Milli Eğitim Bakanlığı, yıllardır beklediğimiz bir kararla,
dershaneleri hükümsüz kılacak bir çalışma başlattı. Arkasına-önüne,
komplosuna-teorisine takılmadan, ülkenin geleceği adına hayırlı bir karar
olduğuna inanıyorum.
Alkışlıyoruz…
Ancak ülkemizde her millileşme çabasında olduğu gibi, bu
güzel niyeti de bir takım sabotajlara kurban etmemek gerek. Özellikle ilk ortak
sınavlar yaklaşırken, bu uygulamaya karşı olan kesimlerin boş durmayacakları
açık. Dershaneleri kapatma kararının yanlış olduğunu ispat girişimlerinin
olacağı, özellikle Sayın Bakanı ve bu projeye elverenleri kamuoyuna karşı rezil
etme operasyonları hazırlandığı konusunda duyumlar var. Aman dikkat! Tedbir
alınmalı. Soruların hazırlanmasından tutun, sınav esnası ve sonrası bir takım
provokatif projeler üzerinde çalışılmaya başlanmış anlaşılan.
Vahşi kapitalizmle boğuşan insanımızı, önemli bir kamburdan
kurtarmaya yönelik bu adımın, fiyasko ile sonuçlanmasına umarım müsaade
edilmez. Bizden söylemesi…
Beddualara, aleyhte kampanyalara, tehdit ve şantajlara karşı
derim ki, diren MEB!
Burada dershaneler ve cemaat ile ilgili deruni tartışmaya
girecek değilim. Ancak kimsenin görmediği, görmek istemediği bir iki hususu hak
namına söylemeyi vazife addediyorum.
Dershaneler, yıllardır orta ve alt gelir grubuna dâhil olan
insanımızın temel gider kalemi.
Anne ve babalar, çocuklarının geleceği adına, gece gündüz
çalışıp dershane taksiti ödüyorlar. Hele taşrada çocuk okutmak tam bir
trajedi. Sokağa inip, azıcık insanımızı
dinlerseniz, sırf dershane masrafları için ne fedakârlıklara göğüs gerildiğini,
ne bedeller ödendiğini anlarsınız. Tekrar ediyorum! Anadolu’da durum daha
vahimdir.
Dershanelerin kahir ekseriyeti, ya direk olarak veya
endirekt olarak cemaatin kontrolündedir. Adı cemaat dershanesi olarak
bilinenler dışında, sanki cemaatle bir ilgisi yokmuş gibi olanların sayısı kat
be kat daha fazladır. Girişte sizi gülen yüzleriyle karşılayan mini etekli
kızlara aldanmayın, alayı “abi”lere ait dershanelerden söz ediyorum.
Dershaneler, soru bankaları, kitaplar, testler… Tam anlamıyla bir tekelle karşı
karşıyayız.
Cemaat için dershaneler, olmazsa olmaz. Zira cemaatin,
sorgulamadan itaat eden insan kaynağını bu kurumlar sağlıyor. Anadolu’da her kasabaya
varıncaya kadar yayılmış bir ağ. İnsanlar mecburen çocuklarını bu dershanelere
gönderiyor. Çok çalışkanlar tam bursla
okutuluyor. Ancak dershanenin reklam yapmasını sağlayacak kadar kafası
çalışmayanlara indirim dahi yapılmıyor. Göstermelik -ki gene cemaat
referansıyla- birkaç yetim veya Kürt çocuğu saymazsan, fukaraya en fazla
indirim %20.
Sakın, cemaatin para için bu işi yaptığını sanmayın. Para,
işin en sonda gelen beklentisi. Öncelikle cemaate adam devşirme söz konusu.
(“Devşirme” dememin de bir sebebi var. Cemaat mensuplarının sadakatleri bayrağa
değil de ondan. Konuyu dağıtmayayım…).
Nasıl mı devşiriliyor evlatlarımız?
Daha önceden cemaatin rahle-i tedrisinden geçmiş, keskin bir
itaatle hizmete bağlı ağabeyler, kapitalist dershanecilerin kârlı görmedikleri
yerlere gidip bir dershane açıyorlar. Onlar için maliyet hiç mi hiç önemli
değil. Bina, himmet yoluyla gene cemaatten olan bir başka ağabeyden hibe
yoluyla veya kirasız bir şekilde temin ediliyor. Öğretmenler, yeni mezun
şakirtler olduğundan, hizmet aşkına, karın tokluğuna, 2 veya 10 yıl bi-bedel
çalışmak üzere “ömür himmeti” yapıyorlar. Kullanılacak materyaller ise, gene
cemaate bağlı yayınevlerinden temin ediliyor. Anlayacağınız maliyet minimumun
da altında. Ancak dershaneye kayıt ücretleri “ehli dünya” dershanelerle aynı,
yani bu durumda cemaat dershanesinin kâr oranı, normal bir dershaneciye göre
%10.000. Ardından fedakâr ve cefakâr şakirtler, başlıyorlar devlet okullarından
öğrenci toplamaya. Zaten çoğunlukla o bölgede başka herhangi bir dershane
olmadığından, insanlar çocuklarını kaydediyorlar tıpış tıpış. Mecburlar, çünkü
“dershanesiz sınav kazanmak mümkün değil” propagandası her daim yapılıyor.
Elbette her çocuğa aynı muamele yok. Özenle seçiliyorlar.
En zekiler; Bunlar ağabeyler tarafından “yangında ilk
kurtarılacak” materyaller olarak görülür ve özel olarak “kafalanırlar”.
Aileleri ikna edilir ve çocuklar devlet okullarından alınıp gene cemaatin
kolejlerine kaydedilirler. Böylelikle hem dershane, hem kolej, o çocuğun zaten
olası başarısıyla reklam yapar. Çocuğu asıl okutan devlet okulu ve öğretmenleri
ise havasını alır. Hani sınav sonraları ekranlarda gördüğümüz, özel eğitim
kurumları odaları başkanlarının çıkıp,” canım, devlet okulları dökülüyor, başarı
oranları yok denecek kadar az “ açıklamaları vardır ya, işte bu durumun sebebi,
devlet okullarındaki başarılı çocukların, son sene kafalanıp özel okullara
kaçırılmasıdır. Abbas Güçlü dâhil kimse şunu önermez; “Özel okullar sadece,
bir’den son sınıfa kadar okuttuğu öğrencilerin başarı grafiğini kamuoyuyla
paylaşsın”. Yani futbolcu transfer eder gibi devlet okullarını tırtıklayan
ağabeyler, devlet okullarından çaldıkları öğrencileri hariç tutarak başarı
endekslerini açıklasınlar. O zaman görelim bakalım kim dökülüyor.
Çok basit bir genelge ile bakanlık ta bunu yapabilir. “Özel
okullar, transfer ettikleri ve derece alan çocukların, kaç yıl, hangi okulda
okuduğunu da açıklasın” diye bir genelge, maskeyi düşürmeye yeter.
Bu çalışkan ve fakat yoksul çocuklar, daha sonraki yıllarda
cemaatin adamı olur.
Ailesine bile sormaz nerede, hangi okulu yazacağını. Her şeyine
ağabeyler karar verir.
İyi okullarda okur ama hiç düşünemez. Zira onun adına
Allahtan yetki alan ağabeyleri düşünmektedirler. Ne iş yapacağına, kimle
evleneceğine, hangi partiye oy vereceğine… Yeri ve zamanı gelince her birine
gerekli talimatlar ve görevler verilir.
Ailesine, mahallesine, ülkesine yabancılaşır. Kendi
evladımız bize yabancılaşır.
Sadakati bu topraklara ve al bayrağa olması gerekirken,
ağabeylerine sunulur.
Orta derecedekiler; Cemaat bunlarla da ilgilenir. Sempatizan
olurlar. Aileleri bayramda kurban, ramazanda himmet verirler. Çocuk ömür boyu
sadece aynı gazeteyi okuyup, aynı kişiye hürmet eder. Nede olsa ileride o da
bir esnaf ağabey olacaktır ama kendi “kast”ında.
Kast demişken, cemaatte asla Muhammedi bir eşitlik yoktur.
Yani köle ile efendi aynı safta namaza durmaz. Her sosyo-ekonomik sınıf, kendi
seviyesindekilerle yer, içer ve teşrik-i mesaide bulunur. Mesela bu gün,
üniversitelerin birçoğuna cemaatten olmayan biri, bırakın öğretim görevlisi
olarak girmeyi, hademe olarak bile giremez. Bu üniversitede bir yard.doç.
iseniz, sadece yard.doç.’lerle beraber haftalık sohbetlere katıla bilirsiniz,
prof.’lerin sohbet günü ve sohbetçisi farklı, asistanlarınki farklıdır.
İşadamı değilseniz, ensesi kalınlarla aynı halıya secde dahi
edemezsiniz.
Çalışkan olmayanlar; bunlarda ikiye ayrılır,
A) Zenginse, o çocuk potansiyel bağışçıdır. Şehrindeki ışık
evlere, Tanzanya’daki okula, Arakan’daki yetimlere sürekli para verir. Haftalık
sohbetlere babası ile davet edilir. 20 gazete, 50 dergi abonesi olur.
Ağabeylerle halı saha maçlarına katılır. Aile, çocuk serseri olmasın diye
ağabeylerin her dediğine amenna der.
B) Fakirse, tek seçeneği asgari ücretin yarı parasına gazete
dağıtmak veya dershane, yurt veya kolejde hademelik, bekçilik, aşçılık falan
yapmaktır. Bu konularda da merakı yoksa “başka cemaatlerin ilgilenmesi için”
sokağa salınır.
Çok çalışkan veya zengin veya ucuz işçi olamayan hiçbir çocuk
ile asla ilgilenilmez...
Onlara burs verilmez…
Sohbetlere çağrılmaz…
Ağabeyler temas kurmaz…
Onlar sokağın insafına, tinere, yoksulluğa ve günaha terk
edilmiş çocuklardır.
Müslümanlardan, “yoksulun hakkı” olan parayı toplayan bu
adamlar, “efendim, herkesle de biz mi ilgileneceğiz, biraz da diğer cemaatler
ilgilensinler” derler. O çocukların hakkı olan paralarla efendinin cebini ve
midesini doldururlar.
Sözün özü, dershaneleri kapatmak, cemaatin ve dolayısıyla
efendinin sağ kolunu kesmekle eş değerdir. Umarım bakanlık bunu başarır. Süreç
bir tren kazasıyla ilga olmaz.
Mevla’m görelim neyler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder