 SAĞNAK Nilgün Cerrahoğlu
Hürriyet, ana akım medyanın en simgesel organı.
Ülkeyi teslim alan yeni ruhu, Hürriyet’in başsayfası ve köşelerindeki değişiklikten, geçirdiği yaprak dökümünden gün, ay ve yıllar içinde gözlemliyebiliyoruz…
Türkiye böyle nasıl başkalaştı? Buralara adım adım nasıl gelindi?
Bu sorulara yanıt bulabileceğimiz biricik rehberdir Hürriyet.
Buna, laik dönemin “devri sabıklaşmasını” en görünür biçimde Hürriyet sayfalarından izleyebiliyoruz da.. diyebiliriz.
Pazar günü bu duyguya en son Özdemir İnce’nin “Son Yazım” başlıklı köşesini okurken kapıldım…
“Eğitim, öğretim birliğinden yoksun ülkeler sonunda parçalanır” diyordu İnce: “İmam hatip ve ilahiyat fakültesi mezunlarının yeri Diyanet İşleri ve camilerdir. Tıpkı askerin yerinin kışla olduğu gibi. Askerin kışlasına çekilmesini isteyenler, din adamlarının neden camilere çekilmesini istemiyorlar?” paragrafıyla son bulan yazının son üç cümlesi de; “Değerli okurlar, son yazımı okudunuz! Teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın!” sözleriyle bitiyordu.
İnce, okurlara veda hakkını çok kısa kesmiş, son yazısının elverdiği ölçüde yerini “Asker kışlaya. İmam camiye!” mesajı için kullanmıştı…
Ama tabii ana akım medyada artık bu mesajlara yer olmadığı için Özdemir İnce’nin yazıları son bir yılda önce haftada bire indirilmiş, sonunda o tek yazı da“tensikat/gençleştirme operasyonu”gerekçesiyle “abra kadabra” yok edilmişti…
Dün; yılların gazetecisi Rahmi Turan’ın da gene aynı “abra kadabra operasyonunun”kurbanı olduğunu öğrendik...
İçime bir kasvet çöktü.
‘Bu temele İslamcı inşaat olmaz’ kefaleti
Hürriyet sayfalarında görmeye, okumaya alıştığım onca yazar adı resmi geçit halinde gözümün önünden geçti…
Bu vesileyle bizlerin kazandığı sevgili Bekir Coşkun başta olmak üzere; Emin Çölaşan,Oktay Ekşi ve Cüneyt Ülsever’in son dönemde “yollandığını”, Ferai Tınç’ın“bunaldığı” için gitmek zorunda kaldığını,Tufan Türenç’in “yazmaz” hale geldiğini, İlter Türkmen gibi okuduğum başka isimlerin köşelerden bir bir silindiğini hatırladım. Hürriyet artık farklı bir gazete olmuştu…
AKP iktidarının ilk yıllarında amiral gazetenin kaptan köşkünde oturan Ertuğrul Özkök’ün, Türkiye’nin önüne açılan yeni döneme gözü kapalı kefil olduğu yazılar dizisi aklıma geldi.
İlkine bir tarih bile koyabilirim…
9 Kasım 2002. 3 Kasım seçimlerinden hafta geçmemiş…
Amiral gazetenin kaptanı, “Bu temel üzerinde İslamcı inşaat olmaz” diye teminat verdiği yazısında, “Le Monde”da çıkmış bir Plantukarikatürüne gönderme yapıyor.
Karikatür şöyle anlatılıyor:
“Dekorda bir cami. Yan tarafa doğru fırlamış bir füze. Biri dini ve Doğululuğu, öteki Batı’yı ve gelişmeyi simgeliyor. Ve insanlar… Bir başörtülü kadın, biri kara sakallı, öteki kravatlı iki erkek. Onların yanında başı açık, göğsü dekolte bir kız... Önde kara çarşaflı bir kadın. Ve bir oy sandığı… Herkes memnun, herkes zafer işareti yapıyor. Herkesin yüzünde mutluluk ve memnuniyet ifadesi…”
Bugün herkesin tir tir titrediği bir korku imparatorluğuna dönüşen AKP Türkiyesi’ni, (dün gibi hatırladığım!) bir “Le Monde”karikatürü üzerinden “mutluluklar ülkesi”olarak betimleyen Özkök ardından şöyle devam ediyor:
“Seçim öncesi yazdığım yazılardan dolayı bana çok kızan oldu. Bazıları ‘AKP’nin iktidara gelmesinden korkmuyor musun?’diye soruyordu. Hepsine verdiğim cevap aynıydı. Erdoğan’la İstanbul belediye başkanlığından beri görüşüyorum. Dünya görüşünü biliyorum. Bu temel üzerine İslamcı inşaat olmaz!”
On yıl sonraki ‘takıyye sınavı’
Seçimden iki hafta sonra 19 Kasım, 2002 tarihli başka bir yazı...
Başlık “Takıyye sınavlarından bir bir geçiyor”.
Hürriyet’in başsayfasındaki bir Erdoğan-Simitis fotoğrafından hareketle “Liderlik.. karizma ise buyurun karizma Erdoğan, Özal’dan beri özlediğimiz lider profili çiziyor; takıyye sınavlarının her birinden başarıyla geçiyor… Erdoğan’ı gözümde büyüten üçüncü neden siyaseti pozitif temel üzerine oturtması...”
Böyle daha sıralanabilecek çok yazı var ama bu kadar yeter sanırım.
Takıyye sınavlarından geçen (!) ve siyaseti“pozitif temel” (!) üzerine oturtan Erdoğan AKP’si ile gelinen noktada bugün “4+4+4” , Silivri -biber gazı demokrasisi ve hapse atılmadıklarında... işlerini yitiren gazeteciler, köşelerini kaybeden yazarların kâbusunu yaşıyoruz...
Dış basında Türklerin sevinçle zıpladığı mutluluk karikatürleri artık görünmüyor.
Yerine “Padişah Erdoğan” karikatürleri çiziliyor, “Acımasız Erdoğan Türkiyesi”değerlendirmeleri yapılıyor…
Bir kanaat önderi bu kadar mı yanılır?
Ama ne gam!
Eski dönemin “dinozorları” (!) büyük “genç-leşme operasyonu” kapsamında Hürriyet sayfalarından birer birer tasfiye edilirken; her dem genç Özkök sayfayı çoktan çevirmiş;“kendisini Dolce Vita’daki Marcello gibi hissettiği Roma sokaklarını” anlatıyor!
“Cambaza bak cambaza” derken Türkiye böyle devşiriliyor. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder