İslam anti-kapitalisttir. Evet. Lakin şu günlerde çok fazla
konuşulan bu kavram hakkında söylenenlerin, özellikle de İslami çerçeveden
yapılan itirazların “hedefi ıskaladığını görüyorum.” Kapitalizm ile
mücadelenin, “burjuva-proleter” kavgası eksenin yürüyeceği sanrısı üzerinden
hareketle, sloganik ve popüler bir anti-kapitalizm dili üretilmemeli.
Kapitalizm, sanayi devrimi sonrası gelişen üretim ilişkilerini
temsil eden bir kavramdır. Durağan değildir. Yapısı gereği, emperyalizme
“muhtaçtır.” Yani, mutlak manada “emperyalizme” evrilme zorunluluğu olan bir
sömürge ideolojisidir. Kapitalizmin taşıyıcı gücü olan burjuvazi ise, bizim
memleketteki mal mülk sahipleri değildir.
Burjuvazi ile kavga etmek demek, bizim memlekette ki sermayenin
kendisinin hareket kabiliyetini yönlendiren “yekün sermaye ile, yani küresel
siyaseti biçimlendiren yığın sermaye ile kavga etmek demektir.”
Yani, ezilenlerin; müstekbirlere savaş ilan etmesi demek; basit
bir banka karşıtlığı, ya da memlekette ki küçük burjuvaziye savaş açmak ile
izah edilemez. Çünkü küçük sermaye, ya da yerel sermaye; küresel büyük sermaye
gruplarının yarattığı koşullara bağımlıdır. Piyasaları belirleyen büyük güç,
bugün; ABD merkezli “Federal Rezerve’dir.”
Federal Rezerve, ABD’nin dış politikalarından, bölgesel
politikalara kadar; her konuda söz söyler. İşte bu an itibari ile devreye “emperyalizm”
girer...
‘Küreselleşme ekseninde’
siyaset Holding medyası, George Soros ve benzeri spekülatörlerin
fonladığı STK’lar, onların yerel kalemşörleri olan liberaller; topyekün, yeni
dünyanın temel tezi olan “küreselleşme ekseninde” siyaset üretirler. Bu
çerçeveden ikonlar yaratır, muhalifleri yıpratır, saldırır ve yok ederler...
Eşyanın tabiatına aykırılığı, nesnel durumdan kaynaklıdır.
Nesnel durumda; Türkiye’nin X sermaye grubu, bağımsız hareket edemez. Büyük
balığın çizdiği rotada hareket etmek zorundadır. O halde sistem, muhalefetini
kendisini değil X’i vuran bir dil ile donatarak, hem alternatif bir sermayenin
gelişmesini, hem de muhalefetin etkisizleşmesini sağlar...
George Soros’un açık toplum vakfının üniversitesi olan Bilgi
Üniversitesi’nin öğrenci klüplerine göz attığınızda, “anti-kapitalizm”
vurgusunun ne kadar yoğun olduğunu görürsünüz. Neden mi?
Sistem, kendi nesnelliğini görünmez kılan bir dil üretiyor.
Anti-kapitalizm adına; “sömürgeciliği ve küreselleşmeyi” görmeyen yeni bir dil
inşa ediyor. Bu dil, bankaları, yerel sermayeyi topa tutuyor. Ama Soros,
Pentagon, AB ve İsrail ekseninde tek bir kelime dahi söylemiyor.
Bu yeni dil, akşama kadar darbe karşıtlığı yapıyor, ama
darbeleri üreten merkezleri (Pentagon-İncirlik hattı) asla dile getirmiyor. Bu
anti-kapitalizm, hedefi ıskalayan bir anti-kapitalizmdir. Ben, böyle bir
anti-kapitalizme asla tabi olamam...
“Kendimi geçmişin adamı yapamam ben, yapmamalıyım. Şimdiki zamanı ve geleceği
harcamak pahasına geçmişi yüceltmek umutsuzlara yakışır.” (Frantz Fanon, Siyah
Deri Beyaz Maskeler).
Dünyayı Yöneten Şebeke |
Tarihsel bakış önemlidir. Lakin sert bir tarihselcilik;
ideolojinin ütopize olmasını sağlar. Dün yazdığım yazıda, burjuvazi-sermaye
kavramlarının nesnelliğinden bahsetmiştim. Evet, kapitalist-sömürgeci
altyapının ürettiği bir de üstyapılar vardır. Mesela “dil.”
Dil’den kastım, iletişim aracı olan alfabetik yapı değil,
sınıfları temsil eden karakteristik kültürdür. Paul Valery, dil için; “ete
saplanmış Tanrı” kavramını kullanır. Dil, tavır ve üslup; etkileyici bir ruh
üretir. Bu durumu biraz daha açayım istiyorum;
Bugünün dünya’sında; servet ve imkanı elinde bulunduran
imtiyazlı grup; belirleyici konumdadır. Yeryüzünün yüzde1’den az bir nüfusu,
bütün yeryüzünde dolaşan paranın yaklaşık yüzde 80’ini elinde tutmaktadır. Ne
kadar gariptir ki, bu yüzde1’lik grup; yahudidir. İşte “burjuva” dediğimiz yapı
tam olarak budur. Çünkü bu yapı, irili ufaklı sermaye hareketlerinin yönünü
belirleyen, ana belirleyici güçtür. Bu yoğuşmanın ortaya koyduğu iradeden
bağımsız bir parasal hareketin oluşması olanaksız gibidir.
Bu durumun “antropolojik/insanbilimsel ve
sosyolojik/toplumbilimsel” nedenlerine, köklerine de gireceğim. Hatta bu
hususta bütün projelerimi iptal edip; güncel durumdan ötürü; Tevhid; Devrimci
İslam’ın İdeolojisi adlı bir kitaba başladım.
Temel psikoloji: Yabancılaşma
Devam edelim;
Kapitalizmin ihtiyaç duyduğu temel psikoloji, yabancılaşmadır.
İnsanın kendisine, akabinde topluma yabancılaşması. İşte bu bağlamda “dil” yani
tutum çok büyük bir önem arz eder. Yeryüzünü egemenlerin gözünden anlamaya
çalışan bir “ezilen tipi” üretildiğinde, en büyük düşmanı “toplu ve bütünleşik
irade” olan egemen dünyanın gözünden bakarak; yeryüzünün temel sorununu “500
ayrı başlıkta ele alan” mazlumların ortaya çıkması gibi bir durum oluşur.
Yabancılaşma böylesi bir zihinsel algılama biçimi örgütler. Hatta
öyledir ki; “kürt meselesinde” mevcut sınırların dahi ötesine bakacak, geniş
hinterlandı birleştirecek sözlerden imtina eden, mevcut olanı da parçalara
ayırıp homojenize ederek “kolektif ruhun oluşmasının önüne geçme adına mesai
yapan” egemen bakışın kendisi, ezilen dünyanın talebine dönüşüverir.
Bu yabancılaşma, ideolojisizlikten doğar. İdeolojisizlik, fikri
olan ama perspektifi olmayan zombiler üretir. Zombiler, sadece tüketir.
Tüketim, kapitalizmin ayakta kalmasının temel yoludur.
Bu noktada belirginleşmesi gereken olgu şudur;
Sömürgeci saldırganlığı (emperyalizmi) görmezden gelen bir
anti-kapitalizm ile, sermaye-emek çelişkisini, sınıfsal çelişkileri görmezden
gelen bir anti-amerikancılık aynı cephede konumlanır. Her ikisi de aslen, nihai
hedefi ıskalayan mermiler üreterek; enerji tüketir.
Lakin, batıda gelişecek devrimcilik “salt sınıfsal mücadele
temelinde” olgunlaşabilecek iken, doğuda; burjuvazi kavramının oturmamışlığı
hasebi ile; “ çok daha anti-emperyalist/anti-sömürgeci” olunmak durumundadır.
Bu, tarihsel köklerin zaruri kıldığı eko-politik bir nesnellikten ötürü
böyledir. Burada “sınıf savaşı yapmak” kapitalizmi yok etmez. Çünkü, buralarda
“kendi yolunu çizebilen bir sermaye türeyemez.” Batı’nın yığılı sermayesinden
bağımsız bir süreç gelişemez. Yönlendiren, biçimlendiren; güçlü birikimdir.
Bunun merkezi bugün Batı’dır.
Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar,
birey olarak içlerindekini / birey olarak kendilerine ilişkin olanı
değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de
artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah’ın berisinden
koruyucu bir dost da olamaz (RA’D suresi 11. ayet).
Bireysel gelişim ya da dönüşüm; toplumsal evrim sürecinin temel
parametresidir. Bu gerçeği doğrulayan en temel metod; nefs terbiyesi olmuştur.
İslam düşünce tarihi boyunca, önemli işler üreten hareket merkezlerinin temel
metodu budur. Bireysel egonun etkisizleşmesi,akabinde “topluluk bilincinin
ortaya çıkması.”
Dr. Ali Şeriati’nin Hüseyni’nin İrşad’da yaptığı şey tam olarak
bu idi. Belirli bir sistematik içerisinde, dönüşüm ve değişim eksenli okumalar
yapmışlardı. Zaten bütün eserlerinde bu dili güçlü ve etken biçimde
görebiliyoruz.
Olgunlaşmamış, altı doldurulmamış, ideolojik ve eylemsel
karakteri oturmamış bir çıkış, yıkım ve felaket doğurur. Üstelik, Hüseyni İrşad
(bireysel gelişim) evresinden geçmemiş bir öncülüğün bu temel parametrelerden
yoksun bir durumda ortaya çıkması, felaketin en yıkıcısıdır.
Zaten olgunlaşmış bir politik tutum bu okumayı zorunlu kılar.
Kapitalizme karşıt konumlanmak demek, doğrudan “sermaye birikimine dair sözler
söylemenin yanısıra” örgütlü ve saldırgan kapitalizmin genel siyasi hamlelerini
okumak, analiz etmek gibi bir zaruret üretir. Daha önce “merkezi sermayeden
bahsetmiştim.” Şimdi de Batı merkezli sömürgeciliğin kullandığı diğer bir
yöntemden bahsedeceğim; “edilgenleştirme...”
Holding medyası, “kapitalizmin bültenidir.” Her aklı selim,
sisteme karşıt konumlanan bir medya organının ayakta duramayacağını bilir. Eğer
bir televizyonun ekranlarında “banka reklamları varsa” o televizyon; sistemi
yıkacak, zarar verecek yayın yapamaz. Aksine, sistemi kollamak gibi siyasi bir
sorumluluk edinmiştir.
Bunu ister diziler, ister programlar ister politik tutumu ile
yapsın, nihai durum budur. Buralardan çıkacak muhalefet tipinden, yükseltilen
itirazlara kadar, sistemin tehlike olarak algılamadığı argümanlar sunulur,
parlatılır...
SOROSyalizme uzaktır
Dikkat edersek, sermayenin bülteni (Holding Medyası) Türkiye’nin
birçok meselesinde söz söyler. Kürt meselesi, Ermeni meselesi..vs. Eğer egemen
medyada bu hususlarda bir söz söyleniyorsa; bilmeliyiz ki o söz; sermayenin o
konudaki tutumunu yansıtır. Bunun aksini iddia etmek gülünçtür . Öyle ki
bugünün egemen sistemini inşa eden liberal kalemlerden Fehmi Koru’nun
“antikapitalist Müslüman gençler” eylemine çok ciddi bir destek vermesi, bunu
tv. ekranlarında deklare etmesi ve İslam’ın “sosyalizme” yakın olduğunu
söylemesi, acaba Fehmi Koru hangi sola ve sosyalizme yakınlaştırma ümidi
içindedir sorusu üretti zihnimde?
İslam ekonomik olarak sosyalizme yakındır. Ama SOROSyalizme
uzaktır. Liberal-Piyasa solculuğuna, yakın tarihte Graham Fuller’in de
söylediği; Türkiye’de daha çok sol lazım sözündeki sola uzaktır. Hatta savaş
açmıştır.
İştah kabartan “liberal mollalara duyurmuş olayım.
İştahlanmasınlar.” Oluşturulan eylemselliğin “politik okumasındaki eksiklikten”
istifade etme çabasına girmesinler. Bu yazı dizisine uzun bir süre daha devam
edeceğim. Hatta kısmetse bu hususu derinlemesine işleyen bir de kitap
hazırlayacağım. Hakkımızda hayırlısı...
Dün
yazdığım yazıda liberal kalemşörlerin “İslam ve antikapitalizm” eksenine dair
olumlu yaklaşımlarının temel nedenlerinden bahsetmiştim. Liberaller “imana mı
geldi?”
Yoksa liberaller hidayet mi buldular? Eğer durum böyle değilse,
nedir bu ilginin nedeni?
İdeolojisi olan bir medyaşör, sırf gündemleştiği için bir şeyi
över mi? Evet. Bunu biraz daha açalım.
Örneğin, Mustafa Akyol isimli liberal kalemşör Star gazetesinde
sürekli olarak “özgürlük, darbe karşıtlığı” eksenli yazılar yazıyor. Mustafa
Akyol, insanların özgürleşmesini, darbelerin yok olmasını mı istiyor? Serbest
piyasaya iman etmiş kişilerin liberal gümrüklerinden geçen bu fikirlerin onay
almasının temel nedeni nedir?
Nesnel durumdur. Yani bugünün koşulları. Küreselleşme ya da
“kapitalist enternasyonel”, kendi varlığını belirgin kıldığı hedeflere dayalı
kılıyor. Daha doğrusu, serbest ticarete iman etmenin yarattığı özgürlükçülük,
sermayenin özgürleşmesine dayanıyor. Bu halkları köleleştiren bir özgürlük
paradigması inşa ettiğinden, üretilen dil sorunlu bir dile dönüşüyor.
İslam ise meseleye karşı konumlanıyor. Tevhid dediğimiz “ideal
toplum” algısı, sadece insanların değil, tüm varoluşun BİRLİĞİNİ ifade
ettiğinden (sınıfsız toplum), bu ilkelere karşıt konumlanmışların, yani sınıflı
toplumun dinamiklerinin karşısında durmayı zaruri hale getiriyor.
Eşitlik, Ebu Cehil ile köle Bilal’i bir kıldığından tepki görür.
Özgürlük ise, her türlü içi doldurulabilecek bir kavramdır. Siz özgürlük
dediğinizde, önünüze “kolektiviteyi parçalayacak yığmalar yapılır.” Hemen usta
bir medyaşör size sorar; “eşcinsellere de özgürlük mü?”
O zaman “eşcinsellere, kölelere, x,y,z..vs. lere özgürlük”
başlığında yüzlerce madde üretirsiniz. Bu hiçbir zaman ortak bir karakter
üretemez. Bu dağılma, yoğunlaşan tepki ve muhalefetin etkisizleşmesini sağlar.
Bu etkisizleşme, kime yarar? Nerelere fayda getirir.
Sömürgeci kapitalizm
Lakin eşitlik dediğinizde işler değişir. Bunu X’lere eşitlik
diye ifade edemezsiniz. En temel insani ilke olan eşitliğin, yorumlanması
imkansızdır. Bu yüzden eşitlik sözü sevilmez. Kanlı Bahar’ın temel sloganının
özgürlük olması bu noktadadır. Diktatöre karşı özgürlük. Demokrasi istiyoruz!
Antikapitalizmin amentüsü “eşitliktir.” Sömürgeci kapitalizm
(batı saldırganlığı) karşısında eko-politik inşa edilecekse bunda esas ilke
eşitlik olabilir. Ve daha önce de belirttiğim gibi, Avrupa merkezcil bir
okumanın dışına çıkarak; daha yerel bir karakter üretmek gerekir. Yerel
karakterden kastım, doğu sosyolojisini anlamışlıktır. Tümüyle batının yığın
sermayesi tarafından rotası çizilen birikimlerin olduğu bir ülkede burjuva
avına çıkma saçmalığı gibi bir durumdan bahsediyorum. Buralarda olsa olsa
kompradorizm olur. Kompradorizm var ise, emekçi sınıfın ana hedefi; işbirliği
yapılan yığın sermayenin ideolojisidir. Bugün bu ideoloji “sömürgeci kapitalizm
ya da emperyalizm” olarak ifade edilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder