediyordu. Bomba Davası’nda yargılanan Av. Vahap Mutlugün ile yine bir avukat olan Nuri Yazıcı da Sabotaj Davası’nda sanık yapılmışlardı. Bomba Davası’nın sanıklarıyla Doğan Avcıoğlu ile arkadaşlarının yargılandığı, ucu Faruk Gürler ile Muhsin Batur’a çıkan Madanoğlu Davası arasında da, yine aynı subayların yargılanması ya da suçlanması yoluyla ilişki kuruluyordu. Sarp Kuray ile çevresinin yargılandığı ve beraatle sonuçlanan 84 sanıklı Denizci Subaylar Davası’nın kimi sanıkları da yine Bomba Davası’na dahil edilmişlerdi. Ziverbey köşkü mukimlerinin aklında topyekün bir temizlik planının olduğu görülebilmektedir.
Cuntalar savaşı mı
Bomba Davası’nın bir numaralı sanığı Talat Turhan ise savunmasında “bu dava ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin devrimci, ilerici ve radikal kesimi, Amerikan emperyalizminin önerileri doğrultusunda bir faşist özentisi sağ cunta tarafından bertaraf edilmek istenmiştir” diyordu. Turhan açılan bu davaların arkasında Faik Türün, Cevdet Sunay, Turgut Sunalp, Memduh Tağmaç, Memduh Ünlütürk grubunun bulunduğunu ve bunların Faruk Gürler, Muhsin Batur çevresini tasfiye etmek istediklerini ileri sürüyordu. Bu bilgilere ek olarak, Faik Türün’ün bunda kişisel bir çıkarı da bulunuyordu, önce Kara Kuvvetleri ve ardından da Genelkurmay Başkanlığı makamına oturmayı planlıyordu. Turhan, bir tür “cuntalar savaşında sağ cuntanın” hedefi olduklarını ve olduğunu yazıyordu: “Cuntalar savaşında Sunay-Tağmaç-Türün vb.’den oluşan sağ cuntanın boy hedefi ben idim.” Talat Turhan’ın kendisine dair iddiası doğru mu; yoksa Türün ve ekibince hedeflenen, önemli isimler üzerinden, 27 Mayıs’tan beri süregelen ve 1960’ların sonunda doruk noktasına ulaşan reformcu sol dalganın kalıntılarının kırılması mıydı; tartışmak gerektiği düşüncesindeyiz.
Davanın amacı
Bomba Davası, 27 Mayıs ve 1968 döneminin önemli isimlerine yönelmişti: 27 Mayıs döneminden Memduh Eren, Milli Birlik Komitesinden Numan Esin; 9 Martçılar’dan Erol Bilbilik, Celil Gürkan, 22 Şubatçılar’dan Osman Deniz, Bomba Davası’nda gözaltına alınıyorlardı; davanın bir dönem 9 Martçılar arasında yer alan Batur ve Gürler’e kadar uzanması da sağlanmıştı. Bunların dışında, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, sanıklarla devrimci gençlik, subaylar ve CHP arasında da bağlantı kuruluyordu. Cuntalar savaşından çok, darbe dönemini ve sıkıyönetim mahkemelerini geride bırakmadan önce bir sindirme operasyonu amaçlanıyordu. Talat Turhan da sol eğilimli düşünceleri ve ilişkileri ile buraya oturuyordu. Bir numaralı sanıktı. Avukatı ise siyasal davalarda sıkça karşılaştığımız bir isim, Gülçin Çaylıgil’di.
Siyasal dava - Siyasal savunma
Gözaltılar bitip yargılama süreci başladığında, Talat Turhan’ın kontrgerilla üzerine dersleri de başlamıştı. Siyasal bir dava olduğunu söylediği Bomba Davası’ndaki savunması da buna göreydi, iddianameyi çürütmekten çok, 27 Mayıs sonrasındaki ordu hareketlerini ve nedenlerini anlatıyor ve Faik Türün ekibini suçluyordu. Savunmasında sanıkların neye göre seçildiklerini, Ziverbey’de ifadelerin nasıl alındığını, işkenceyi yazıyordu. Şu cümlesi ise sanıkların savunmalarının özeti niteliğindeydi: “İhtilalciyim, bunu inkar etmiyorum. Ama ben ihtilal yaparım, bomba atmam, dinamit atmam.” Sanık değil, solcu bir kurmay subay konuşuyordu.
Davayla birlikte Ziverbey Köşkü’nde yapılanlar da tümüyle ortaya çıkıyordu. Neredeyse tüm sanıklar ifadelerinin işkence altında alındığı iddia ediyorlardı. Numan Esin, mahkeme sırasında heyete, ayakkabılarını çıkarıp işkence izlerini gösteriyordu; hemen muayene edilmek istediğini söylüyordu. İşkence iddiaları belki daha önce de vardı ama ilk kez bir dönem ülkeyi yönetenler arasında yer alan bir isim, Milli Birlik Komitesi üyesi Numan Esin bu iddiayı dile getiriyordu.
Bu olay üzerine Milliyet’ten Altan Öymen, Cumhuriyet’ten İlhan Selçuk konuyu köşelerine taşımışlardı. Eski MBK üyelerinden Suphi Karaman ve yakınlarda yitirdiğimiz Kâmil Karavelioğlu da Meclis’te soru önergesi veriyor ve soruşturma açılmasını sağlıyorlardı. Sıkışan mahkeme heyeti, çözümü 1974’te çıkarılan Af Yasası’na dayanarak davayı düşürmekte bulmuştu. Direnç beklemeyen Bomba Davası ve hazırlayıcıları için deniz çabuk tükenmişti.

Hiç yorum yok: