Kürt açılımının gündeme taşınmasından bu yana neredeyse beş yıl geçti. Geçen beş yılda Hazretin alacak vaktine bağlı olarak gelgitleşen açılımın ülkemizin birlik ve dirliğini tehlikeli bir riske soktuğunu görmeyen yurtsever kalmadığını sanırım. Açılımla ilgili şimdiye kadarki gelgitler ülkeyi bölmek isteyenler için kısır bir döngü olmamış, her seferinde hedefledikleri sonuca bir adım daha yaklaşmayı başarmışlardır.
Açılımla varılan nokta: İmralı Mütarekesi
PKK’yı önce ateşkese, ardından 8 Mayıs 2013 tarihinden itibaren silahları ile birlikte ülke dışına çıkmaya neyin ikna ettiği, Bölücübaşı ile yapılan anlaşmanın şartları gizliliğini korumaktadır. Başbakan’ın ağzından açılıma ilişkin barışın nimetlerinden ve “Kürt kardeşim” sözlerinden başka hala bir şey çıkmamaktadır. Açılımın gerçekleşme yöntemine ilişkin verdiği bilgiler muğlâktır, çelişkilidir. Buna karşılık Türk halkının açılımın mahiyeti konusunda doğru bilgileri maalesef PKK’nın kendi taban ve yandaşları yanı sıra dünya kamuoyuna yönelik açıklamalarından öğrenebilmektedir. Savaş kazanan komutan edasıyla Karayılan’ın Kandil’den “Kürt halkı özgürlük mücadelesiyle önemli bir düzeyi kazanmıştır. Kürt halkı, Türkiye’de kimliksiz ve statüsüz yaşayamayacak bir noktaya gelmiştir” sözleri ile yaptığı açıklama çok nettir ve kapalı kapılar ardında Teröristbaşı ile varılan mutabakatın ana çerçevesini ortaya koymaktadır. Karayılan’ın yaptığı açıklamada yer alan sözlerin dayanağının “İmralı Mütarekesi” olduğu kuşkusuzdur.
Kürtler için yeni kimlik Ortadoğu’da yeni görev
PKK’nın Türk kimliği ve vatandaşlığı statüsünü kabul etmediği öteden beri bilenen bir gerçektir. Bu durumda, Başbakan’a doğrudan bağlı olarak yürütülen “İmralı Müzakerelerinde” Türkiye’deki Kürtler için farklı kimlik ve statü bahşedildiği sonucu çıkmıyor mu? İşin gerçeği Türkiye Cumhuriyeti’ne bir meydan okuma niteliğindeki Kandil’den yapılan açıklama, gerçek bir barışa giden yol olmaktan çok uzaktır. Oysa mevcut anayasal düzenimize göre bu konuda ne Başbakan’ın ne de Hükümetin bir yetkisi vardır. Hükümetin açılıma ilişkin attığı ve atmayı tasarladığı adımları kamuoyu ve siyasi partilerle paylaşarak yürütmesi, acil bir ihtiyaç olduğu ortadadır. Saydamlık ve meşru zeminde bulunma, hem ülkemizin selameti ve hem de vatana ihanet suçlaması ile karşı karşıya gelmemeleri açısından süreci yürütenlerin selameti için de gereklidir.
Diğer taraftan silah bırakmadan Kuzey Irak’a geçileceğini ilan eden Karayılan, PKK’nın Ortadoğu coğrafyasında yeni oyuncu olarak sahneye çıkma planına da değinmiş, konuya ilişkin haber ve yorumlar dış basında yer almaya başlamıştır. Yoksa Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Suriye’ye ilişkin hayalleri gerçekleştirmek için PKK ile de bir ittifak mı yapılmıştır?
Açılımın ara bilançosu
Beş yıldır aymazlık içerisinde yürütülen açılımla İmralı’da varılan mutabakatın birinci safhası (PKK’nın sınır ötesine çekilme) daha tamamlanmadan sürecin bu aşamasında bir bilanço çıkarmak yararlı olacaktır. Öncelikle açılımla ülkemizin birlik ve dirliğine kast edenlerin sürecin başlangıcından bugüne kadar hiçbir şey kaybetmediğini belirterek, kazançlarını sıralayalım:
PKK uluslararası platformda meşruiyet kazanmada önemli mesafe kat etmiş, terör örgütü sıfatı kaldırılarak onun yerine barışı çağrıştıran “aktivist” sıfatını kazanmıştır. Suriye’de yabancı güçlerin hizmetinde Ortadoğu oyuncuları arasına etkin olarak girme olanağına kavuşmuştur.
PKK, Türkiye-Irak arasında giriş çıkış için emin koridorlara sahip olmuştur. Nasıl olduğu konusuna açıklık kazandıralım. TSK’nın hudutlarımız ötesinde 1997-1999 döneminde çeşitli derinliklerde tesis ettiği ileri üstler aşamalı olarak geri çekilmiş, her yıl bahar ayında başlayan TSK’nın bölgedeki yaz tertiplenmesi, göstermelik bazı alanlar dışında bu yıl vazgeçilmiştir. Şimdiye kadar rutin bir uygulama olarak, kış aylarında kötü hava koşulları ve kar nedeni ile geçit vermeyen kritik arazi kesimleri, mutat olarak baharın gelmesi ile güvenlik güçlerimiz tarafından işgal edilir, bir kısım birliklerimiz Batıdan Güneydoğu Anadolu’ya kaydırılırdı. Uygulamanın kaldırılması ile PKK’nın ana üsler arasında doğrudan bağlantısını kolaylaştıracağı gibi, kaçakçılık faaliyetlerinin hacmini ve getirisini de arttıracaktır.
PKK’nın en önemli hedefi her zaman bölge halkının desteğini kazanmak olmuştur. Bu gidişle hedefine hızla yakalaştığı söylenebilir. PKK, şimdiye kadar devletin yanında yer alanlar ile bugün sayıları 70 bin civarında olan köy korucularını sindirmek için her türlü terör eylemini gerçekleştirdiği bilinmektedir. Başbakan 2009 yılında Habur’da yaşanan rezaleti umut verici olarak alkışlamış ise de, gerçekte ülkeyi bölmek için kolları sıvayanların cüret ve cesaretini artırmış, bölgede devletin yanında yer alanları, PKK’nın söylemleri paralelinde işgal güçlerinin işbirlikçileri ve hainleri olarak niteleyenler artmıştır. Bu baskı sonucunda korucuların sinmesi, söylemlerinde değişiklik olması kaçınılmazdır.
Açılımla denk düşen soruşturma ve kovuşturmalarla TSK mensuplarının başına gelenlerin ülke savunması ile terörle mücadelede olumsuz etkilerinin değerlendirmesini, Ordunun gerçek sahibi halkımızın yaptığına inanıyorum.
Bölücü başı, PKK’nın önderlik koltuğundaki yeri “Sayın” sıfatı ile pekiştirilmiş, kendisine özel kolaylıklar sağlanmış, İmralı’dan örgütü stratejik seviyede yönetme olanağına kavuşmuş, bu konuda devletin resmi görevlileri kuryelik hizmeti görmüştür. Dünkü Çocuk Katilinin, barışsever imaj ve şöhreti sınırlarımızın ötesine taşmış, Time dergisi tarafından Fetullah Efendi ile birlikte dünyayı en çok etkileyen 100 lider arasına girmiştir. Yurtiçinde şöhret ve etkinliği artmış, Kürk kökenli milletvekili olanların da kendisine biat etmesiyle, Kürtlerin atası olma ve kademeli özgürlük yolu açılmıştır.
Sonuç olarak; PKK ve yandaşlarının kazancı ülkemizin kayıplarıdır. Ülkemizin tek kazancının “iktidarın maskesinin düşmesi, gerçek yüzünün bütün çıplaklığı ile görülmesi” demek için bilmem erken mi? Açılımla iktidarın şimdiye kadar kazancı 2010 referandumunda ve 2011 seçimlerinde yaratılan geçici çatışmazlık ortamının oy getirisidir. Bu yıl birdenbire hız kazanan açılım sürecinin nedeni, iktidar sahiplerinin açılımı iktidarlarını her ne bahasına olursa olsun daim kılacak tek çıkış yolu gördükleri içindir. Buna geçit verildiği takdirde Türk ulusunun var olmaya devam edebilmesi olanaksızdır. Ulusumuzun yeniden “Ateşle İmtihan” zamanı gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder