31 Ağu 2013

Cumhuriyet (Meydanı Boş Bıraktık)

İnsani amaçları olan bir toplumun demokrasi dışında dayanak araması boştur. Demokrasi öncelikle bilinçlerde ve gönüllerde olmalıydı. Demokrasiyi varlığına sindirememiş insanlar kurumlarda demokratik oluşumları sağlayamadılar
Cumhuriyet içi doldurulması gereken bir değerdi. Çoğumuz baştan beri onu verilmiş bir nimet olarak algıladık ve geçmişin birikimlerinden yararlanarak güçlü bir gelecek tasarısı geliştirip şimdiyi oya gibi işlemek yerine günümüzü gün etmek yolunu tuttuk. Kalıp sözlerin belirleyiciliğinde düşünür gibi yaparken her şey yolundadır yalanına kendimizi inandırdık. Özellikle işini yoluna koymuş olanların yeni düzenden bir beklediği yoktu. Oysa Cumhuriyet’in içini doldurmak gerekiyordu: yeni kurumlarla birlikte yeni değerler yaratmak gerekiyordu. Öncelikle yaşamı dönüştürecek yeni kültür değerlerine gereksinim vardı. Sorun daha üst bir yaşam düzenine geçmek sorunuydu. Bunun için toplumun tüm kurumlarında sözde demokrasiyi değil gerçek demokrasiyi etkin kılmak gerekiyordu. İnsani amaçları olan bir toplumun demokrasi dışında dayanak araması boştur. Demokrasi öncelikle bilinçlerde ve gönüllerde olmalıydı. Demokrasiyi varlığına sindirememiş insanlar kurumlarda demokratik oluşumları sağlayamadılar. Kendinden başkasına inanmayanların dünyasında demokrasi bir masaldır. Büyük takılma bu noktada oldu.
Kötü niyetlileri etkisiz bırakmak!
Bir şey eksikse onu ne yapıp yapar sağlarsınız. Umursamazlık buna engeldi. Uygar yaşamın ilkelerine aldırmadığımız için kimseleri beğenmemek gibi bir inatla yaşamımızı sürdürdük. Dilimize doladığımız çağdaş uygarlık sözü bir tür savunmaydı, gerekirse biz de bir şeyler yaparız anlamına geliyordu. Kimsenin varolan koşulları zorlayarak toplumsal yaşamı dönüştürmek gibi bir telaşı yoktu, görünüşü kurtarmak yeterliydi. Yetkeyi her türlü arayışın yerine koymak, eleştiriyi tümüyle yaşam koşullarının dışına çıkarmak, dışı cilalı derme çatma kurumlarla yetinmek bizim için yeterliydi. Kurumların başlarında sözü yasa yerine geçen, aba altından sopa gösterebilen birilerinin bulunması iyiydi. Aşağıdakilerin yukarıdakilere koşulsuz bağlılığı düzen için yeterliydi. Bütün bunlar tam olarak gerçekleşince dumanı doğru çıksın ilkesine uygun olarak yaşamı dirlik ve birlik içinde sürdürmek işten bile değildi. Önemli olan anlık kararlar vermeyi bilen insanların belirleyici yerlerde iş tutabilmeleriydi, gerisi nasıl olsa olurdu. Umursamazlık koşulunun altını besleyen güç tembelliğin gücüdür. Düzen gönüllere göre oluşturulup kurumlar bir güzel denetlenince işler sağlama alınmış olacaktır. Bu koşulda yapılacak tek şey şu ya da bu amaçla düzeni bozmak isteyenlere fırsat vermemektir. Çünkü dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da kötü niyetliler az değildir. Onları etkisiz bırakabildiğimiz anda her şey yolunda gidecektir.
Asıl düşman içimizdeki düşmandı
Düşman ülkeden kovulmuştu, zaten bir daha asla buralara gelemezdi, gelmeye kalkarsa ayaklarını kırardık. Bu duygu çocukça bir duyguydu ama sanki toplumda her kesimden insanın ortak duygusuydu. Aslında herkes kapıdan giremeyen düşmanın bacadan yağ gibi kayarak gireceğini alttan alta pek güzel biliyordu.
Asıl düşman kapıdan giremediği zaman bacayı deneyecek olan düşman değildi, asıl düşman içimizdeki düşmandı: içimizde büyüttüğümüz kurnazlıklarımızdı, oyunculuklarımızdı, uyuşukluklarımızdı, kolaycılıklarımızdı, umursamazlıklarımızdı. İnsanlar hiçbir boşluğun uzun süre kalamayacağını, bir zaman sonra yerini bir başka şeye belki de bir başka boşluğa bırakacağını düşünmek istememişlerdi. Cumhuriyet vardı ve bizi sonuna kadar sıcak kanatları altında koruyacak, korumakla da kalmayıp besleyecek ve büyütecekti. Yaşam kendini geliştirmeyen insanların toplumunda mutlulukların kimse için kalıcı olamayacağını birçok defa örneklerle göstermiştir. Ancak insanlar bunu görebildikleri zaman vakit çoktan geçmiş, çoktan akşam olmuş, çoban çoktan koyunlarını ağıla sokmuştur ve günü geriye döndürmek olasılığı yoktur.
Tüm iyilikler bizden
Yitip gitmiş günler yitip gitmiş aylarla, yitip gitmiş aylar yitip gitmiş yıllarla, yitip gitmiş yıllar yitip gitmiş yüzyıllarla bütünleşiyor. Bu kargaşada benim sorumluluğum ne kadardı diye sormak gereği duyanların sayısı kaç tanedir? Tüm iyilikler bizden tüm kötülükler başkalarından kaynaklanmıştır duygusu hoş bir duygudur ama kocaman bir yalana karşılıktır. Bizim hiçbir yanlışımız olmadı, yanlışı başkaları yaptılar. Bu duygu korkunç bir duygudur ve açık bir biçimde insan olma koşullarının yitirilmeye başladığı yerde kendini gösterir. Kültür alanlarını etkin kılmak gerekiyor. Felsefeyi bilimi ve sanatı birer değer yaratma alanı kılmadan ve o yaratılmış değerleri yaşama geçirmeden hiçbir şey yapılamaz. Basitliğin ve ona bağlı olarak bayağılığın toplumsal bir kaçınılmazlık gibi etkin olduğu yerde iyilikler adına boş yere çenemizi yorarız. Yapılacak şey tembelliği bırakıp değerler yaratmanın yollarını aramaktır.

Hiç yorum yok: