Hoca efendiyi uzun yıllardır takip eden biri olarak,
bedduasına çok şaşırdım. O, “zamanın Mevlana’sı, gönül eri, yüzyılın
entelektüeli, şefkat adamı”, ağzından köpükler saçarak beddualar ediyor. Önünde
bir güruh, gözyaşları içinde, âmin diye bağırıyorlar.
Neden?
Bu kadar öfkelenmesinin sebebi ne olabilir?
Dershaneler için mi? Ondan geri adım attılar zaten.
Yolsuzluk mu? Hadi canım sen de! Yeni mi öğreniyorlar?
Ne olabilir?
Bence nedeni açık. Hoca efendinin gözlerinde ihanete uğramış
birinin ifadesi vardı. Hem de çok ağır bir ihanet. Hatırlarsanız efendi,
bizimkinin kalemini kırmıştı ve “ne olur süpürmeyin” turları atmışlardı
bazıları. İşte o turları atanların başında cemaat vardı. Efendiye, bunlar için
kefil oldular, “biz onun sana ihanet etmesine izin vermeyiz” dediler. Efendinin
gözünde “Hoca” güvenilir biri olduğundan, verdikleri kefaleti kabul etti. Ama
sorumluluğu da cemaate verdi. “Bir yanlış olursa hesabını size sorarım” dedi.
Cemaat ta, o gün bu gündür kefil olduğu insanları denetliyordu. Attıkları her
adımı. Asayişin berkemal olduğunu rapor ediyorlardı. Herşey yolunda gibiydi…
Tabi takip eden sadece cemaat değildi!
Ancak bizim oğlan Ortadoğu olaylarında aşırı doza maruz
kaldı. Arap ülkelerinde açılan pankartlar ve ülkede aldığı oylar onu gaza
getirdi. “Neden olmasın ki?” dedi kendi kendine. Bir Selahaddin, bir Atatürk de
ben olabilirim, dedi.
Ancak şunu unuttu. Selahaddin veya Atatürk gibi kahramanlar,
varlıkları himmete raci olmayan adamlardı.
Herşeyden önemlisi, zeki ve işlerinin ehli adamlardı onlar.
Bizimki, “van minüt” dedi, bir ihtar aldı. İhtarı, gene hoca
yaptı.
Dünyaya kafa tuttu, “dünya beşten büyüktür” dedi, sopayı
gösterdiler.
Suriye, el-Kaide, Mısır, Rabia derken, Hoca, nicedir
uyarıyordu. Üslubuna aşina olanlar hemen anlar. “Doldurulan havuzlardan” falan
bahsediyordu. “Bir, yetmedi iki, yetmedi üç, havuz dolduruyorlar. Buna da kılıf
olacak maslahatlar buluyorlar” diyordu.
Bizimki tam gaz devam etti. Sonunda efendi kefil olduğu
adamların dosyasını cemaatin önüne koydu. “Bakın! İran ile neler yapıyor kefil
olduklarınız” dedi. “Gereğini yapın!”.
Dünyevi zevklerden nefsini alıkoyan din adamlarında, başka
başka takıntılar gelişir. Hıristiyanlık tarihi bu psikolojinin örnekleriyle
doludur. Hırs ve iktidar arzusu, normal insanlardan kat be kat fazla olur
ruhbanlarda. Körlerin aşırı hafızaları olması gibi, bir özellik köreldiğinde
diğerleri normalden fazla etkili oluyor. 12 Eylül döneminde Hoca efendi
arananlar listesine girmiş, bu olayı anlattığı onlarca vaazı var.
Dinlediğinizde, sanki en ağır işkenceleri çekmiş biri olduğunu zannedersiniz.
Dediğim gibi, sadece arananlar listesinde olmak bile, “Şahsına ya da Hizmet’e
şimdiye kadar yapılan ve dünya mezalim tarihine örnek olabilecek muameleler”
şeklinde algılamasına yetiyor. Böyle birine itaatsizlik etmek aforoz edilmeniz
için yeterlidir. Oysa bizim oğlanda hocalarına itaatsizlik etme hastalığı var.
Hoca, efendiye karşı rezil olmuştu. Bi dolu plan yapmıştı
oysa. Cemaat daha neler neler yapacaktı. Efendiyle olan hukuku, ülkedeki çeşme
başları… Hepsini altüst etti bizimki.
Takiyyeyi becerememiş, bir çuval inciri berbat etmiş ve
Hocayı, efendinin gözünden düşürmüştü. Bir zamanlar hocaya kefil olan FBI,
Amerika’da okullara baskınlar düzenlenmeye başladı.
Efendi için güven her şeydir. Güven sarsıldı.
“Bizim onlarla bir alakamız yok” demekti o beddua.
Şimdi, “ne olur bari bizi süpürmeyin demekti” o beddua.
Cemaatin yüz yıllık planını bozmuş oldular. Cemaat hem
efendinin gözünden, hem de %50’nin gözünden düştü. İşleri çok zor.
Bu toprakların asıl sahiplerini hafife almayın. Ne demişti
hani, asrın devleri ülkeyi işgal ettiğinde;
“Geldikleri gibi giderler”
Evet, bir bildiği varmış. Gene o haklı çıktı.
Efendi ve avanesi geldikleri gibi gidiyorlar.
Deme niçin bu böyle
Yerindedir o öyle
Var sonunu seyreyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Yerindedir o öyle
Var sonunu seyreyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder