Kutsal isyan bayrağının Ankara Kalesi’nin burcuna çekilişinin 93. yılında Milli Merkez’in kuruluşunun düşündürdüklerini paylaşmak yerinde olacaktır. AKP’nin ülke kaderine tasallutunun sonuçları her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Türk toplumunun sürüklendiği ölümcül olumsuzlukların, çağdışılığın kendi antitezi olan çağdaşlığı yaşama ve yaşatma tutkusunu güçlü bir şekilde yaratması diyalektik devinim doğal sonucudur. Bu bağlamda yurttaşların ülkenin dört bir yanında Kuvayı Milliye ruhu ve dayanışması ile öbek öbek toplandıktan sonra, 23 Nisan’da “Milli Merkez” etrafında güçlü bir umut ışığı olarak sesinin yurt sathında yankılanmasını yürekten selamlıyoruz. Kuvvacıların önlerinde duran görevin zorluğunu Bertold Brecht’in bir sözü ile anımsatalım: “Hiçbir ilerleyiş akla, mantığa geri dönüş kadar zor değildir.”
Zor olanı başarmanın yolu
Zor olanı başarmanın yolu, zorluğun nedenlerinin bilincinde olarak ayrışmaya yol açmadan toplumu somut hedefler etrafında birleştirmekten geçer. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının ertesi günü, 24 Nisan 1920 tarihinde yapılan gizli oturumda Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşımızın hedefini şu sözlerle ifade etmiştir: “GERÇEKTE BÜTÜN AMACIMIZ ; BU MİLLİ SINIRLAR İÇİNDEKİ MİLLETİMİZİN HUZURUNU, REFAHINI VE BU MİLLİ SINIRLAR İLE BELİRLENMİŞ VATANIMIZIN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAKTAN İBARETTİR.” Bugün Milli Merkez’in hedeflerinin toplumu birleştirici, gerçekçi dayanakları bulunmaktadır. Ülkemizin birlik ve bütünlüğünün, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin korunması, laik demokratik düzenin aşındırılan yapı taşlarının restorasyonu ve eksikliklerinin çağdaş bir anlayışla giderilmesi birinci öncelikli görevdir.
Ortak hedefte eylem birliği
Bu hedef elbette AKP iktidarından kurtulmadan gerçekleşemez. Buna paralel olarak ülkemizde gerçek demokrasinin kurulması için temel yasalarda (Partiler ve seçim yasaları, yargı reformu vb.) değişiklikler için asgari müştereklerin belirlenmesi siyasi açılımın sonuç vermesi için gereklidir. Bu aşamada bunların ötesinde hedefler belirlemek, zihin karışıklığına, tereddütlere ve gücün zayıflamasına yol açacağı kuşkusuzdur. Ülkemizde kitle partisi niteliğindeki solda, merkezde ve orta sağda yer alan siyasi partilerin belirlenen ortak paydada, tek çatı altında birleşmesinin olanaklı olmadığı bilinen bir gerçektir. Buna karşılık farklı siyasi görüşlere sahip yurttaşların ortak paydada eylem birliği içinde olabildikleri görülmüştür. Siyasi partilerin yaşadığımız kara günlerde kendi tabanlarının çağrıları doğrultusunda ses vermeleri kaçınılmazdır. Kuşkusuz bu eylem birliği içerisinde sivil toplum kuruluşları, sendikalar, üniversiteler Cumhuriyetin gerçek muhafızı gençler yerini alacaktır.
Kurtuluş Savaşı ile bağlantı
Türk ulusunun, Kurtuluş Savaşı’nın kahırlı günlerinde yaşanan acı gerçeklerini bugün yaşananlarla bağlantı kurarak hatırlaması, yarınları kazanmak uğruna atılacak adımlar için hem ilham, hem de güç kaynağı olacaktır. Kurtuluş Savaşı döneminde müstevliler safında kümeleşenlerin kimler olduğunun, bugün yaşananlarla benzerlikler kurularak dile getirilmesi zamanıdır. Dün yurdumuzun yok olma tehlikesine karşı halkımız Kurtuluş Savaşı ile kazanılan vatan toprakları ile birlikte bireylerin ümmet ve Sultan’ın tebaası olmaktan çıkarak özgürleşme yolu açılmıştır. İnsanımızın özgürleşmesi, ulus devleti olma bilincini kökleştirirken Atatürk Devrimleri ile ülkemizde aydınlanma dönemi başlamış, Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak dünyada saygın yerini almıştır. Bağımsız T.C. Devleti’nin yapı taşları laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olma nitelikleridir. Atatürk Milliyetçiliği bu nitelikleri özünde barındırır.
Bugün “Ahval ve şerait”
Bugün ülkemiz, Cumhuriyetimizin yapı taşlarının yerinden oynatıldığı, ayaklar altına alınmak istendiği, yaşam tarzının tehdit edildiği, ihanet ve aymazlığın kol gezdiği, her türlü vurgun ve soygunun yaşandığı bir ortama dönüşmüştür. Hazretin Kürt açılımı ile ciheti askeriye, adliye ve zaptiyeye ilişkin açılımlarının neredeyse eş zamanlı başlaması ve devam etmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin canına okumak ve kurulan düzeni ebedi kılmaya yöneliktir. İlk aşamada ülkemizde oynanan her türlü oyuna yandaş medya ile uygun iklim yaratarak, karşı duracaklara karşı gözdağı vermek için sivil/asker yurtseverlerin bir bölümü muhkem şekilde parmaklıklar ardına konması sağlanmıştır. Bunu başarmak için “ciheti adliye” ileri demokrasinin(!) gereği olarak zaptı rap altına alınmış, zaptiye özel teçhizatla donatılmıştır. Buna ilave olarak zaptiyeden özel olarak seçilmişlerin, Atlantik ötesinde bilgisayar ve örgüt şemaları üzerinde özel ihtisas sahibi olmaları, soruşturmalarda savcı ve hâkim görevi üstlenecek bilgi ve beceriye kavuşmaları sağlanmıştır.
İşler zıvanadan çıkmıştır
Bütün bunların ötesinde yaşamakta olduğumuz süreçte ülkenin birliğinin de bir taht uğruna Terörist başı ile sürdürülen pazarlıklarla, çatırdamakta olduğu, bölücülerin uluslararası platformlarda meşru zemin kazandığı açıkça görülüyor. Kısacası ülkemiz dardadır, işler zıvanadan çıkmıştır. Sağlıklı düşünme yetisini kaybedip ülkemizin kaderine hükmedenlere karşı ulusumuzun ayağa kalkarak kendi kaderine sahiplenmesi, gücünü göstererek iktidarın tehlikeli ve akıl dışı yönelimlerinden caydırılması zamanıdır. Neyse ki, ülkemizin birliği çatırdamaya başladığı bu dönemde, artık maskeler düşmüş, bam teline basılan halkımız kimin ne olduğunu öğrenmeye başlamıştır. Toplumumuzun çığ gibi büyüyen “Yetti gayrı” çığlığı ile Milli Merkez’e koşup gelen ‘Mustafa Kemal’in Askerler’inin aydınlık yolu açacağından kuşku duymuyorum. Yeter ki Milli Merkez’de açılan kutsal isyan bayrağını dalgalandıran ulusal heyecan farklı esintilerle dindirilmesin, çekiştirilmesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder