Din adamlarının ateistlere karşı aciz kaldıkları konuların
başında gelir kader…
Allahın yaşanan her şeyi önceden takdir etmesi veya yazması
veya bilmesi…
Bir de “mutlak iyi” ön kabulü olunca, Tanrı bunca kötülüğü
neden yazmış veya biliyorsa neden müdahale etmiyor, sorusu kaçınılmaz oluyor?
Ciltlerce kitapta bulamazsınız tatmin edici cevabını…
Soma’da insanlar yok yere can verince yeniden gündeme geldi
bitimsiz Kader konusu. Tepir sakallı amcalar, siyasiler, eğilip-bükülme
becerileri sayesinde popoları koltuk görmüş bürokratlar, Allah’ın takdirine
boyun eğmemizi salık verdiler. Ecel dediler, mukadderat dediler, kader dediler…
Hep dediğim üzere dinlerin finansörleri her daim egemenler
olmuşlardır. Zira bu dünyadaki her türlü adaletsizliği, öte dünyaya havale eden
bir inanç sistemini, niçin kucaklamasın ki egemen sınıflar?
Din adamları çelişkileriyle yaşarlar ve çelişkilerine de
iman etmemizi beklerler.
Bir adamı öldürdünüz. Katil misiniz? Eğer adamın ölümü
ezelde yazılmışsa ve benim elimle öldürüleceği Tanrı tarafından takdir
edilmişse, ben neden katil oluyorum? Ben sadece Allahın yazdığı kaderi
uygulayan bir robotsam, suç nerde? Neden sonsuz bir azapla cezalandırıyor
kutsal metinler beni? Yok, eğer bu cinayeti Allah değil de ben tasarladıysam ve
adamı öldürdüysem, yani katilsem, her şeye gücü yetenTanrı, bu durumu sadece
izledi mi?
Soma da ölenler veya Cem evi önünde güpegündüz yediği
mermiyle yıkılan talihsiz insan, ecelleri geldiği için öldülerse, sorumlu
aramak yanlış olur. Zira o yüzlerce insan zaten bir şekilde öleceklerdi. İhmali
olanların da bir suçu olamaz bu durumda. Onlar, Allahın o insanların canını
alması için bir araçtan başka bir şey değiller.
Bu mudur?
Kaderi, din madrabazlarının anladığı şekilde anlarsak,
hiçbir katil mesul olamaz, hiçbir zalim sorumlu tutulamaz, hiçbir adaletsizlik
için hesap sorma yoluna gidilemez. Sadece boyun eğilir ve aydınlığa ulaşamamış
her toplum zaten boyun eğmektedir. Din adamları, zalim egemenleri kayırma
adına, Allah’ı zan altında bırakırlar hiç çekinmeden.
“İnsanların çoğu ecelleri gelmeden ölürler” der, imam-ı
azamın hocası, ehlibeyt imamlarından Cafer-i Sadık.
Ne demektir bu? Ne anlamalıyız?
Ecel dediğimiz şey, insan denen organizmanın, tabiri caizse,
ekonomik ömrüdür. Allah’ın insanlar için bir ömür takdiri vardır. Ve bir
başkası sana tahsis edilen hayatı elinden aldığında, senin yaşaman gereken
hayatı elinden aldığı için, ebedi azaba duçar kalır. İnsanların organları doğru
beslenme ve yaşam koşulları altında 100 – 150 yıl çalışacak şekilde
tasarlanmış. Demek ki, insan denen varlığın ömrü yaklaşık bir asır. Zamana,
şartlara ve kullanma koşullarına göre artıp, eksilebilme de söz konusu. Yani insan
gerek kendisi, gerek başkaları eliyle bu yaşamı kısaltır veya uzatır.
Yeryüzündeki kölelik düzeni, insanı kötü şartlarda yaşama
zorunda bırakır ve insan organizması bir asır yaşaması gerekirken 50 yılda
iflas eder. Bu durumda insan, eceli gelmeden ölmüş olur. Veya genç bir çocuğu
cennet vaadiyle savaşa gönderir ve bir tiranın hırsları uğruna ölmesine sebep
olursunuz. O genç de eceli gelmeden ölmüştür. Veya Allahsız kapitalizmin doymak
bilmeyen kazanma arzusunu tatmin için yerin dibine girersiniz. Orada insanlık
dışı şartlarda, Tanrının size verdiği bir asır yetecek organları çürütürsünüz
ekmek için ve eceliniz gelmeden ölmüş/öldürülmüş olursunuz. Ve bir gün o yerin
dibindeyken, yer gök bir olur, gencecik yaşlarınızda ölürsünüz. Eceliniz
gelmeden. Veya bir Cem Evi önünde yersiz hadiselere sıkılan kurşunlara şaşarak
bakarken kafanıza kurşun girer.
Gene eceliniz gelmeden ölürsünüz. Bu yüzdendir ki, bir
insanın ölümüne sebep olan tüm kâinatı öldürmüş olur.
Evrenin kendisine sunduğu yaşam hakkını elinden aldığınız
için, doğanın dengesine müdahale ettiğiniz için, Allah’ın takdirine karşı
koyduğunuz için affedilmezsiniz…
Allaha savaş açmış bir sistem olan kapitalizmin ecel, ömür
gibi bir derdi olmadığından ve onlar zalimliklerini gizlemediklerinden, onlara
bir diyeceğim yok. Allahsız kapitalistler, kendileriyle savaşılması gereken
evren kıyıcılarıdır.
Ya Allah pazarlayıcılarına ne demeli. Zulüm ile insanların
bahşedilmiş hayatlarını çalanlara fetva yağdıranlara ne demeli? İmam Cafer’in
deyimiyle, her gün ecelleri gelmeden ölen insanlara, “bakın bu zalimler
hayatlarınızı çalıyorlar” diyeceklerine, “Allahın takdirine rıza göstermek her
mümin için fazilettir” demek suretiyle, Allaha savaş açmalarına ne demeli?
Evet, bu tavır, yani eceli gelmeden öldürülen insanların,
mukadderat gereği öldüklerini savunmak Allaha, kurduğu sisteme, Sünnetullah’a
savaş ilanıdır. Zalim Kast düzeninin, Tanrı eliyle oluşturulduğuna iman etmemiz
gerektiğini ilandan başka bir şey değildir.
İnsanlar ecelleri gelmeden ölürler… Afrika’da ortalama 40
yıl olan insan hayatı, İskandinav ülkelerinde 80-90 yıl ise, burada haykırarak
sorarız, tepir sakallarına tükürdüğümüz domuzlara… Allah torpil mi geçiyor bazı
insanlara diye veya Allahın ne garezi var bahtı gibi derisi kara insanlara?
Mukadderata bu kadar teslim oldu iseniz, ey zalim
dalkavukları!
Hoca efendilerinizin, şeyh efendilerinizin başından eksik
etmediğini sağlık ordularını dağıtın. Hastalandığınızda şunu deyin, gidip kâfir
doktorlardan medet umacağınıza, “biz Allaha teslim olduk, kaderimizde ölüm
varsa razıyız, yok eğer ecelimiz gelmediyse zaten bizi hiçbir hastalık
öldüremez”.
Sizler ve sizlerin iman ettiğiniz efendileriniz, bir domuz
gibi sürekli ve her şeyi yediğiniz için hasta olursunuz. Din adamlarının
hastalıklarına bakın! Hepsinin ortak özelliği aşırı beslenme ve aşırı
hareketsizlik sonucu nüksetmiş marazlardır. Ardından inanmadığınız ahrete
gitmemek için, ahret necatı vaadiyle garibanlardan sömürdüğünüz paralarla,
cehennemlik dediğiniz adamlara tedavi olmak için, küfür memleketlerine
koşarsınız. Ne kadar da mütebessim olur o sürekli ağlayan suratınız, gâvur
doktorlar karşısında. Ardından zavallı çağdaş köleler, efendilerinin daha fazla
kazanma arzusuyla üç kuruş için ciğerlerini verdikleri madenlerde can verirken,
utanmadan ve sıkılmadan ve yerin dibine geçmeden, o salyanızla sararmış ve
cetvelle ölçülerek tıraşlanmış bıyıklarınızın altındaki necaseti kusarlarsınız
yetim çocuklara ve dul kadınlara… “Kadere rıza gösterin, Allahın takdirine
boyun eğin, ecelleri gelmişti onların” dersiniz…
Yas vardı yazamadım… Acı vardı deşmeyeyim dedim… Bekledim…
Belki tövbe edersiniz diye…
İnsanların hayatlarını çalıyorsunuz, kirletiyorsunuz,
mahvediyorsunuz. Bari onları yalanlarınızla aldatmayın. Siz ki, Allaha
inanmazsınız, siz ki Allah’ı üç kuruş için inkâr edersiniz, siz ki dini
kisveleriniz olmasa beş para etmezsiniz…
Bari gözü yaşlı yetimleri rahat bırakın… Bırakın her türlü
zulmünüzle kirlenmiş hayatları, Allahın nefesiyle umut bulsun… Bize bu
zulümleri yapanlar, bizleri kuru ekmek parasına ölesiye çalıştıranlar, ölümün
fıtrat sayıldığı işlere mahkûm edenler, zalimlerin ta kendileridirler diye
bilsinler. Bu hayatı bize reva gören Allah değil, bu zalimlerdir, diye
bilsinler…
Yeryüzündeki her türlü adaletsizliği, öte dünyaya havale
eden bir inanç sistemini neden kucaklamasın ki egemen sınıflar…
Kucaklaşın zalim efendilerinizle…
Perçemlerinizden sürükleneceğiniz sona az kaldı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder