27 Mar 2013

Evdeki hesap ve çarşı

ABD’nin önceki Dışişleri Bakanlarından Condeliza Rice, “Orta Doğu’da sınırlar kalıcı değil. Yakında 22 (yirmi iki) ülkenin sınırları değişecektir” diyerek “Büyük Orta Doğu Projesi”ni (BOP) özetlediğinde, çoğu kişi Türkiye’nin bu süreçte hem rol oynayan  hem de hedefte olan konumunda olacağını görememişti. Şimdi Türkiye’yi yönetenlerin ağzından dökülenler, AKP iktidarının, BOP’a nasıl  heveskâr bir düşün peşinde hizmet ettiğini açıkça gösteriyor. 

AKP iktidarının bazı sorumluları, kantarın topuzunu iyice kaçırdılar ! Bunlar arasında kimler mi var ? “Türk işi Başkanlık” öngören bir yeni darbe Anayasası ile aslında Padişahlık yetkilerini velinimetlerine teslim etmek niyetinde olanlar mı istersiniz… Cumhuriyeti bir parantez içine alıp, Osmanlının parlak günlerinde olduğu gibi Sünni İslam dünyasının hamiliğine soyunma hayalleri kuranları mı?

Artık iki konu ayan beyan ortada : Birincisi, Türkiye’de olan biten ve tasarlananlarla, Orta Doğu’da olan biten ve tasarlananlar arasında doğrudan bir bağlantı var. İkincisi, tasarının  asıl sahibiyle, baş uygulayıcısı, bölgeye bir türlü aynı gözlükle bakamıyorlar. Çünkü baş uygulayıcı, bir türlü ince ayar tutmuyor!

Diyarbakır’da konuşan Ahmet Davutoğlu, şunları söylemiş : “Orta Doğu’da…sınırları anlamsızlaştıracağız…Diyarbakır, Musul’dan, Urfa Halep’ten koptuğunda hinterlandı yok olmaz mı ? … Bunu dediğimizde bize diyorlar ki ‘yeni Osmanlıcı’ Onlar ne derse desin bütün şehirlerimiz, kentlerimiz kendi hinterlandı ile buluşacaktır.”

Geçen hafta Osmanlı Hanedanının kalanlarıyla Londra’daki buluşmasında da Cumhuriyet parantezini kapatmak ister gibi sözler sarf eden Sayın Bakan’ın Diyarbakır’daki sözlerine şaşmamak gerekir. Ancak, bir de Esad “Esed” olmadan önceki Gaziantep-Halep iktisadi ilişkilerini ve Hatay’da değişen durumu gidip buralardaki vatandaşlardan öğrense, iyi eder diye düşünüyorum. Gaziantep’te pek çok işyeri 


kapanıyor, bir zamanlar çok canlı olan bir kent, “hinterlandı”nı yitirdiği için şimdi durgunluk içinde. Bir üniversitemizin bahçesinde kıldıkları namazdan sonra bir grup, kendilerini “Esad’ı devir Allah’ım” diye dualar ettikleri için protesto eden başka bir grubu “Müslüman değil misiniz ?” diye sorgulayabiliyor… Bir başka üniversitedeki bir gençlik toplantısında ise, Antakyalı bir öğrenci, Suriyeli militanların nasıl kenti dehşete salıp, Alevileri tehdit edebildiklerini anlatıyor.

Şu “Hinterland” işine bir de başka bir açıdan bakmak gerekir…Şu  “ne olduğunu bilsek de desteklesek” diye düşündüğümüz “Çözüm Süreci” açısından… Baksanıza dünkü Yurt’ta, İnci Hekimoğlu’nun “Kürt hareketinin önemli kalemlerinden” diye tanıtarak alıntı yaptığı Cahit Mervan ne diyormuş ? “Kürdistan’ın varlık ve özgürlüğü güvence altına alınmadan silahlar bırakılmayacak…Türkiye’nin kazancı ise Kürdistan’la birlikte Misak-ı Milli’nin güncellenmesi olacak !”

Demek ki bu “çözüm” bazılarının aklında Türkiye’nin bölünerek küçülmesi değil, başka bir “şey”e dönüşerek “büyümesi” biçiminde şekilleniyor ! Yani “ulus devlet” olarak küçülmekten ziyade, federal yapıya bürünerek ve Musul’u da ( ya da yeni adıyla Güney’i de) içererek, “güncel” bir Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek ! Bu olursa ve “her haneye yılda şu kadar dolar düşecek” propagandası yapılırsa… Bu iş belki olur ama herkesin aklına yatan bir “çözüm” olmaz.

Ancak eski ABD Ankara Büyükelçisi Wilson’un da açıkladığı gibi, bugün BOP’un asıl sahibi ile taşeronu arasındaki bakış farklılıklarını öncelikle gidermek gerekir. Wilson, “İran, Irak, Suriye ve İsrail konularında Washington’la Ankara arasında anlaşmazlıklar” olduğunu açıkça belirtmiştir. Misak-Milli’nin güncellenmesi de, şu “hinterland” meselesi de bu ayrılıkların giderilmesine bağlı görünüyor.

Ulus Devletinden, Cumhuriyetinden vazgeçmeme kararlılığında olan yeni bir “azınlık”ın bir mensubu olarak  ”çözüm süreci”nin nasıl bir “yol haritası” ile bizi nereye doğru götürdüğünü bilebilsem, belki ben de desteklerim!  

Hiç yorum yok: