3 Şub 2012

Yandaş, dindaş kovulunca dile geldi

ALTAN, BASINA YÖNELİK BASKIYI ANLATTI
‘İktidara yakın medya baskıyla ilan topluyor’
Haber Merkezi - Yazar ve akademisyen Prof. Mehmet Altan, AKP iktidarı ile basın arasındaki ilişkilere yönelik çarpıcı iddialarda bulundu. AKP iktidarına yakın gazetelerin “siyasi baskıyla ilan topladıklarını” açıklayan Altan, iktidarın “dostane eleştirileri”dahi kabul edemez hale geldiğine dikkat çekti. Altan, “Yapılan olumlu icraatları alkışlamak da yetmiyor. ‘Ne yapılıyorsa ilk defa yapılıyor; bu yapılanlar yeni bir Türkiye yaratıyor; bu sayede dünya bize hayran kalıyor.’ Bu zeminde konular ikiye ayrılıyor; ya CHP’yi ağır bir şekilde topa tutabilirsin ya da eskisi kadar olmamakla birlikte, askeriyeyi eleştirmeye devam edebilirsin” dedi.
Fırat Haber Ajansı’na söyleşi verdiği gerekçesiyle Star gazetesi başyazlığından ayrılmak “zorunda”kalan Altan, T24 internet sitesindenHazal Özvarış’ın sorularını yanıtladı.İktidarın “dostane eleştirileri” dahi kabul edemez hale geldiğini söyleyen Altan, iktidara yakın basının siyasi baskıyla ilan toplantını vurguladı. Altan,“Hangi konular yazılmıyor” sorusuna şu yanıtı verdi: “Şike Yasası. Vicdan sahibi, ilkeli bir insanın kabul edebileceği bir şey değildi. Van’da 70 bin kişi hâlâ bu soğukta çadırlarda yaşıyor. Milletvekillerinin emeklilik maaşlarının arttırılmasından ziyade, düzenlemenin çok sinsi bir şekilde gece yasalaşması yine gündemden düşürüldü. Mesela Deniz Feneri bir tabudur... Dink cinayetinin 5 yıl süren dava seyri, bu konuda üstünde şüphe olan bütün bürokratların terfi ettirilmesi ya da iktidar partisinden siyasete atılması... Bunların üzerine gidilmesini istemeyen bir ileri demokrasi olabilir mi? Uludere’de Türkiye tarihinin en trajik olaylarından birini medya görmezden gelebildi. Katliam 21.30’da olmasına rağmen basın ertesi gün saat 12’ye kadar sustu. Bu talimatı kim verdi? Belli ki birisi düğmeye bastı. Demek ki biri, Türkiye medyası için düğmeye basabiliyor. O zaman, bunun tek parti rejiminden ne farkı var?”Hükümetin kızdığı her şeye“otosansürün” uygulandığını belirten Altan, “Meslek ilkeleri yerine ‘hükümet buna kızar, buna kızmaz’ anlayışı devreye giriyor” dedi.

Cumhuriyet 31.01.2012
SAĞNAK
Nilgün Cerrahoğlu

Mehmet Altan Geç Kalmadı mı?
Yandaş medyada yıllarca “başyazarlık”yapan Mehmet Altan da sonunda ışığı gördü. Şimdi artık iktidara “biat kurallarından” bahsediyor. Cızz...
Aşılmaması gereken “kırmızı çizgilere”dikkat çekiyor. Birinci kırmızı çizginin“eleştiri yapmamak” olduğuna parmak basıyor. Otosansürden yakınıyor. Deniz Feneri misali “tabulardan” dem vuruyor. Ve bunların üstünü “Yapılan icraatları alkışlamak da yetmiyor” diye tamamlıyor, basın mensuplarından illa ki “Ne yapılıyorsa ilk defa yapılıyor. Bu yapılanlar yeni bir Türkiye yaratıyor. Bu sayede dünya bize hayran kalıyor”propagandasının beklendiğini belirtiyor.
Ne diyelim!
“Yetmez ama evet”çi tayfa yavaş yavaş uyanıyor.
Sabah şerifler hayır olsun. Günaydın!
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, geçen hafta dünya basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’yi 179 ülke arasında sondan 31. sıradaki 148. basamağa indirdi. Paraguay (80) gibi yakın zamanlara dek Güney Amerika’nın en azılı diktatörlükleri listesinde başı çeken ülkeler, Gana (41), Burkina Faso (68) Kenya (84), Gabon (101), Çad (103) gibi ırak, egzotik Afrika coğrafyaları, Nepal (106), Brunei Sultanlığı (125), Bangladeş (129) gibi azgelişmiş Asya toprakları düzenli olarak yayımlanan endekste üstümüzdeki sıralarda yer alıyor.
Basın özgürlükleri konusunda dünyanın en ürkütücü ülkeleri arasında başı çeken Putin Rusyası (142) bile altı sıra üstümüzde kalıyor.
Aynı listede Türkiye geçen yıl da parlak konumda değildi. Ama son bir yıl içinde tam on sıra birden yitirerek basın ifade özgürlüklerinde böylesine biçare yere oturdu.
Referandum yol ayrımı oldu
Türkiye adına büyük bir dönüm noktası olduğu zamanla çok daha açık görülen“12 Eylül 2010” referandumu arifesinde Mehmet Altan gibi “Yetmez ama evet” safında yer alan isimlere her fırsatta; “Yapmayın, etmeyin! Verdiğiniz bu can alıcı destek zaten baskıcı ve otoriter olan rejimi büsbütün sertleştirecek. Baskıcı rejim size artık ihtiyacı kalmadığını görünce sizleri de birer birer eleyecek. O zaman Hanya’yı Konya’yı anlayacaksınız. Ama iş işten geçmiş olacak. Sonuçta hepimiz zararlı çıkacağız!” uyarılarını çok yaptık. Ama ne fayda. Kendilerinden menkul bir kibirle bu arkadaşlar, “Dediğimiz dedik. Çaldığımız düdük!” tavırlarından zerre ödün vermediler. Sonuç ortada.
12 Eylül referandumu, Türkiye için çok dramatik bir dönüm noktası; yol ayrımı oldu.
2010 sonrası dönemde, demokrasinin can damarı sayılan basın özgürlüklerinde ülkemiz birer ikişer basamak değil.. böyle cehennem sarmalına düşer gibi baş aşağı on basamak geriledi.
Mehmet Altan gibilerinin şimdi şikâyet etmeye hakkı var mı?
Bence yok. Ancak hâlâ hiçbir özeleştiri yapmak ihtiyacı duymadan konuşma ayrıcalığını kendilerinde görüyor ve muhalif kesimlerin yıllardır bıkıp usanmadan dile getirdiği tespitleri, tekerleği keşfetmenin şehvetiyle gündeme getiriyorlar...
Geçti Bor’un pazarı...
Altan gibi liberal aydınların eleştirilerine artık hiç ihtiyaç yok. Türkiye’deki basın özgürlüklüklerine yönelik baskılar, bundan böyle dünya âlem herkesin dilinde. En son ünlü yazar Paul Auster’in açıklamalarını gördünüz.
Ne diyor Auster?
“Hapisteki gazeteciler yüzünden Türkiye’ye gelmeyi reddediyorum. Kaç kişi oldu? 100’ü geçti mi? Neler oluyor Türkiye’de? Demokrat yasaları olmayan ülkelere gitmiyorum davet alsam da. Aynı sebeple Çin’den gelen davetleri de geri çeviriyorum. Bu hükümetleri protesto ediyorum.”
Franco diktatörlüğü döneminde aydınlar “faşist rejimi protesto” adına İspanya’ya ayak basmazlardı.
Görüldüğü üzere şimdi baskıya karşı bu simgesel tavrı Çin ve Türkiye gibi ülkelere ayak basmamak suretiyle gösteriyorlar.
Anglosakson medyası krediyi çekti
Eh, özgürlükler skalasında “Rusya’nın altına” inerseniz.. olacağı budur.
Yadırganacak bir şey yok. Ama hal böyle olunca rejimin kara kutularının“Ah, vah!” diye ortalığa saçılması haber değerini yitiriyor.
“Economist”, “Financial Times” gibi Anglosakson basınında köşe taşı sayılan yayın organlarından her gün başka biri; “Erdoğan otoriterleşiyor”ihtarları yapıyor. En son İngiltere’den“Independent” gazetesi, “Türk Kaplanı Kavşakta” başlığıyla yayımladığı değerlendirmede; “Erdoğan giderek otokratlaşıyor” yorumunu yaptı.
Geçen hafta daha BBC’nin “Doha tartışmaları” programında gündeme gelen “Türkiye Arap ülkelerine model olabilir mi?” oturumunda izleyicilerin katılımıyla yapılan oylamada açık farkla“Türkler kendi kırık dökük demokrasisinin sorunlarına baksın! Türkiye Arap dünyasına iyi değil, kötü bir modeldir” sonucu çıktı.
Küresel köyün dört bir yanında milyonların izlediği bir programdan söz ediyoruz.
Türkiye örneğini “İslam demokrasisi”adı altında allayıp pullayan ve Ortadoğu ülkelerine model diye arz eden Anglosakson dünyasının yıldız yayın organları bile, AKP rejimi ardındaki sınırsız krediyi çektiler.
Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra, Mehmet Altan çıkmış rejim eleştirisi yapıyor.
Geç kalmadı mı?

Hiç yorum yok: