Genel Başkan R.T.Erdoğan, AKP’nin “Ortak Akıl”la kurulduğunu, “Ortak
Akıl”la yönetildiğini iddia ettiği için iddiayı tersine
çevirdim. “Ortak Akıl” olmaz ama akılsızlık bulaşıdır ve paylaşılır.
22
Kasım 2018 tarihli Sözcü gazetesinde AKP tarikatı mensuplarının göz kamaştırıcı
maceraları var:
AKP’nin İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı’nın, sosyal medyadan müjdelediğine
göre
AKP’liler Almanya’ya gidip bu memleketin eyalet sistemini incelemişler.
Gazetenin Ali Ekber
Ertürk imzalı haberi aynen şöyle:
“Parlamentolararası
Birlik Türk Grubu Başkanı AKP İstanbul Milletvekili RavzaKavakçı başkanlığındaki
AKP heyeti, Almanya temaslarında ‘federal yapı’yıinceledi. Federal Konseyi ziyaret eden Ravza Kavakçı, bu
teması ‘Federal sistem hakkında bilgi alışverişinde
bulunduk’ diyerek sosyal
medya hesabından paylaştı. Federasyonla yönetilen Almanya’da, 16 ayrı eyalet bulunuyor.
Ravza Kavakçı, Twitter hesabında Almanya ziyaretini, ‘AK Parti Genel Merkez heyetimizle gerçekleştirdiğimiz (‘yaptığımız’
demeye getiriyor) Almanya temasları kapsamında Alman Federal Konseyi
Bundesrat’ı ziyaret ettik ve ayrıca federal sistem hakkında bilgi alışverişinde
bulunduk’ ifadeleriyle
paylaştı. Heyette yer alan AKP Genel Merkez İnsan Hakları Başkan Yardımcısı Yasemin Atasever de ‘AK Parti Genel Merkezi Heyeti
olarak Alman Parlamentosunu ve Federal Konseyi ziyaret ettik’ diye paylaşımda bulundu. AKP MKYK yedek üyesi Esme Özbağ da
‘Milletvekilimiz ve Parlamentolararası Birlik Başkanımız ile Alman
Parlamentosu, Federal Konseyi ve Berlin Büyükelçiliğimize ziyaretler
gerçekleştirdik’ diye yazdı.”
AKP’li “bayanlar” Almanya’ya gidip “federal” devlet yapısı hakkında bilgi almışlar. Hemen uyaralım: Türkiye gibi
üniter bir devletin, barışçı yollarla, federe devletlere bölünmesinin bir
örneği yoktur. Tarihte görülen şudur: Bağımsız üniter devletler kendi
iradeleriyle birleşip bir federal devlet kurarlar. Ya da biri çıkıp zorla bir
federal devlet kurar. Bunu öğrenmek için Almanya’ya zahmet edip gitmenin gereği
yok. ABD, Almanya, İtalya ve İspanya tarihlerini kitaptan okumak yeter.
Milletin parasını çarçur etmesinler. Bir başka açıdan: Osmanlı Beyliği, 21
Anadolu beyliğini (devletini) yıkıp Osmanlı Devleti’ni (Anadolu Birliği’ni)
kurmasaydı durum başka olurdu.
Durup dururken, “federal
yapı”yı incelemek gereksinimini neden duydular? Bu geziden
AKP Genel Başkanı’nın haberi var mı?
Televizyonda
birkaç kez bir film gördüm. Hepsini de ilgi ve dikkatle izledim. Film Hawaii’de
geçiyor. Film kahramanı kız bir kazada hafızasını yitirmiş. Aradan birkaç yıl
geçmesine karşın kazadan önceki gününde yaşadığını sanıyor. Yeni olayları, yeni
tanıştığı insanları hatırlamıyor. Bir oğlana âşık oluyor ama ertesi gün bunu da
hatırlamıyor. Çare olarak bir kısa film yapıyorlar. Yeni günde bir önceki günü
hatırlatmak için. Evleniyor, çocuk sahibi oluyor ama hep kaza öncesi günde
yaşamayı sürdürüyor.
AKP’ye
gelince: Her şeyi cin gibi hatırlıyor ama halka Hawaii’li kız muamelesi
yapıyor. Fakat filmdekinin tam tersini yapıyor. Gerçeği, yaşanan günü
hatırlatacak ne varsa yok ediyor. Millet yoksulluktan, yoksunluktan kırılırken,
o, 1940’larda camilerin depo ve ahır olarak kullanıldığı iddia ediyor.
2002’deki devlet borcunu on misline çıkardığı halde, CHP’nin IMF borcundan söz
ediyor.
Başyüce,
hâlâ 1993 İSKİ Skandalı’nı, grev dolayısıyla yığılan 25 yıl öncesinin çöplerini
hatırlatıyor ama çöken ekonomiyi, satılan milli varlıkları, pul olan parayı,
yasaklanan grevleri, yapılmamış işler için harcanan paraları unutuyor.
Akılsızlığa ortak olanları uyarmak için Hürriyet ve Aydınlık’ta onlarca
yazı yazdım. Bu yazıların bir bölümü Türkiye’nin Sırat Köprüsü Açılım Masalı (Tekin
Yayınları, 2015) adlı kitabımda yayımlandı. Ayrılıkçı, federasyoncu ütopyaların
hiçbiri Türkiye demokrasisine, Cumhuriyetin Kürt kökenli vatandaşlarına ve
kimseye bir yarar sağlamadı. Aksine kalıcı bir kaosa yol açtı. Bu yazılardan
birini ilgi ve bilginize sunuyorum:
“Daha
önce de yazmıştım, hiçbir ülke bir başka ülkeye örnek olamaz. Her ülkenin
kimliği, kişiliği kendi yapısal hamurundan çıkar.
Türkiye’nin
Müslüman ülkelere örnek gösterilmesine karşı çıktığım gibi, İspanya ve benzeri
ülkelerin Türkiye’ye örnek gösterilmesini de eleştiririm. Çünkü her ülke kendi
özel maddi koşullarının ürünüdür. Almanya federal bir yönetimle yönetilebilir,
çünkü Alman birliği sağlanmadan önce aynı coğrafya prenslikler tarafından
yönetiliyordu. Birlik sağlandıktan sonra bölgesel özellikler devam etti.
Örneğin, Turgut Özal’ın yaptığı gibi, ABD’nin yönetim tarzı olan eyalet (devlet) sistemini
de Türkiye’ye örnek gösterip tavsiye etmek mümkün değil. Çünkü, Türkiye hiçbir
zaman eyalet-devletler birliği olarak yönetilmedi. Bu nedenle Türkiye’yi
eyaletlere, özerk yerel yönetimlere bölerek yönetmek ülkenin yararına olamaz.
Merkezî yönetimin yetkilerini azaltıp etkin bir yönetim kurmak için, içeriği
belli olmayan Yerinden Yönetim, Yerel Yönetim, Özerk Yönetim gibi ütopyalar
üretmek, yolsuzluk ve rüşvet ocağı ayrılıkçı derebeylikler yaratmaktan başka
hiçbir işe yaramaz.
İspanya
ile Türkiye arasında hiçbir benzerlik yok mu? Kuşkusuz var. İkisi de büyük bir
imparatorluğun bugünkü artıkları.
15-18. yüzyıllarda, Brezilya hariç bütün Güney Amerika, Meksika ve Orta
Amerika, Kuzey Amerika’da Kaliforniya ve Teksas, Florida; Küba, Porto Riko;
Afrika’da Ekvator Ginesi, Fas; İberik Yarımadası’nda Portekiz ve daha nice
ufak-tefek toprak İspanya İmparatorluğu’nu oluşturmaktaydı. “Altın Çağ”da İspanya bir dünya
imparatorluğu idi. 1575’ten itibaren bu imparatorluk duraklamaya, Veraset
Savaşı’yla (1701- 1713) gerilemeye başladı. 1898’deki İspanya- Amerika Savaşı
sırasında bölgedeki son sömürgelerini de (Küba, Porto Riko ve Filipinler)
kaybetti.
Osmanlı
İmparatorluğu da büyük rakibi İspanya İmparatorluğu gibi Avrupa’daki
topraklarını aynı dönemde ve dönemin uzantılarında (1919, Paris Konferansı)
kaybetti.
İspanya 1939’da başlayan faşist Franco dönemine kadar rahat yüzü
görmedi. 1975’e kadar bir faşist diktatörlüğün sıkıyönetimi altında biraz
kalkındı ama inim inim inledi. 20 Kasım 1975’te Franco’nun ölümü ve 27 Kasım
1975’te Juan Carlos’un taç giymesiyle demokratik çağ başladı ve İspanya 1982’de NATO’ya,
1986 yılında Avrupa Birliği’ne girdi.
İspanya,
topraklarından gelip geçen veya yerleşen halklardan (İberler, Keltler,
Fenikeliler, Yunanlar, Kartacalılar, Romalılar, Vandallar, Süevler, Vizigotlar,
Araplar, Berberîler, Franklar) bir şeyler almış ve korumuştur. İspanya üç
kültür ve inancın (Hıristiyan, Musevi, Müslüman) yüzyıllar boyunca bireşim
potası olmuş, bu sayede göz kamaştırıcı bir uygarlık yaratmıştır (...)
Mümkün olsaydı, Türkiye de demokratik ve çok partili rejime 1950’de
değil de İspanya gibi 1975’te geçebilseydi çok daha iyi olurdu. İspanyol
dilinin “emperial” gücünü koruyup yayması da inceleme konusu olabilir. Ama,
İspanya’nın bir tarihsel özelliğini (bölünmüşlüğünü) demokrasinin yansıması
olarak görmek Türkiye’yi çok zor durumda bırakır.”
(1) Hürriyet Pazar, 7 Temmuz 2002; Türkiye’in
Sırat Köprüsü Açılım Masalı. S. 28
Kürt
milliyetçileri Paris Konferansı’ndan (1919) bu yana bağımsız devlet ister.
Bunun gerçekleşmesinin güçlüğünü görenler Federasyon ya da Özerklik’e razı
olur. Kimilerinin öyle, kimilerinin böyle düşünmeleri elbette haklarıdır. Ama
AKP yetkililerinin taa Federal Almanya’ya gidip inceleme yapmaları, ortak
akılsızlık illetine yakalanmış olmanın en belirgin kanıtı sayılabilir.
Bu konuda yazdıklarımın bir bölümü Hürriyet’te (2000-2009), bir bölümü
Aydınlık’ta (2012-2013) yayımlandı ve bu yazılar Türkiye’in Sırat Köprüsü Açılım Masalı (Tekin Yayınları, 2015) adlı kitabımda yer aldı. Alçakgönüllü olmaya
hiç gerek yok: Konuyla ilgilenenler, bu kitabı okuyup incelemezlerse eksikli
kalırlar.
Bu işin lâmı cimi yok! (1)
Gerçekleri
ve doğruları özgürce yazdığım için, İslam düşmanıyım, Ermeni düşmanıyım, AKP düşmanıyım, Kürt düşmanıyım(!)... Bugün Kürtçülük düşmanlığı günüm, izninizle
biraz düşmanlık yapacağım! Artık Kürtçülerin işine karışmayayım diyorum ama
olmuyor. Öylesine zırvalıklar söylüyorlar ve yapıyorlar ki istemesem de, bıkmış
olsam da söz almak zorunda kalıyorum.
Nerede demokrasi yoksa orada elit (seçkin) düşmanlığı vardır. Seçkin
(elit) yüksek nitelikli demektir. “Mümtaz sima” demektir. Öyle torpille, halkın
oyu ile seçkin olunmaz. Seçkin olmak için tahsil ve terbiye, bilgi ve görgü,
ahlak ve etik, uzgörüşlülük ve daha nice erdem gerekir. Bir seçkin ol(a)mama
örneği mi istiyorsunuz, alın size Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir. Bay
Baydemir bir Alman parlamentere “Bildiğim kadarıylaAlmanya’nın 16 eyaleti var. Eyaletlerin var olması
Almanya’yı böldü mü?” diye sormuş ve bu vesile ile
bir kez daha özerklik çağrısı yapmış! (Vatan, 20.08.10)
İki
gözüm kör olsun ki özerklik çağrılarına karşı değilim. Federasyona da karşı
değilim, ayrı devlete de! Ama desteklemem! Ben bilgisizliğe, özensizliğe, halkı
yanıltmaya karşıyım!
Bay
Baydemir’in lafına bakılırsa Almanya, Türkiye gibi bir üniter devletmiş, biri
eline bıçak alıp karpuz gibi 16’ya bölmüş, Bay Baydemir bildiği kadarıyla
böyleymiş.
Siyasal seçkin “bildiği
kadar”ıyla bilmez, “bilmesi gereken”i bilir.
Bay Baydemir lisede, tarih dersinde “Alman Birliği”, “İtalyan Birliği” gibi
konuları okumadı mı?
Alman Birliği 1871’de Prusya’nın öncülüğünde Bismark önderliğine
kuruldu. Prusya daha önce, Alman Birliği’ne hazırlık olmak üzere, Alman şehir
devletlerinin katılımıyla gümrük birliği kurmuştu. Prusya’nın 1871’de Fransa’ya
karşı kazandığı Sedan zaferi Alman Birliği’ni tamamladı. Bay Baydemir’in
sandığının tersine, Alman şehir devletleri birleşerek federasyon kurdular.
Ayrılarak değil!
Kimse İtalya’yı örnek vermiyor ama İtalya da özerk bölgelerden
oluşmuştur. Roma İmparatorluğu’nun çökmesinden sonra birçok devlet kuruldu:
Venedik, Ceneviz ve Floransa cumhuriyetleri, Papalık devleti, Napoli ve
Sardunya-Piemonte Krallığı, Lombardiya Birliği. Bu başıbozukluk İtalya’nın
Fransa ve Avusturya tarafından işgaline yol açtı. Birlik düşüncesi 1848’de
doğdu ve Savoia hanedanının önderliğinde kuruldu (1870-1886). Guiseppe Mazzini, Guiseppe Garibaldi ve Kont Cavour İtalyan Birliği’nin kurucularıdır.
İspanya
özerk bölgeleri de taa Roma İmparatorluğu’ndan bu yana vardır. Katalunya yeni
icat olmadı. Roma İmparatorluğu zamanında unvanı olan bir eyalet devlet
idi.
Selahattin Demirtaş ve Osman Baydemir
öncülüğünde Kürtçüler elbette özerklik isteyebilirler. Haklarıdır. Ama sakın
İspanya’yı, Almanya’yı, İtalya’yı örnek göstermesinler. Bu ülkede lise tarih
bilgilerini hâlâ hatırlayanlar var.
(1) Hürriyet gazetesi, 25 Ağustos 2010
Efesli filozof Herakleitos yaklaşık 2500 yıl önce “Aynı nehirlere girenlerinüzerinden, farklı sular akar” demiş. Aynı
derede her gün çimebilirsiniz ama içine girdiğiniz su bir önceki günün suyu
değildir. “Köprünün
altından çok sular aktı” anlamında. Herakleitos bu
sözü, değişimin ve akışın sürekliliğini anlatmak için söylemiş. Elbette “Değişiklikten başka hiçbir şey devamlı değildir.”
Eski çamlar bardak oldu ama kimi siyasetçi çam ağacının su tasına
dönüştüğünden habersiz sanki. Mezopotamya Haber Ajansı’nın haberine göre (30
Ekim 2018); siyasetçiler ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin çağrısı üzerine
Diyarbakır’da düzenlenen “Ortadoğu
Krizi ve Demokratik Ulus Çözümü” konulu konferansın
açılış konuşmasını yapan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan şöyle
demiş:
“Ortadoğu’da çözüm isteniyorsa Kürtlere yapılan
dayatmalara bakılması ve Kürt halkı üzerindeki inkâr ve imha politikalarının nasıl
şekillendiğinin görülmesi gerekiyor. Dikkat edilirse tüm rejimlerin Kürt
politikası, ezme ve bastırma üzerine kuruludur.” / “Barış ve müzakerelerde yer alan insanlar
olarak barış ve demokrasinin ülkemize gelebilmesi için bir kez daha ifade etmekisteriz ki o
sürece geri dönülmelidir. Barış ve müzakere süreci bir kez daha başlamalı, Öcalan üzerindeki tecrit
kaldırılmalı ve bu sürece dahil edilmelidir.”
Buldan’ın çağrısına Twitter’dan tepki gösteren AKP parti sözcüsü Ömer Çelikde “Terörle kararlı ve tavizsiz mücadelemiz
karşısında müzakeredenbahsedenlerin dili, terör örgütü dilidir. Meşruiyeti yoktur” demiş.
Pervin Buldan da Ömer Çelik de “Geçmişe mazi, yenmişe kuzu” dendiğinden
habersiz gibi konuşuyorlar.
Sanırım bu iki siyasetçinin de benim “Türkiye’nin Sırat Köprüsü: Açılım
Masalı” (Tekin, 2015) adlı kitabımdan haberleri yok.
Kürt Sorunu’nu, Kürt Gailesi’ni öğrenmek için okumaları gereken kitaplardan
biri.
Pek bilinmez ama Herakleitos, aynı bağlamda “Biz artık biz değiliz” de
diyor. Dere aynı dere değil, siz aynı siz değilsiniz artık! Bu nedenle Pervin
Buldan ile Ömer Çelik ve arkadaşları, kendilerine “Ben (Biz) Türkiye’de demokrasinin kurulması için ne yaptım (ne
yaptık)” sorusunu mutlaka sormalıdır. Özellikle de
Pervin Buldan: “1919’dan bu yana.”
Adı geçen kitabımda sık sık tekrarlamışımdır: “Sen ne istiyorsun açıkça söyle ve pazarlığa en yukardan
başla!” Yani “Ayrılma”dan başla! Ayrılmak, federasyon
ya da özerklik istemiyorsan, pazarlığa sakın “Anadilde eğitim-öğretim” hakkından
başlama. Çünkü uluslararası herhangi bir dayanağı yok! (1)
PKK’nin amacı belli: Federasyon ya da özerklik değil, ayrı bir devlet
kurmak. Peki HDP’nin “son” amacı ne? Barış ve müzakere süreci bir kez daha başlarsa, “Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılmasının bu
sürece dahiledilmesi”nden başka ne görüşmek istiyorlar?
Bunu kamuoyuna açıklamak zorunda(lar).
Seçim geçidine girerken, her zaman, AKP ile HDP arasında gizli ya da
açık, karşılıklı yaltaklanmalar görülür. Bu yaltaklanmalar “Barış ve MüzakereSüreci”ne bağlanırsa ülke yeni bir kaos dönemine girer. “Barış ve Müzakere Süreci”ni
geçelim; daha alçakgönüllü “Müzakere Süreci”ni şarta-şurta bağlamamak gerekir. İki devlet arasında bir mütareke söz
konusu değil. Bu bir! İkincisi: Müzakere, Erdoğan hükümeti ile HDP’nin özel
sorunu değil. Türkiye’nin sorunu. Erdoğan hükümeti ile HDP kendi aralarında
halvet halinde sadece seçim ittifakını görüşebilirler. Söz konusu Türkiye’nin
Kürtleri ise, HDP, isteklerini Türkiye nüfusuna açıklamak zorundadır.
(1) Türkiye’nin
Sırat Köprüsü: Açılım Masalı, s.
23, 30, 33, 35, 61, 62, 106, 127, 128, 188, 282.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder