20 Şub 2012

‘Bağıra Çağıra’Yargılamak!


Cumhuriyet 17.02.2012
Hiç olur mu, demeyin.
Silivride “7 Şubat 2012tarihli, 2. Ergenekonduruşmasını izlememişseniz, böyle bir başlığa kuşkusuz karşı çıkabilirsiniz.
En iyisi o günküduruşmayı -olabildiğince- birlikte izlemeye çalışalım diyorum.
Sabah saat “10”da başlayan duruşmada, Prof. Dr. Yalçın Küçük,talep bildiren” ilk konuşmacıydı.
Çok; çok yumuşak” bir sesle, ara sıra da:Benden sonraki arkadaşlar da böyle konuşurlar!” diye, diye hocalığını keyifle ortaya koya koya konuştu. Aslında bunu kime söylediği de daha sonra ortaya çıkacaktı.
Anlattıklarını -fıkramsı olanları da- Kürsü”,sakin ve suskun” dinliyordu.
Sıra Neriman Aydına geldiğinde; Türkiye tarihi ile ilgili çalışmalarında yer alan Atatürkün yapıtı Nutuktan yaptığı alıntılara; TBMMyi cebir ve şiddetle ortadan kaldırma gibi bir ithamyüklenmiştir” diyerek, iddianamenin düştüğü yanılgıyı -daha doğrusu-hatayı bir kez daha açıkça vurguladı.
Kürsü”, “suskunluğunu sürdürüyordu.
N. Aydın bir ara, bu davada da”, “Gizli Tanık” olayının ne denli bir maskaralıkolduğunu örnek vererek açıkladı.
Kürsüden yine bir ses, bir soluk çıkmadı; oysa bilindiği gibiiddianame, bu tanıkların söylemlerine dayanan suçlamalarla doluydu ve yargılama buiddianameye göre yürütülüyordu.
Buna karşın Kürsünün sık sık böyle suskunkalmasınıBalyozdan tutuklu Tuğgeneral Hasan Akkoç, suçlananlara özgüSusma Hakkı şimdiKürsü kullanıyor, diye yorumlamıştı...
“7 Şubat günüSilivride yargılama sürerken; Ankara altüst oluyormuşMİT olayı ile Müsteşar H. Fidanı korumak için MİTayaklanmışDevletharekete geçmiş.
Ve rastlantıya bakın; tam o saatlerde konuşma sırası kendine gelenHasan Ataman Yıldırımda, koğuş arkadaşı MİTgörevlisi Kozinoğluna yapılan, gerek kurumuMİTten, gerekseDevletten kaynaklanan haksızlığı vurguluyordu, hep yaptığı gibi.
Kozinoğlu tutuklanınca;Konuşayım mı?” diyeMİTe mektupla sormuş; hiçbir yanıt gelmemiş; bir kez daha sormuş, yanıt beklerken de birdenbire ölüvermiş...
Yine o gün Ankarada,Fidanın terörkonusundaki çalışmalarına dikkat çekilirken; terörist başıA. Öcalanıİmralıda teslim alıp günlerce sorguya çeken; dolaysiyle yargılanmasının yolunu açan; Antalya ve çevresine terörün sızmasını önleyerek ülketurizmini de” koruyan; buna karşılık teröristolarak suçlanıp “4” yıldır tutuklu istihbarat subayıHasan Atilla Uğur, o saatlerde mahkemede, kendi savunmasını bir yana bırakıp şöyle diyordu:
KCK, Büyük Kürdistan Projesidir; bir terörorganizasyonudur (...) Bu ortamda biz enerjimizi kendi kendimizle mücadelede tüketiyoruz. Geç kalındığında yaşanılacak bir Türkiye kalmayacaktır! diye yüreği yana yana sesleniyordu, uyarıyordu...
Yine Ankara, Fidanın görevinde ne denlibaşarılı olduğunu belirtip bu çaptaki bir kamu görevlisininsavcılığa çağrılıp soruşturulamayacağında direndiği sırada;Silivrideki mahkemede de bir bilim adamı”;öğrenci olaylarının çok yoğun yaşandığı İnönü Üniversitesine rektörolunca, olağanüstü çalışmalarıyla üniversitesini uluslararası bilimsel değerlendirmelerde 2. sıraya yerleştiren Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu şöyle diyordu:
Rektörlük yaptığım 8 yıl boyunca bir tek öğrencinin bile burnu kanamamıştır. Yani üniversitede hüküm süren korkuyu -terör ortamını- yok etmeme rağmen, burada teröristolarak yargılanıyorum!..
Kürsü ancak süreni aşma uyarısında bulunabilmişti.
Duruşmanın sabahki bu bölümünde son konuşan, yazarımız ve İzmir Milletvekil M. BalbayKonuşması sırasında bir ara basında bir yerde çıkan: Balbay Teröristtir!esorgu için savcılığa gittiğinde,savcının bile artık kendisini korumaya -bir bakıma- özen gösterdiğini Kürsüye anlatmaya çalıştı...
Yargılamanın öğleden sonraki duruşması başladığında, ilkin, Zir Vadisinde bulunanaskeri mühimmatdolaysiyle suçlanan muvazzaf subay Mustafa Dönmez konuştu.
Mühimmatı orayapolisin koyduğunudelil örnekleriyle bir kez daha açıkça vurguladı.
Ayrıca M. Dönmez busavınıpolisin ülke gündemine oturan kimi suçlanmalarına dayanarak da anlatmayı sürdürürken; Başkan hep araya girip, gittikçe ses tonunu yükselterek;Dosya kapsamında kalın!” diye uyarıyor, konuşmayı sık sık kesiyordu.
Sonunda Kürsüden öyle bir ses geldi ki, mikrofon büyük bir gümbürtüyle çatırdadı...
Biz salondakiler buşiddet karşısında bir an için öylece donupkaldık; bir insanın, birinsana bu şiddette bağırdığını, bu uzun yaşamımda inanın hiç duymamıştım...
İçimizden biri: Sabrı taştı...” dediğinde; bu Özel Yetkili Mahkemelere dayanamayıp sabrı taşan”, Ergenekon Yargıcı (Başkan) Şeref Akçayın, bu görevinden ayrılıp, sonra da istifa edişini anımsadım...
Ardından da, üç ay önce (18.11.2011) Yargıtay Tetkik Hâkimi Celâl Çelikin: Artık midem kaldırmıyor! diyerekistifa edişini...
Haklıydılar; gerçekten insanın içi artıkkaldırmıyor”!..

Hiç yorum yok: