Gaius Julius 3. Roma İmparatorudur ve 37-41 yılları arasında görev yapmıştır. Aşırı savurganlığı, tuhaflığı, acımasızlığı ve Caligula takma adı ile tanınır. 41 yılında onun yaşam biçimine tahammül edemeyen muhafızları tarafından öldürülmüştür.
Siyasetin tuhaf adamı caligula
Gaius Julius, nam-ı diğer Caligula şöhretin ve gücün insanı siyasal yaşamında nasıl bozduğunun tipik bir örneğidir. Kendini yaşayan tanrı olarak ilan etmişti. Atı İncitatus’a tapardı. Atı için, içinde mermer bir ahır, altından bir yemlik olan özel bir ev yaptırmıştı. Atının boynuna mücevherlerle süslü bir gerdanlık takardı. Atını Senato’ya konsül yapma sözü vermişti ve bunu tüm ülkeye duyurarak gerçekleştirmişti.
İhtirasını frenlemesini bilmeyen, “muktedirim, her istediğimi yaparım” sanısına kapılan ve yaptıklarından asla nedamet duymayan Caligula bu tutkusunun bedelini çok ağır ödemişti.
Caligula’nın benzerleri
41 yılında yaşanan bu gerçek sadece Roma İmparatorluğu’na özgü değildi. Yıllar sonra aynı hastalığa yakalanan Hitler muktedir olmanın frenlenemeyen çılgınlığı ile 50 milyon insanın ölümüne neden olmuştu. Nesiller boyu lânetlendi. Bunun örneğini Türkiye’de yaşamıştı. 1950 seçimlerinde iktidar olan Demokrat Parti’nin başkanı Adnan Menderes sahip olduğu iktidarın sarhoşu olmuştu. Yalakaları onu göklere çıkardıkça o bu iktidarın yıllarca süreceği sanısına kapılmış ve kendisinde aşılmaz güçlerin bulunduğu vehmine teslim etmişdi. “Orduyu yedek subaylarla idare ederim” diye Türkiye’nin bağımsızlığını Atatürk ile gerçekleştirmiş ordumuza hakaret etmekte bir sakınca görmemişti. Üniversite hocalarının kendisinin anti-demokratik tavırları nedeni ile hocalara gözdağı vermek için, “üniversitenin çanına ot tıkayacağız” diyebilmişti. Kendini o kadar güçlü hissediyordu ki “ odunu aday göstersem seçtiririm” diyebiliyordu. Demokrat Parti Grubu sesini yükselttiğinde onların sırtını sıvazlamak için,” siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyerek yıllar sonrasının muktedirlerine ilham vermekte bir sakınca görmemişti.
Ya günümüzün siyaseti?
Doğunun siyaset anlayışı tapılacak muktedirler yaratmakta çok ustadır. Tabanı delik ayakkabı ile gelenlerin Karun’laşmasını alkışlar, Tanrıyı gökyüzünden yeryüzüne indirmeye bayılır. Kendi yaşamını karartanı kahraman yapar. Yarattığı kahraman ne kadar zalim olsa ona tapmak için zerre kadar tereddüt etmez.
Kişilikleri gelecek nesillere hiçbir olumlu örnek olamayacak bu insanları doğu siyaseti neden yaratır? Neden doğunun insanları demokratik hakları yerine bir tek adamın tanrılaşmasını ister? Neden doğu insanı kendisinin insanca yaşamını bir diktatörün ayakları altına halı gibi sermekte sakınca görmez?
Günümüz Türkiye’sine gelirsek; halkın çoğunluğunun yaşamından mutlu olmadığını sanıyoruz. Böylesine karanlık bir ortamdan toplumu aydınlığa çıkarabilmek için sadece işçi sınıfının gücünün bile yeterli olacağını düşünüyoruz. Aktif çalışanların ve pasif sigortalıların Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında ki sayısının 34 milyon olduğunu ve son seçimde AKP’nin sadece 10 milyon oyla iktidar olduğunu düşünürsek ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Bu 34 milyonun önüne düşecek, onları aydınlatacak önderler çıksa bu karanlık çoktan aydınlığa teslim olurdu. Bu toplum, 34 milyonluk ham gücü bir kuyumcu özeni ile işleyecek ustalar bekliyor. Bu yapılmadıkca güçlerinin sonsuza kadar süreceğini sanan muktedirler bu topluma Stocholm Sendromu yaşatmaya devam edeceklerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder