Kocaman elleriyle, pürü pak diliyle konuşuyordu geçen gece.
Etrafına topladığı yedinci sınıf entelektüellere hamasi nutuklar atıyordu yalaka
bir kanalda. Ağlatan görüntüler sonrası verilen reklam aralarında yedi yıldızlı
İslami-Firavni otel reklamları… Bastırılmış feodal tutkularını kustukları
gazetelerinde ve internet sitelerinde, önüne gelene küfredip kafir ilan eden
zevatın ağa babası olan bu organizmanın kafatasını Darvin görseydi, kesinlikle
teorisini kanunlaştıra bilirdi. Şimdi Mısır için gaz veriyor cahilliğinden emin
olduğu kitlelere.
Seksen sonrası ortaya çıkan, yıllarca İslam, dava, cihat
diye bağıran, iktidar olunca da prensiplerini keş para karşılığında eviren
radikal İslam pompacıları, nostaljik mitingler düzenliyorlar şimdi Mısır için.
Bu adamlara dikkat edin! Mavi Marmara’da aktivistlere gaz
verirken, geminin neden İngiltere’den hareket ettiğini söylemediler. Tıpkı,
imam hatipli çocuklara el rehberi olarak dağıtılan kitaplarında “bir başka
açıdan Kemalizm”e küfrederken, henüz açılmamış İngiliz arşivlerine hangi izinle
girdiklerini söylemedikleri gibi…
Fotoğraflar acı… Videolar diken diken ediyor tüylerimizi.
Gene çocuk cesetleri, gene kafası patlamış kadınlar, babalar, oğullar… Ağlamamak
elde değil masum ölülere.
Ancak bu görüntülerle propaganda yapanların, Allahu ekber
diyerek feryat etmelerine bakmayın! Merhamet bekledikleri merci Allah değil.
Parçalanmış çocuk cesetlerini çekerek yardım için yalvardıkları, kendilerini
var eden efendileridir. “Bunca katliama seyirci kalan dünya” diye başlayan
cümlelerinin bilinç altında yatan arzu, batı dünyasının gelip bu katliamlara
bir son vermesini beklemektir, Allah’ın yardımı değil.
Gazze’de okul bahçesine füze bataryası kuran mı, yoksa o
bataryayı havaya uçurunca onlarca çocuğun ölümüne sebep olan mı zalim?
Efendinin himmetiyle Mübarek’i devirenler mi, yoksa Mübarek’i devirenleri
indirenler mi darbeci? Ne anlamı var bu sorulara verilen cevapların? Hiçbir
önemi yok elbette.
Sokaklarda yer, içer ve uyur Mısır’ın çocukları.
Mezbelelerde büyür Gazze’nin çıplak ayaklıları. Ya önderleri?
Önderleri yardım paralarıyla firavunlar gibi yaşarlarken, o
çocukları kolay ölebilecekleri bir yaşama mahkum ederler. O çocuklar
parçalanmak için vardır. O çocuklar, muhabirlerin yılın fotoğrafçısı ödülünü
almalarını sağlayacak pozları yakalaya bilmeleri için vardır. Tüm Ortadünya’da
görürsünüz o çocukları. Kimi zaman PKK mitinglerinde, kimi zaman Batı Şeria’da.
O çocuklar çatışmaların en sıcak yerinde ölmeleri için beslenirler sokaklarda.
Ancak sokak hayvanları kadar değer görürler. Ancak ölünce ağlanır onlar için.
Ancak ölünce insan olurlar.
Konuşuyordu sakallı İngiliz gene. “Gezi zekalılar” diye
aşağılayarak konuşuyordu kendinden olmayanları, aşağılık suratıyla. Çok rahattı
ve hatta gülümsüyordu konuşurken Mısırlı ölüler hakkında. Zira ona da bir kesim
sorgulamadan iman ediyor. İman, İslam, dava… İmam hatipte okurken, bizi “Refah”
mitinglerine gitmemiz için teşvik eden öğretmenlerimiz ve son sınıfta okuyan
ağabeylerimizden hatırlarım, bu Cuma, namaz çıkışı atılan sloganları. Bir villa
ve ihaleye imanını ve davasını satanların tekrar özlerine dönmelerini görmek
hoş. Ama hatırlatayım! Popolarınız yedi yıldızlı otellere alıştı, gayrı sokakta
yatamazsınız. Polonya porselenini çizmeden bifteği kesmeye alıştı
parmaklarınız, artık şehadet için kalkamaz. Sadece efendiye secde eden ve
sadece ondan yardım dileyen secdeleri, Allaha racî kılamazsınız artık.
Toplumsal olaylarda çocukları kullanma geleneği ne zamandır
var? Kimler kullanır bu yöntemi? Amaç nedir?
Pkk’dan, Hamas’a kadar bu yöntem kimin yardımını almak
içindir? Allah’ın mı?
Efendi, kendilerini iktidara getirirken el-pençe divan
duranlar, kalemlerinin kırıldığını anlayınca, acımadan, kısacık yaşamları boyu
hiçbir şeye sahip olamamış çocukları ölüme göndermekten çekinmezler. Şehit
olacaksınız derler onlara, cennet vaat ederler. Allah’ın cennetini pazarlarlar
yeniden iktidara gele bilmek için.
İktidardan çekilmek zorunda kalan çok adam gördüm.
Demirel’den Ecevit’e, Erbakan’a kadar darbelere maruz kalan hiçbir lider
halkına, hadi sokağa çıkın ve ölün demedi. Ölün ki ben gene iktidara geri
geleyim demedi. Kimse sözlerimi yanlış anlamasın halkına ateş açan zalimdir.
Ama halka ateş açılması sayesinde mağduru oynamayı alışkanlık haline getirenler
ise Allahsızdır.
Bizim geleneğimiz farklıdır. Geçen yüzyıl boyunca
Balkanlardan milyonlarca insan Anadolu’ya aktı. Bırakmak zorunda kaldılar
kuzulu koyunlarını, üzümlü bağlarını, ekili tarlalarını. Bu göç eden
insanlarımız hiç tecavüze uğramadılar mı? Çocukları öldürülmedi mi? Zalimce
katledilmediler mi? Balkan göçmenlerinden bir tanesinin, ırzına geçilen kızının
fotoğrafını eline alıp “nerdesiniz ey birleşmiş milletler” dediğine şahit
oldunuz mu? Neden sizce? Ermeni tehciri gibi biz de balkan göçlerini dramatize
edemez miydik? Bu gün asaletini dinin ritüellerine feda edip kapitalizme tapınan,
sonradan görme ahmaklar bu tavrı anlayamazlar. Asaletin, şerefin, hamiyetin ne
olduğunu asla bilemezler.
Maalesef İhvan’ın, iktidardan indirdikleri Mübarek kadar
onurları olmadı. Asıl darbe Mübarek’e yapıldı ama o bir kişiyi bile koltuğuna
döne bilmek için sokağa dökmedi. Çıplak ayaklılar üzerinden iktidar talep
etmenin ne devlet adamlığına ne de insan onuruna sığmayacağını bilemezler bu
kap yalayıcıları.
Gezide kör olmuş çocuklar için “oh olmuş” diyenler, şimdi
“zıpla” dendiği için zıplıyorlar. “Dendiği için” diyorum zira Irak’ta ölen
milyonlar için, fondaki ney sesi eşliğinde, zıkkımlandıkları Osmanlı
şerbetlerinin serinliğinden bile mahrum kalmayı göze alamayanlar, bu Cuma,
camilerden tekbirlerle çıktılar. Demek Iraklılar tekbir getirmelerini hak
etmiyorlardı. Demek ırzına geçilen Iraklılar için, ciğeri yenen Suriyeliler
için, gözünün içine gaz sıkılan gezi gençliği için domuz suratlı din
simsarlarına “zıpla” emri verilmemişti.
Din madrabazları, “ümmilere karşı bir sorumluluğumuz yoktur”
derler. Yani, “bizim gibi dindar olmayanları kandırırız, iftira ederiz,
mallarını yağmalarız, bize bir günah, bir sorumluluk yoktur, zira onlar
ümmidirler, dini bilmezler” derler. Bu yüzden kendileri zulmedince herhangi bir
vicdan azabı duymazlar ama tırnakları taşa çarpsa yeri göğü inletirler.
Takiyye ile ülkeleri ele geçirirler, sonra aynı Takiyyeyi
efendiye yapmaya çalışırlar. Efendinin bu komik Takiyye taktiklerine
kanmadığını görünce de çıplak ayaklıları “şehadet”e gönderirler. Kendileri
için.
Ey Anglo-sakson dininin müminleri!
İktidarı ne için istiyorsunuz?
Halk için olmadığı kesin. Çünkü sizin iktidarınızda da
çıplak ayaklar, ayakkabı giyemedi. Ama siz sülükler gibi şiştiniz. Demokrasi
için de olmadığını biliyoruz. Çünkü iktidarınızın ne kadar demokrat olduğunu,
kör olmuş çocuklarımız gördüler.
İtiraf edin, iktidarı ne için istiyorsunuz?
Bir insanı öldüren, tüm kainatı öldürmüş gibidir.
Lanet olsun sokakta silahsız insanları öldürenlere…
Lanet olsun insanları ölmeleri için sokaklara sürenlere…
Lanet olsun kendi iktidarı için Allah dahil her şeyi alet
edenlere…
Lanet olsun Gezi’de ölen gençlere “oh olsun” dedikten sonra
Mısır için ağlayanlara…
Lanet olsun Irak ve Suriye’de ölenleri görmeyip, sadece
anglo- sakson dininin mensuplarına ağlayanlara…
Lanet olsun kendi katillerini mazur ve haklı görüp,
kendinden olanları katledenleri cani ilan edenlere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder