Sahte demokrasi ile yönetilen bir ülkenin bilinmeyen bir kentinde bir seçim günü memurlar, seçmenleri sandık başında oy vermeleri için bekler. Fakat seçim günü sağanak yağmur bastırır ve seçmenler ortada görünmez. Sandık başındaki memurların her biri yakınlarına, eşine dostuna telefon açar ve ne zaman geleceklerini sorar. Sağanak yağış öğleden sonra saat dört gibi hafifler ve kuyruk oluşturmayacak şekilde seçmenler yavaş yavaş oy kullanmaya gelir. Seçim günü iki ve iki buçuk saat uzatılır. Fakat asıl sürpriz sandıklar açıldığında yaşanır. Görevliler çıkan sonuç karşısında şaşkınlık yaşar, sandık başına koşan seçmenlerin büyük çoğunluğu boş oy kullanır. Sağ parti yüzde on üç, merkez parti yüzde dokuz oy, sol parti ise yüzde iki buçuk oy alır. Geriye kalan yüzde yetmişten fazlası boş oy kullanır. Hükümet, bu yaşanan olayın sebebinin anarşist bir örgüt olduğunu düşünür. Ve komplo şüphesiyle hemen harekete geçer. Başkan bir hafta sonra tekrar seçim gününün tekrarlanmasını ister. Halka bu durumu iletirken tehditkar bir üslûp kullanır. Hükümet, halkın demokrasiye olan inancının sarsıldığını düşünür. Bir hafta sonra seçimlerin tekrarlanması için tekrar sandıklar kurulur. Seçim günü gelir. Bu defa seçmenler bir anda gelir. Hükümet, bu sefer daha kötü bir durum ile karşı karşıya gelir. Sandıklar açılınca sağ partiye yüzde üç oy, sol partiye yüzde üç, boş oy ise yüzde seksen üç oy verilmiştir. Hükümet, bu beklenmedik durumu siyasal düzenin çarkları içinde eritmeye çalışır, olağanüstü hal ilan eder. Ancak ortada sıkıyönetim ile hallolacak bir durum söz konusu değildir. Halk bireysel tercihlerini açıkça ilan edemediğinden sandıkta boş oy kullanır. Hükümet bu anlaşılması güç duruma el koyarak halkın bulunduğu her yere erkek ve kadın ajanlar yerleştirir. Ajanlar boş oy salgınının kaynağını veya sebebi ile ilgili bilgiler toplayacaklardır. Halkın çeşitli söylemlerini ajanlar araştırır. En anlamsız sözden farklı anlamlar çıkararak herkese şüphe ile yaklaşırlar fakat hükümet boş oy salgınına çözüm bulamaz. Sonunda hükümet boş oy kullanan şehri lanetleyerek çareyi ülkeyi terk etmekte ve devletin başkentini başka bir yere taşımakta bulur. Devlet idareleri, polisler ve ordular devletin bütün güvenlik birimleri şehri terk ederler. Yaptıkları şey ile hükümet boş oy kullananlara ders vermek istemektedir. Şehirde çıkan kaoslara ve kargaşaya karşı boş oy kullananların hükümete karşı ihtiyacının artması beklenir. Ancak işler hükumetin istediği gibi olmayınca devlet yöneticileri yanlış yanılgı peşine düştüklerini anlar. Şehirde hiç suç işlenmez, hiçbir kötülük yaşanmaz. Bununla birlikte devlete, orduya, polise ihtiyaç duyulmaz. Aksine şehir eskisinden daha da güvenli, huzurlu bir yer olur. Halk, şehir yani başkent devlet olmadan da kendi düzenini kurar. İhtiyacını gidermiştir. Başkentin devlete ihtiyacı yoktur. Halkın kendi kendini yönetebilme kapasitesi vardır. Bu sebeple bir devlete ihtiyaç duymamıştır. Hükümet, devlete ihtiyacı olmayan bu şehre devleti hatırlatmak ve ihtiyaç hissettirmek ister. Hükümet bilerek kargaşa çıkarmak ister ve bu kargaşanın kurtarıcısı olarak kendisini göstermek ister. Bunun üzerine bir metro istasyonuna bomba yerleştirerek halkın tepkisi tespit edilir. Belediye başkanı ise olaya tanık olmak için istasyonun yakınında izleyici olarak bekler. Bomba patladığında birçok kayıp yaşanır ve kırka yakın insan yaralanır. Yangın kontrol altına alınır ve cesetler gerekli yerlere sevk edilir. O sırada Belediye başkanı ile İçişleri Bakanı telefon görüşmesi yapar. Bakan her bilgiye sahiptir ve haberdardır. Belediye başkanı ile telefon görüşmesi sırasında bakan, bu patlamaya sebep olanların boş oy kullanan kişiler olduğunu söyler. Belediye başkanı ise devlet eli ile suç girişiminde bulunduğu öngörülen bakanı suçlar. Daha sonra hükümet patlamada kayıp yaşayan ailelere yardımda bulunur. Cenazelerin yirmi yedisinin metro istasyonu yakınındaki çiçeklendirilen araziye gömülmesine karar verilir. Cenazelerin defnedileceği gün gelir. Şehir sakinleri kollarına taktıkları beyaz şerit ve beyaz bayrak ile ciddiyet ve üzüntü içinde cenazeleri toprağa verirler. Belediye başkanı da cenazeye katılmıştır. Cenazeler toprağa verildikten sonra şehir sakinleri ile birlikte Belediye başkanı da evlerine dağılmaz. Devlet sarayına doğru ilerlerler. Giderler, ancak devlet sarayı kapalıdır. Ardından evlerine dağılırlar ancak bu sessiz gösteri boş oy kullanmayan azınlığı korkutur. Daha sonra boş oy kullanan şehir sakinleri şehri terk etmek ister. Hükümet buna izin vermez ve giriş-çıkış yasağı koyar. Hükümet boş oy salgınının büyümesinden korkar. Devlet yöneticileri arasında da bir takım sorunlar ortaya çıkar. Bir çok bakan görevinden istifa eder. Adalet ve kültür bakanı istifa edenler arasındadır. Görevleri başbakan eline alır. Dört yıl önce yaşanan körlük salgını ile şu anki boş oy kullanma salgını arasında kıyaslama yapılır ve olayların bağlantılı olduğu düşünülür. Bu durum üzerine cumhurbaşkanına bir mektup gelir. Bu mektupta körlük salgınında ilk kör olan adamın mektubudur. Mektupta, körlük salgınında kör olmayan tek kişinin kaldığını bu da doktorun karısı olduğunu ve bu kadının boş oy kullanan kişi olabileceğini iddia eden yazı vardır. Cumhurbaşkanı bu mektubu özel kalem memuru ve sekreterleri ile bu durumun gizliliğini korumak adına tembih eder. Ve başbakanı bu mektup hakkında konuşmak için yanına gelmesini ister. Bu davetin ardından başbakan cumhurbaşkanının daveti üzerine odasına gelir. Cumhurbaşkanı mektubu başbakana vererek fikrini söylemesini ister. Başbakan bu mektubun başı boş birinin aptallık etmesine yorar ve bu mektubun ciddiye alınmaması yönünde fikrini dile getirir. Cumhurbaşkanı ile mektup hakkında kısa bir görüşme yaptıktan sonra cumhurbaşkanını İçişleri Bakanını arar ve benzer bir mektubun eline ulaştığını ve hakkında soruşturma başlatacağını söyler. İktidar sahiplerinin tek umudu, artık doktorun karısıdır. Körlük salgınında kör olmayan doktorun karısını suçlu ilan eder. İçişleri Bakanı bir komiser ve müfettişi görevlendirir. Bu üç memur sadece İçişleri Bakanının emriyle hareket ederler. Komiser ve yardımcıları işe koyulur. Ve plan krokisi çizerler. Mektubu yazan şahsı bulmak adına araştırma yaparlar. Bu soruşturmanın iki sebebi vardır: ilki mektubu yazan kişinin cinayet ile ilgisi, diğer temel hedefi körlük salgınında kör olmayan tek kişi olduğu iddia edilen doktorun karısı ile boş oy salgınının arasında bağlantı olup olmadığını anlamak olur. Asıl amacı boş oy kullanan bu başkaldıran şehri doğru yola döndürmektir. Komiser, müfettiş ve memur ; mektubu yazan şahsın oturduğu evin mahallesine gelirler. Bulunduğu kata çıkarlar ve kapıyı açan kişi ise mektubu yazan kişidir. Komiser, müfettiş ve memur mektubu yazan şahsa çeşitli sorular sorar. Mektubu yazan kişi de her soruya teker teker cevap verir. Mektubu yazan kişi bir fotoğrafın olduğunu söyler. Polise fotoğrafı verir. Fotoğrafta sıra halinde yan yana altı kişi vardır: sağdaki ev sahibidir, soldaki eski karısı, ortadakiler ise doktor ve karısıdır. Ön tarafta bir çocuk, yanında bir köpek vardır. Daha sonra polis, müfettiş ve memur mektubu yazan kişinin evinden uzaklaşır. Mektubu yazan kişinin, ve doktorun karısının mahallesine gelirler. Komiser, doktorun karısının evine gelir. Doktor asılsız suçlamadan dolayı komisere çıkışır. Komiser doktorun karısına cinayet işleyip işlemediğini sorunca doktorun karısı arkadaşına saldıran bir tecavüzcüyü makasla öldürdüğünü ve buna mecbur kaldığını söyler. Komiser daha sonra mektubu yazan kişinin boşandığı karısının evine gider. Fakat evde olmadığını görür daha sonra fahişenin evine gider. O da evde olmaz en sonunda doktorun karısının evine gider. Boş oy ile alakalı sorular sorar. Fakat görüştükleri kimse boş oy ile ilgili bilgilerinin olmadığını söyler. Polis araştırma sonuçlarını İçişleri bakanına gönderir sonra İçişleri Bakanına göre hareket ederler. Komiser ve İçişleri Bakanı telefon görüşmesi yapar. Komiser ve İçişleri Bakanının gizli görev esnasında kullandıkları isimler vardır: Komiser deniz papağanı , İçişleri Bakanı “Albatros” ismini kullanır. Ertesi gün müfettiş fahişenin yanına, memur mektubu yazan şahsın karısının evine gider. Komiser doktorun karısının yanına gitmeden önce İçişleri Bakanına fotoğrafı adresi ile birlikte zarfla gönderir. Komiser ise doktorun karısına rastlar. Doktorun karısı ile konuştuğu sırada köpeğinin adını ve hikayesini öğrenir ve etkilenir. Doktorun karısının gözyaşı köpeğidir. Körlük vaktinde doktorun karısının gözyaşını yaladığı için bu ismi aldığını söyler. Gün geçtikçe komiser gazetelerde İçişleri Bakanına gönderdiği fotoğrafı görür. Komiser, İçişleri Bakanının yaptığı asılsız suçlamaya çok sinirlenir. Komiser bu suçlamanın yanlış olduğunun farkına varır. Vicdanını hafifletmek için doktoru ve karısını sık sık ziyaret edip evin güvenli olup olmadığını anlamaya çalışır. Komiserin artık İçişleri Bakanı emrinde olmayıp farklı yoldan devam etmesini tehlikeli bir tehdit olarak gören İçişleri Bakanı komiseri bir gün parkta beyaz çizgili mavi kravatlı adama öldürttür. Daha sonra İçişleri Bakanı bir basın toplantısı düzenler ve komiserin ölümünden dolayı üzgün olduğunu dile getirir. Daha sonra iki polis memurunu doktorun evine gönderirler ve doktoru gözaltına alırlar. İçişleri Bakanı ise yine aynı kişiye doktorun karısını öldürmesini ister ve öldürtür. Ardından gözyaşı köpeğini de öldürür.
Değerlendirme
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan Jose Saramago, “Görmek” adlı romanında siyasi sorunlar üzerinde durmuştur. “Körlük” romanının devamı niteliğindedir. Kitapları 25 dile çevrilmiştir. Kendi yaşadığı devirde, yaşadığı döneme ters düşer, sansürlenir. Saramago tüm bunlara rağmen sanatçı kimliği ile toplumun kanayan yarasına parmak basmıştır. Beni etkileyen kitaplar arasına girmeyi başaran nadide eserlerden kendisi. Okuyun, Okutun. Kitapla kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder