31 Oca 2014

Dershaneler…

Milli Eğitim Bakanlığı, yıllardır beklediğimiz bir kararla, dershaneleri hükümsüz kılacak bir çalışma başlattı. Arkasına-önüne, komplosuna-teorisine takılmadan, ülkenin geleceği adına hayırlı bir karar olduğuna inanıyorum.
Alkışlıyoruz…
Ancak ülkemizde her millileşme çabasında olduğu gibi, bu güzel niyeti de bir takım sabotajlara kurban etmemek gerek. Özellikle ilk ortak sınavlar yaklaşırken, bu uygulamaya karşı olan kesimlerin boş durmayacakları açık. Dershaneleri kapatma kararının yanlış olduğunu ispat girişimlerinin olacağı, özellikle Sayın Bakanı ve bu projeye elverenleri kamuoyuna karşı rezil etme operasyonları hazırlandığı konusunda duyumlar var. Aman dikkat! Tedbir alınmalı. Soruların hazırlanmasından tutun, sınav esnası ve sonrası bir takım provokatif projeler üzerinde çalışılmaya başlanmış anlaşılan.

Vahşi kapitalizmle boğuşan insanımızı, önemli bir kamburdan kurtarmaya yönelik bu adımın, fiyasko ile sonuçlanmasına umarım müsaade edilmez. Bizden söylemesi…

Beddualara, aleyhte kampanyalara, tehdit ve şantajlara karşı derim ki, diren MEB!
Burada dershaneler ve cemaat ile ilgili deruni tartışmaya girecek değilim. Ancak kimsenin görmediği, görmek istemediği bir iki hususu hak namına söylemeyi vazife addediyorum.
Dershaneler, yıllardır orta ve alt gelir grubuna dâhil olan insanımızın temel gider kalemi.
Anne ve babalar, çocuklarının geleceği adına, gece gündüz çalışıp dershane taksiti ödüyorlar. Hele taşrada çocuk okutmak tam bir trajedi.  Sokağa inip, azıcık insanımızı dinlerseniz, sırf dershane masrafları için ne fedakârlıklara göğüs gerildiğini, ne bedeller ödendiğini anlarsınız. Tekrar ediyorum! Anadolu’da durum daha vahimdir.

Dershanelerin kahir ekseriyeti, ya direk olarak veya endirekt olarak cemaatin kontrolündedir. Adı cemaat dershanesi olarak bilinenler dışında, sanki cemaatle bir ilgisi yokmuş gibi olanların sayısı kat be kat daha fazladır. Girişte sizi gülen yüzleriyle karşılayan mini etekli kızlara aldanmayın, alayı “abi”lere ait dershanelerden söz ediyorum. Dershaneler, soru bankaları, kitaplar, testler… Tam anlamıyla bir tekelle karşı karşıyayız.

Cemaat için dershaneler, olmazsa olmaz. Zira cemaatin, sorgulamadan itaat eden insan kaynağını bu kurumlar sağlıyor. Anadolu’da her kasabaya varıncaya kadar yayılmış bir ağ. İnsanlar mecburen çocuklarını bu dershanelere gönderiyor.  Çok çalışkanlar tam bursla okutuluyor. Ancak dershanenin reklam yapmasını sağlayacak kadar kafası çalışmayanlara indirim dahi yapılmıyor. Göstermelik -ki gene cemaat referansıyla- birkaç yetim veya Kürt çocuğu saymazsan, fukaraya en fazla indirim %20.

Sakın, cemaatin para için bu işi yaptığını sanmayın. Para, işin en sonda gelen beklentisi. Öncelikle cemaate adam devşirme söz konusu. (“Devşirme” dememin de bir sebebi var. Cemaat mensuplarının sadakatleri bayrağa değil de ondan. Konuyu dağıtmayayım…).

Nasıl mı devşiriliyor evlatlarımız?

Daha önceden cemaatin rahle-i tedrisinden geçmiş, keskin bir itaatle hizmete bağlı ağabeyler, kapitalist dershanecilerin kârlı görmedikleri yerlere gidip bir dershane açıyorlar. Onlar için maliyet hiç mi hiç önemli değil. Bina, himmet yoluyla gene cemaatten olan bir başka ağabeyden hibe yoluyla veya kirasız bir şekilde temin ediliyor. Öğretmenler, yeni mezun şakirtler olduğundan, hizmet aşkına, karın tokluğuna, 2 veya 10 yıl bi-bedel çalışmak üzere “ömür himmeti” yapıyorlar. Kullanılacak materyaller ise, gene cemaate bağlı yayınevlerinden temin ediliyor. Anlayacağınız maliyet minimumun da altında. Ancak dershaneye kayıt ücretleri “ehli dünya” dershanelerle aynı, yani bu durumda cemaat dershanesinin kâr oranı, normal bir dershaneciye göre %10.000. Ardından fedakâr ve cefakâr şakirtler, başlıyorlar devlet okullarından öğrenci toplamaya. Zaten çoğunlukla o bölgede başka herhangi bir dershane olmadığından, insanlar çocuklarını kaydediyorlar tıpış tıpış. Mecburlar, çünkü “dershanesiz sınav kazanmak mümkün değil” propagandası her daim yapılıyor.
Elbette her çocuğa aynı muamele yok. Özenle seçiliyorlar.
En zekiler; Bunlar ağabeyler tarafından “yangında ilk kurtarılacak” materyaller olarak görülür ve özel olarak “kafalanırlar”. Aileleri ikna edilir ve çocuklar devlet okullarından alınıp gene cemaatin kolejlerine kaydedilirler. Böylelikle hem dershane, hem kolej, o çocuğun zaten olası başarısıyla reklam yapar. Çocuğu asıl okutan devlet okulu ve öğretmenleri ise havasını alır. Hani sınav sonraları ekranlarda gördüğümüz, özel eğitim kurumları odaları başkanlarının çıkıp,” canım, devlet okulları dökülüyor, başarı oranları yok denecek kadar az “ açıklamaları vardır ya, işte bu durumun sebebi, devlet okullarındaki başarılı çocukların, son sene kafalanıp özel okullara kaçırılmasıdır. Abbas Güçlü dâhil kimse şunu önermez; “Özel okullar sadece, bir’den son sınıfa kadar okuttuğu öğrencilerin başarı grafiğini kamuoyuyla paylaşsın”. Yani futbolcu transfer eder gibi devlet okullarını tırtıklayan ağabeyler, devlet okullarından çaldıkları öğrencileri hariç tutarak başarı endekslerini açıklasınlar. O zaman görelim bakalım kim dökülüyor.
Çok basit bir genelge ile bakanlık ta bunu yapabilir. “Özel okullar, transfer ettikleri ve derece alan çocukların, kaç yıl, hangi okulda okuduğunu da açıklasın” diye bir genelge, maskeyi düşürmeye yeter.
Bu çalışkan ve fakat yoksul çocuklar, daha sonraki yıllarda cemaatin adamı olur.
Ailesine bile sormaz nerede, hangi okulu yazacağını. Her şeyine ağabeyler karar verir.

İyi okullarda okur ama hiç düşünemez. Zira onun adına Allahtan yetki alan ağabeyleri düşünmektedirler. Ne iş yapacağına, kimle evleneceğine, hangi partiye oy vereceğine… Yeri ve zamanı gelince her birine gerekli talimatlar ve görevler verilir.

Ailesine, mahallesine, ülkesine yabancılaşır. Kendi evladımız bize yabancılaşır.

Sadakati bu topraklara ve al bayrağa olması gerekirken, ağabeylerine sunulur.
Orta derecedekiler; Cemaat bunlarla da ilgilenir. Sempatizan olurlar. Aileleri bayramda kurban, ramazanda himmet verirler. Çocuk ömür boyu sadece aynı gazeteyi okuyup, aynı kişiye hürmet eder. Nede olsa ileride o da bir esnaf ağabey olacaktır ama kendi “kast”ında.

Kast demişken, cemaatte asla Muhammedi bir eşitlik yoktur. Yani köle ile efendi aynı safta namaza durmaz. Her sosyo-ekonomik sınıf, kendi seviyesindekilerle yer, içer ve teşrik-i mesaide bulunur. Mesela bu gün, üniversitelerin birçoğuna cemaatten olmayan biri, bırakın öğretim görevlisi olarak girmeyi, hademe olarak bile giremez. Bu üniversitede bir yard.doç. iseniz, sadece yard.doç.’lerle beraber haftalık sohbetlere katıla bilirsiniz, prof.’lerin sohbet günü ve sohbetçisi farklı, asistanlarınki farklıdır.
İşadamı değilseniz, ensesi kalınlarla aynı halıya secde dahi edemezsiniz.
Çalışkan olmayanlar; bunlarda ikiye ayrılır,

A) Zenginse, o çocuk potansiyel bağışçıdır. Şehrindeki ışık evlere, Tanzanya’daki okula, Arakan’daki yetimlere sürekli para verir. Haftalık sohbetlere babası ile davet edilir. 20 gazete, 50 dergi abonesi olur. Ağabeylerle halı saha maçlarına katılır. Aile, çocuk serseri olmasın diye ağabeylerin her dediğine amenna der.

B) Fakirse, tek seçeneği asgari ücretin yarı parasına gazete dağıtmak veya dershane, yurt veya kolejde hademelik, bekçilik, aşçılık falan yapmaktır. Bu konularda da merakı yoksa “başka cemaatlerin ilgilenmesi için” sokağa salınır.

Çok çalışkan veya zengin veya ucuz işçi olamayan hiçbir çocuk ile asla ilgilenilmez...
Onlara burs verilmez…
Sohbetlere çağrılmaz…
Ağabeyler temas kurmaz…
Onlar sokağın insafına, tinere, yoksulluğa ve günaha terk edilmiş çocuklardır.

Müslümanlardan, “yoksulun hakkı” olan parayı toplayan bu adamlar, “efendim, herkesle de biz mi ilgileneceğiz, biraz da diğer cemaatler ilgilensinler” derler. O çocukların hakkı olan paralarla efendinin cebini ve midesini doldururlar.

Sözün özü, dershaneleri kapatmak, cemaatin ve dolayısıyla efendinin sağ kolunu kesmekle eş değerdir. Umarım bakanlık bunu başarır. Süreç bir tren kazasıyla ilga olmaz.

Mevla’m görelim neyler…

Hiç yorum yok: