14 Şub 2013

Rezillikler Komedyası!.. Nasıl fotoğraftı ama...


Tayyip Bey, yoğun bakım odasında, Balyoz davasından 18 yıl hüküm giymiş, açık kalp ameliyatı olduğu sırada mahkeme tarafından tahliye edilen Ergin Saygun’un elini iki elinin arasına almış, muhabbetle tutuyordu... Saygun’un oğlunun anlatımına göre şunları söylüyordu Başbakan:
- Geçmiş olsun paşam; inşallah her şey daha iyi olacak!..
Sonra da ameliyatı yapan doktora dönüp gözleri dolarak, “Sağ olun hocam”diyordu... Valla, Vatan gazetesi aynen böyle yazıyor, ben onun yalancısıyım...
Şu sevgiye, şu nezakete bakın, etkilenmemek elde değil... Değil de kafam fena halde karıştı doğal olarak; fotoğraftaki Başbakan’ın ta kendisi değil miydi “Ergenekon’un savcısıyım” diye meydan okuyan, “Ergenekon’da yargıyla yürütme olarak beraber çalışıyoruz” diyen. Mahkemelerdeki akıl almaz yanlışları, Balyoz’daki 1600 küsur hatayı, hapishanelerdeki facia şartları yazan yurtsever kalemleri, avukatları, İstanbul, Ankara, İzmir barolarını, bilim adamlarını, siyasetçileri karalara boyayan, topunu Ergenekoncu ilan eden Patagonya Başbakanı mıydı Allah aşkına?..
- Ne değişti?..

Hesap değişti, hesap!..
Yeni kampanyanın işaret fişeklerini televizyon programlarında, yandaş gazetelerin “kan içici” köşelerinde izliyordum zaten bir süredir!.. Ta Ergenekon sürecinin başından bu yana en ahlaksız yazıları çiziktiren, en vahşi senaryoları çarşaf çarşaf manşetlere ve televizyon ekranlarına taşıyan karanlık ruhlu yanaşmalar, bir süredir “aziz” kesilivermişlerdi adeta... Neler yazmıyorlar, neler söylemiyorlardı ki: “Bu nasıl gaddarca tutukluluk süreleriydi”, “O subaylara, generallere yazık değil miydi?!.”, “Hasta insanlar derhal, diğerleri en kısa zamanda tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmeliydi” falan!...
Milliyet gazetesinde Aslı Aydıntaşbaş ise bu kampanyanın zirvesine “tüy diken” ilk kişi olmaya şu yazısıyla hak kazandı:

Halen Silivri’de yatan üst düzey bir komutanın avukatı bana, ‘biliyor musunuz Aslı Hanım, şu anda Hasdal’da yatan bazı subaylar Erdoğan’ın sağlığına dua ediyorlar’ demişti. Bunu duyduğumda donup kalmıştım. Ama şimdi anlıyorum; Erdoğan son çıkışlarıyla, bu davalarda adalet arayanlar için yeni bir umut haline geldi...
Yazıyı okuduğumda, “yahu” dedim kendi kendime, “ben yıllardır Ergenekon, Balyoz davalarına gidiyorum zannedip hayal mi görüyordum?!.” Daha birkaç gün önce Balyoz davası hükümlüleri için iki bin kişi Beşiktaş’ta “adaletin ruhuna Fatiha okuyup” lokma dağıtmamışlar mıydı?.. Yoksa iktidarı, Başbakan’ı alkışlayıp “Türkiye sizinle gurur duyuyor” demek için mi toplaşmışlardı?..
- Ya da biz bu denli “saf ve temiz” miyiz?!..
 
İkinci ve en büyük tüyse Kanada cenahından dikildi!..
Ergenekon davasının başlamasında en büyük paya sahip olan Tuncay Güney, bir televizyonun canlı yayınına katıldı ve “rezillikler komedyası”nın sonuna yakışır açıklamasını yapıştırıverdi:
Ergenekon davası bir projeydi, bitti artık!..
Ya, işte böyle, haham kardeş gayet soğukkanlı biçimde noktayı koyuverdi... Bitmedi, içerdekilerin çıkması gerektiğini, işkenceyle alınan ifadesinin geçersiz olduğunu, devlet tarafından kullanıldığını da söyledi... Şu cümle de ona ait:
Türkiye’de adalet aramak genelevde bakire aramaktan farksızdır!..
Böylece 2007’den beri devam eden “tasfiye projesi” bu sözlerle tamamına erdi!.. İstedikleri kadar sürdürsünler, dava kapanmıştır!..
Tayyip Bey’in 180 derece yön değiştirmesine gelince, bir taşla çok kuş meselesi; yıllarca kader birliği ettiği “Okyanus ötesindeki zat” ve cemaatini silkeleyip atmak... Başkanlık ve anayasa konusunda BDP ve Öcalan’la yaptığı işbirliğini örtmek ve referandumdan başarıyla çıkmak... Balık hafızalı kitleleri “iyi ve merhametli başkan” imajına alıştırmak... Kısacası eski defterleri kapatıyor, yeni ve çooook iddialı yeni bir defter açıyor:
- Yerseniz!..

NOT: 18 Şubat’ta Silivri’de bekliyorum, kucaklaşmak üzere...

Hiç yorum yok: