Hürriyet gazetesi, geçen pazartesi günü Cansu Çamlıbel’in Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı söyleşiyi yayımladı. “19. yy ideolojisi olan ulusçuluk Avrupa’da feodalite ile bölünmüş yapıları bir araya getirip ulus devletleri doğurdu. Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici ve suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi” diyen Davutoğlu, daha ileride şunları söylüyor:
“Tabi dış politikada eksiklik varsa bunun muhasebesini de üstlenen ve her türlü soruya cevap vermesi gereken de benim. Ama eleştirilerdeki edep eksikliğinin amacı haysiyet cellatlığı. Bu kadar tutarsız eleştiriler yapılırken bize Fatin Rüştü Zorlu’yu hatırlatanlar bile çıktı. Bunun artık bir eleştiri niteliği yok, kasıtlı bir siyasi operasyon niteliği var. Bir kere Zorlu bir demokrasi kahramanıdır ve demokrasi yolunun bedelini de canıyla ödemiştir. Biz de bu yola çıkarken bu bedeli ödemeye hazır olarak çıktık.”
Amerikancılık dünya liderlerinin dilinde
Okurlarımız hatırlayacaktır; 3 Eylül tarihli Aydınlık‘taki yazımızda, Bağlantısız Ülkeler Hareketi zirve toplantısın gerçekleştiren ve 120 devletin üye olduğu hareketin üç yıllığına başkanlığını üstlenen İran’ın başarısını, dış politikada Atatürkçülük yapmasına bağlamıştık. Bağlantısızlar Hareketi’nin köklerinin, 1920’lerde “emperyalistler ve mazlum milletler” ayrımı yapmayı ve mazlum milletlerin safında yer almayı temel ilke kabul eden Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikasına uzandığını belirtmiştik. Fatin Rüştü Zorlu’nun Bağlantısızlar Hareketi’nin kurulduğu Bandung Konferansı’nda ABD savunuculuğu yapmasının bu temel ilkeye zıt bir çizgiye işaret ettiğini, eski Hindistan Başbakanı Cevahirlal Pandit Nehru’nun şu sözlerini aktararak hatırlatmıştık:
“Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal’den sonra şahsiyetsiz ve şaşkın bir politika güttü; neden bilemem. (...) Bağlantısızlar’ın Bandung Konferası’na geldiniz; niçin? Kıbrıs’ı anlatmak için öyle değil mi? Oysa sizin Dışişleri Bakanınız ne yaptı; ABD’yi bize savunmaya kalktı. Siz ABD’nin avukatı mısınız? (...) Türkiye’nin bütün topraklarını NATO ve ABD’nin eline veriyorsunuz. Anadolu’nun her tarafı üslerle dolu. Neden? (...) Bu asırda bölge üç büyük lider yetiştirdi: Gandi, Cinnah ve Mustafa Kemal; yani Atatürk... Bu liderler sağ kalsalardı Avrupa sınırından, Türk Boğazları’ndan Hindistan’a uzanan bölge başka türlü olurdu; yani istikrar, huzur ve refah içinde olunurdu.” (bkz Lütfü Akdoğan, Krallar ve Başkanlarla 50 Yıl, cilt 2, s 24-25)
Eşbaşkanlığın teorisi
Davutoğlu, yukarıda aktardığımız sözleriyle kendi konumunu berrak biçimde dile getiriyor. Stratejik Derinlik başlıklı kitabında, konumunun teorisini de yaptı:
“Devletler uluslararası sistem içindeki konumları itibariyle stratejik ve taktik manevra kabiliyetlerine göre dört farklı kategoriye ayrılabilir: Süper devletler, büyük devletler, bölgesel güçler ve küçük devletler. (...) Bölgesel güçler ise stratejik ve taktik hesaplarında bir yandan süper güçlerin, diğer yandan büyük devletlerin parametrelerini göz önünde tutmaksızın politika oluşturamazlar.” (Stratejik Derinlik, s 74.)
Türkiye’yi Hindistan, Brezilya, Mısır ve Arjantin gibi ülkelerle birlikte bölgesel güç sayan Davutoğlu, “Bu çatışma alanlarını dinamik bir diplomasi ile değerlendirebilen bölgesel güçler hem taktik esneklik alanlarını genişletme şansı elde edebilmekte, hem de uzun dönemde büyük devletler diplomasisinin bir unsuru olma yollarını açabilmektedirler” (aynı yerde) diyor.
Büyük çeteye üs veren, küçük çeteye de verir
İşte Davutoğlu’nun “ulusçuluğa” karşı olmasının anlamı budur; “uzun dönemde büyük devletler diplomasisinin bir unsuru” olmak. “Yeni Osmanlıcılık” vs, “büyük devletler diplomasisinin bir unsuru” olmayı Türk milletinden gizlemek için sürülmüş ciladır. “ABD istiyor, Libya’yı bombalayacağım. ABD istiyor Suriye’yi istikrarsızlaştıracağım. ABD istiyor Irak’ı böleceğim” diyerek milletin karşısına çıkamaz Davutoğlu.
Aynı biçimde, “ABD istiyor, İsrail’in güvenliğini sağlamak amacıyla Malatya’nın Kürecik’ine füze kalkanı radarı kuracağım” da diyemez. Bunun kılıfı ise “Türkiye’nin güvenliği” olacaktır elbette. Tarihe bakalım, yüz yıldan bu yana Türkiye hangi komşusundan güvenliğine tehdit aldı?
Davutoğlu, hükümetinin en büyük çete olan NATO’ya Kürecik’i vermesini “dış tehditle” açıklamaya çalışsa bile, ABD’nin talimatıyla Suriye sınırı boyunca uyuşturucu kaçakçıları, katiller ve paralı askerlerden oluşan küçük çetelere üsler vermesini nasıl açıklayacak?
Son Güncelleme: Salı, 25 Eylül 2012 20:42
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder