Hiç olur mu, demeyin.
Silivri’de “7 Şubat 2012”tarihli, “2. Ergenekon”duruşmasını izlememişseniz, böyle bir başlığa kuşkusuz karşı çıkabilirsiniz.
En iyisi o günkü“duruşma”yı -olabildiğince- birlikte izlemeye çalışalım diyorum.
Sabah saat “10”da başlayan duruşmada, Prof. Dr. Yalçın Küçük,“talep bildiren” ilk konuşmacıydı.
Çok; çok “yumuşak” bir sesle, ara sıra da:“Benden sonraki arkadaşlar da böyle konuşurlar!” diye, diye hocalığını keyifle ortaya koya koya konuştu. Aslında bunu kime söylediği de daha sonra ortaya çıkacaktı.
Anlattıklarını -fıkramsı olanları da- “Kürsü”,sakin ve “suskun” dinliyordu.
Sıra Neriman Aydın’a geldiğinde; Türkiye tarihi ile ilgili çalışmalarında yer alan Atatürk’ün yapıtı “Nutuk”tan yaptığı “alıntı”lara; “TBMM’yi cebir ve şiddetle ortadan kaldırma gibi bir ‘itham’yüklenmiştir” diyerek, “iddianame”nin düştüğü yanılgıyı -daha doğrusu-“hata”yı bir kez daha açıkça vurguladı.
“Kürsü”, “suskun”luğunu sürdürüyordu.
N. Aydın bir ara, bu davada “da”, “Gizli Tanık” olayının ne denli bir “maskaralık”olduğunu örnek vererek açıkladı.
“Kürsü”den yine bir ses, bir soluk çıkmadı; oysa bilindiği gibi“iddianame”, bu tanıkların söylemlerine dayanan “suç”lamalarla doluydu ve yargılama bu“iddianame”ye göre yürütülüyordu.
Buna karşın “Kürsü”nün sık sık böyle “suskun”kalmasını; “Balyoz”dan tutuklu Tuğgeneral Hasan Akkoç, suçlananlara özgü“Susma Hakkı”nı şimdi“Kürsü” kullanıyor, diye yorumlamıştı...
“7 Şubat” günü“Silivri”de yargılama sürerken; “Ankara” altüst oluyormuş, “MİT” olayı ile Müsteşar H. Fidan’ı korumak için “MİT”ayaklanmış, “Devlet”harekete geçmiş.
Ve rastlantıya bakın; tam o saatlerde konuşma sırası kendine gelenHasan Ataman Yıldırımda, koğuş arkadaşı “MİT”görevlisi Kozinoğlu’na yapılan, gerek kurumu“MİT”ten, gerekse“Devlet”ten kaynaklanan haksızlığı vurguluyordu, hep yaptığı gibi.
Kozinoğlu tutuklanınca;“Konuşayım mı?” diye“MİT”e mektupla sormuş; hiçbir yanıt gelmemiş; bir kez daha sormuş, yanıt beklerken de birdenbire ölüvermiş...
Yine o gün Ankara’da,“Fidan”ın “terör”konusundaki çalışmalarına dikkat çekilirken; terörist başı“A. Öcalan”ı, İmralı’da teslim alıp günlerce sorguya çeken; dolaysiyle yargılanmasının yolunu açan; Antalya ve çevresine “terör”ün sızmasını önleyerek ülke“turizm”ini “de” koruyan; buna karşılık “terörist”olarak suçlanıp “4” yıldır tutuklu istihbarat subayıHasan Atilla Uğur, o saatlerde mahkemede, kendi savunmasını bir yana bırakıp şöyle diyordu:
“KCK, ‘Büyük Kürdistan Projesi’dir; bir ‘terör’organizasyonudur (...) Bu ortamda biz enerjimizi kendi kendimizle mücadelede tüketiyoruz. Geç kalındığında yaşanılacak bir Türkiye kalmayacaktır!” diye yüreği yana yana sesleniyordu, uyarıyordu...
Yine Ankara, “Fidan”ın görevinde ne denli“başarılı” olduğunu belirtip bu çaptaki bir kamu görevlisinin“savcılığa” çağrılıp soruşturulamayacağında direndiği sırada;Silivri’deki mahkemede de bir “bilim adamı”;öğrenci olaylarının çok yoğun yaşandığı İnönü Üniversitesi’ne “rektör”olunca, olağanüstü çalışmalarıyla üniversitesini uluslararası bilimsel değerlendirmelerde “2. sıra”ya yerleştiren Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu şöyle diyordu:
“Rektörlük yaptığım ‘8 yıl’ boyunca bir tek öğrencinin bile burnu kanamamıştır. Yani üniversitede hüküm süren korkuyu -terör ortamını- yok etmeme rağmen, burada ‘terörist’olarak yargılanıyorum!..”
“Kürsü” ancak “süreni aşma” uyarısında bulunabilmişti.
Duruşmanın sabahki bu bölümünde son konuşan, yazarımız ve İzmir Milletvekil M. Balbay’dı. Konuşması sırasında bir ara basında bir yerde çıkan: “Balbay Terörist’tir!”e, sorgu için savcılığa gittiğinde,“savcı”nın bile artık kendisini korumaya -bir bakıma- özen gösterdiğini “Kürsü”ye anlatmaya çalıştı...
Yargılamanın öğleden sonraki duruşması başladığında, ilkin, “Zir Vadisi”nde bulunan“askeri mühimmat”dolaysiyle suçlanan muvazzaf subay Mustafa Dönmez konuştu.
“Mühimmat”ı oraya“polis”in koyduğunu“delil” örnekleriyle bir kez daha açıkça vurguladı.
Ayrıca M. Dönmez bu“sav”ını, “polis”in ülke gündemine oturan kimi suçlanmalarına dayanarak “da” anlatmayı sürdürürken; Başkan hep araya girip, gittikçe ses tonunu yükselterek;“Dosya kapsamında kalın!” diye uyarıyor, konuşmayı sık sık kesiyordu.
Sonunda “Kürsü”den öyle bir “ses” geldi ki, mikrofon büyük bir gümbürtüyle çatırdadı...
Biz salondakiler bu“şiddet” karşısında bir an için öylece “donup”kaldık; bir “insan”ın, bir“insan”a bu “şiddet”te bağırdığını, bu uzun yaşamımda inanın hiç duymamıştım...
İçimizden biri: “Sabrı taştı...” dediğinde; bu Özel Yetkili Mahkeme’lere dayanamayıp “sabrı taşan”, Ergenekon Yargıcı (Başkan) Şeref Akçay’ın, bu görevinden ayrılıp, sonra da “istifa” edişini anımsadım...
Ardından da, üç ay önce (18.11.2011) Yargıtay Tetkik Hâkimi Celâl Çelik’in: “Artık midem kaldırmıyor!” diyerek“istifa” edişini...
Haklıydılar; gerçekten insanın “içi” artık“kaldırmıyor”!.. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder