Her fırsatta ABD'yi aklamaya çalışanlar cüppesinin içinde gizlenmesin. Öküz öldü, ortaklık bozuldu. Zulmün karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu (Hz. Muhammed) unutan madrabazlar, şirk düzeninin baş aktörlerini koruma ve kollamayı meslek edinmiş...
Maslahatçılık almış başını gidiyor, Abdestli Kapitalizm ile Fötrlü Kapitalizm kol kola girmiş, olan gariban yurttaşıma oluyor...
Size desem ki, bugün yaşanan hadiselerin tamamı Kur'an'da geçen bir ayet ile belirgin biçimde özetleniyor, ne dersiniz ?
Dikkat!
Onlara, yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde, hayır biz ıslah etmekle uğraşıyoruz derler. (Bakara Suresi 11. Ayet)
Efendim, bir zümreye, güce, devlete; “Yeryüzünde bozgunculuk etmeyin dediğinizde size, “Biz ıslah ediyoruz/demokrasi getiriyoruz” diye karşılık verdiklerinde, doğrudan bu ayeti hatırlayınız...
Şimdi bu ayetten bir sonraki ayete bakalım;
İyi bilinmelidir ki onlar, bozguncuların ta kendisidir. Ancak bunun şuuruna varamazlar! (Bakara Suresi 12. Ayet)
Ayetlerin en ilginç bölümü, “farkına varamazlar” kısmıdır. “lâ yeş’urûn” formunda karşımıza çıkan “şuurunda değiller” anlamı, ilginç bir psikolojiye işaret ediyor...
Şuursuzlaşma: Şirk sendromu!
Efendim, şuur kelimesi; bilinç, idrak, algılama, analiz gibi kavramların bütünsel ifade edilişidir. Yaratılışı itibari ile insan özel bir denklemin ürünüdür. Bu denklem, halık-huluk/ahlak-halk gibi bir denklemdir. Bu denkleme göre, halık (yaratıcı), halk (yaratılmış) olan da açığa çıkmıştır. Bu açığa çıkışın adı da yine aynı kökten gelen “ahlak” olarak karşımıza çıkar.
Kapitalist tüketimin kanlarda dolaşmaya başladığı zamanımızda ahlak, genel toplum prensiplerine bağlılık manasına gelir. Mesela, ahlaklı adam olmanın alameti, "Hiçbir anlam taşımadığı halde ödemek zorunda bırakıldığın kiranı zamanında ödemendir." Ya da "Kiranı ödeyemediğinde ele güne rezil olacağını bildiğinden, tavizsiz tavır takınan patronuna eyvallah etmektir."
Ya da kabız olduğunda doktora koşup, vajinismus olduğunda içine gömmendir.
Bu yozlaşma birçok maddede incelenebilir. Ve tabiat ile uyumlu olmadığından ahlakdışıdır. İslam'ın ahlak görüşü, toplum tabularına bağımlı değildir. Tabiata bağlıdır. Yani ahlaklı insan demek, yaratıcının programına/yaratılışına/fıtratına dönük insan demektir...
Bu programa dönüşün en büyük alameti, yeryüzünün ölçüsünü idrak etme adına gayret sarf etmekten geçer...
Ayetlerde geçen "fesad" kavramı da önemli bir kavramdır. Fesad, ölçüyü bozmak demektir. Tam karşılığı, eşeğin kollarıyla bacaklarının yerini değiştirme çabasıdır. Yapısal olarak, doğal olana itiraz etmek, isyan etmektir.
Herkes eşittir!
Yaratılışı itibari ile herkes eşittir. Farklılıkları yaratan olgular, ya da farklılık, diğerlerini nimetlerden mahrum kılmıyorsa, zenginlik olarak görülmelidir. Lakin eğer farklılıklar, birilerinin "malı götürmesini", diğerlerinin ağzı açık seyretmesini sağlıyorsa "şirktir." Bundan ötürü, ihtiyaç fazlası mal İslam'da haramdır (Bakara Suresi 219. Ayet). Çünkü mülkiyet arttırma güdüsü, yalnızlaştırıcı, yabancılaştırıcı, bireycileştirip kolektiviteyi katletmeye niyetlenmiş bir güdüdür. Kur'an'da "müstağni" olarak geçen bu durum, farklılıklar üzerinden hakimiyet kurma amacı taşıyan bir durumdur.
Kenz'ciler kendi toplumunu yarattı!
Şuursuzlaşma sorunu tam burada başladı. Alim ile zenginin gayrimeşru evliliğinden "makine" doğdu. Yani bilim ile para evlendirildi. Akabinde, ortaçağ'da kutsanan olgular revize edilerek hayata sokuldu. Mukaddesatçılık adı altında maslahatçılık yapıldı. Toplumun hür-özgür düşünememesi için Allah ile dikey ilişki kurduruldu. Allah göklere postalandı, bavuluna da bütün insani değerler sıkıştırıldı...
Efendim, şuur kelimesi; bilinç, idrak, algılama, analiz gibi kavramların bütünsel ifade edilişidir. Yaratılışı itibari ile insan özel bir denklemin ürünüdür. Bu denklem, halık-huluk/ahlak-halk gibi bir denklemdir. Bu denkleme göre, halık (yaratıcı), halk (yaratılmış) olan da açığa çıkmıştır. Bu açığa çıkışın adı da yine aynı kökten gelen “ahlak” olarak karşımıza çıkar.
Kapitalist tüketimin kanlarda dolaşmaya başladığı zamanımızda ahlak, genel toplum prensiplerine bağlılık manasına gelir. Mesela, ahlaklı adam olmanın alameti, "Hiçbir anlam taşımadığı halde ödemek zorunda bırakıldığın kiranı zamanında ödemendir." Ya da "Kiranı ödeyemediğinde ele güne rezil olacağını bildiğinden, tavizsiz tavır takınan patronuna eyvallah etmektir."
Ya da kabız olduğunda doktora koşup, vajinismus olduğunda içine gömmendir.
Bu yozlaşma birçok maddede incelenebilir. Ve tabiat ile uyumlu olmadığından ahlakdışıdır. İslam'ın ahlak görüşü, toplum tabularına bağımlı değildir. Tabiata bağlıdır. Yani ahlaklı insan demek, yaratıcının programına/yaratılışına/fıtratına dönük insan demektir...
Bu programa dönüşün en büyük alameti, yeryüzünün ölçüsünü idrak etme adına gayret sarf etmekten geçer...
Ayetlerde geçen "fesad" kavramı da önemli bir kavramdır. Fesad, ölçüyü bozmak demektir. Tam karşılığı, eşeğin kollarıyla bacaklarının yerini değiştirme çabasıdır. Yapısal olarak, doğal olana itiraz etmek, isyan etmektir.
Herkes eşittir!
Yaratılışı itibari ile herkes eşittir. Farklılıkları yaratan olgular, ya da farklılık, diğerlerini nimetlerden mahrum kılmıyorsa, zenginlik olarak görülmelidir. Lakin eğer farklılıklar, birilerinin "malı götürmesini", diğerlerinin ağzı açık seyretmesini sağlıyorsa "şirktir." Bundan ötürü, ihtiyaç fazlası mal İslam'da haramdır (Bakara Suresi 219. Ayet). Çünkü mülkiyet arttırma güdüsü, yalnızlaştırıcı, yabancılaştırıcı, bireycileştirip kolektiviteyi katletmeye niyetlenmiş bir güdüdür. Kur'an'da "müstağni" olarak geçen bu durum, farklılıklar üzerinden hakimiyet kurma amacı taşıyan bir durumdur.
Kenz'ciler kendi toplumunu yarattı!
Şuursuzlaşma sorunu tam burada başladı. Alim ile zenginin gayrimeşru evliliğinden "makine" doğdu. Yani bilim ile para evlendirildi. Akabinde, ortaçağ'da kutsanan olgular revize edilerek hayata sokuldu. Mukaddesatçılık adı altında maslahatçılık yapıldı. Toplumun hür-özgür düşünememesi için Allah ile dikey ilişki kurduruldu. Allah göklere postalandı, bavuluna da bütün insani değerler sıkıştırıldı...
Halbuki Kur'an'a göre, Allah'ın yüzü yoksullardır, insanlıktır. (Bkz.İnsan suresi 9. Ayet)
Yeni değerler oluşturulurken tabiat kıstas olmaktan çıkartıldı. Bunun yerine, burjuvazinin nimetleri referans ya da kıstas haline getirildi. Bu nedenle diyorum ki, "Hakim sınıfın teorisyenleri, ABD'nin gerçekten demokrasi götürdüğünü düşünüyor." Buna inanıyor, bunun böyle olması gerektiğini düşünüyor. Çünkü özgür değil, elif'i değnek, be'yi merkeb sanıyor...
Abdestli faşizm
Aslında geniş bir konu bu, ileri zamanlarda muhakkak gireceğim. Ama ülkede gelişen yeni sınıf (nurjuvazi) yapısal olarak ortaçağ kültürünün bir parçası konumunda. Burada klasik bir yaklaşım sergilemeyeceğim. Efendim ortaçağ ne demek?
Abdestli faşizm
Aslında geniş bir konu bu, ileri zamanlarda muhakkak gireceğim. Ama ülkede gelişen yeni sınıf (nurjuvazi) yapısal olarak ortaçağ kültürünün bir parçası konumunda. Burada klasik bir yaklaşım sergilemeyeceğim. Efendim ortaçağ ne demek?
Söyleyelim, ekonomik altyapısı feodalizm, itikadi üstyapısı da katolikliktir. Katoliklik bir dinsel yorum değildir. Bir dünya görüşüdür. Sömürü ve tasallut karşısında afyonlayan, Kur'an deyimi ile miskinleştiren ideolojik çatıdır. Bundan ötürüdür ki, katolikleşme temayülü, Doğu damarına sokulmuş, bu yolla sömürü meşrulaştırılmıştır.
Bozgunun adı emperyalizm
Bugün ifsad/ölçüyü bozma işinin adı emperyalizmdir. Çünkü karakteri itibari ile doğal olana itiraz eden bir güdü ile programlanmıştır. Bu, makalemizin girişinde verdiğim ayette geçen "ifsad/fesad" eyleminin altını dolduran yegane kavramdır. O gün Ebu Leheb'in yaptığı işi, bugün ABD-AB yapmaktadır. Ama sorun şudur; Ebu Leheb karşısında Hz.Muhammed durmakta, ya bugünün lehebleri karşısında kim var?
Bozgunun adı emperyalizm
Bugün ifsad/ölçüyü bozma işinin adı emperyalizmdir. Çünkü karakteri itibari ile doğal olana itiraz eden bir güdü ile programlanmıştır. Bu, makalemizin girişinde verdiğim ayette geçen "ifsad/fesad" eyleminin altını dolduran yegane kavramdır. O gün Ebu Leheb'in yaptığı işi, bugün ABD-AB yapmaktadır. Ama sorun şudur; Ebu Leheb karşısında Hz.Muhammed durmakta, ya bugünün lehebleri karşısında kim var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder