İktidardalar artık.
11 yıldır yaptıkları, “dinlerini yaşama savaşı” (!)
Ayaklarında kara lastik, bacaklarında yamalı pantolonla çıkmışlardı yola.
İhalelere başkasının girmesine engel oldular.
Devleti ve belediyeleri yağmaladılar, bazılarını kuruttular. Devlet sağ olsun, bitmiyordu.
Milyonlarca dolarları, gemileri, hanları hamamları oldu. Çocuklarını Amerikan vatandaşı yaptılar, paralarını yurtdışında gizli hesaplara yatırdılar. Yine de, ne kadar vicdanlı olduklarını da göstermeleri gerekiyordu millete.
Sık sık ağlamayı ihmal etmediler.
Amerika yasaklamıştı, yatırım yapmayı, işsizlere yeni kapılar açmayı. Yaptılar, bir tek çivi çakmadılar, sattılar, kapattılar. Ramazan, Kurban demediler, işçileri sokağa attılar.
Ağzına kadar işsiz doldu memleket.
İşsizlere makarna, kömür verip nurlu günler için mürit olmalarını sağlamaya koyuldular bu kez.
Dinlerini yaşayacaklar (!)
***
Daha 2. sene, kanun çıkarıp işçinin elinde ne varsa aldılar. Ama yetmez.
Şu işçiler, öyle zırt pırt ‘hak-hukuk’ diye karşılarına çıkamasa, ne güzel olacaktı.
Doya doya yaşayacaklardı dinlerini.
Sendikalarda örgütlenip, ortalıkta serbestçe dolaşamazlardı. Barajlarda boğmanın yollarını aradılar. Bir de, bağımsız örgütlenme...
Sendika dediğin, hükümetin emrinde olur, ne verilirse şükreder. Kolları sıvadılar. Müritlere sınırsız destek oldular, muhalifleri mürit yapmak, mürit olmayan sendikanın üyesini zorla mürit sendikaya kaydırmak için seferber oldular.
***
İşçi potansiyel tehlike yine de. Dinlerini yaşamak istiyorlardı. ‘İşçinin alın teri kurumadan hakkını öde’ diye emir varsa da, tepelemeleri lazımdı. Fabrikalarını sattılar, çalışanı sokağa bıraktılar. Yetmedi, kalanın elindekine saldırdılar. İşverene, kendilerine, sınırsız sömürü olanağı sağlamak lazımdı. Kıdem tazminatını kaldırmak, köleliği yeniden hortlatmak, çeşitlendirmek lazımdı. Esnek çalışma ile, emekli imkânı, iş güvencesi, sürekli çalışma olanağı olmayan köleler yaratmak lazımdı. Köle pazarında ikinci üçüncü işverene kiralanabilmesi ya da...
Taşeron denilen ikinci, üçüncü, hatta beşinci alt işverenin azgın sömürüsü altında işçiyi inletmek lazımdı. Şatafatlı bir isim buldular icatlarına; Ulusal İstihdam Stratejisi. Kıdem tazminatını kaldırmaya da, “esnek emeklilik”.
***
Grev...
Zinhar yasaklanmalıydı. Önce memurun grev hakkını yasakladılar, sonra işçiye yöneldiler.
İşçiye kanunda yasak koyamayınca topyekûn, parça parça halletmeye yeltendiler.
Önce Havayollarında denediler, olmadı.
İşçi direndi, kanunlar izin vermedi. Kanunları tepelemek lazımdı demek ki. Grevci işçinin haklarına, kanun, anayasa babayasa demeden saldırdılar.
ÇAYKUR işçisi greve çıktı. Hükümet vekili işveren, fetvalar yayımladı “caiz değil” diye. Grevciye tehditler savurdu, rüşvetler önerdi. Baktı olmuyor, grev kırıcıları getirdi sağdan soldan.
Yandaş sendikayı sürdüler sonra işçinin üstüne.
***
Havayolu işçisi çıktı greve. Binlerce polis gönderdiler önce. Gaz bombaları, TOMA’lar, coplar, zırhlarıyla ablukaya aldılar grevciyi. Düşmanın üstüne yürür gibiydiler. İşçi tınmadı polisi, TOMA’ları, gaz bombalarını, “devam” dediler greve. Bu kez, ayaklar altına aldıkları hukuku imdada çağırdılar, mahkemeye başvurdular ‘yasaklasın grevi’ diye. Hele ki daha ele geçirilememişler vardı. Mahkeme “devam” dedi işçiye.
Derken Darphane işçisi çıktı greve. Şöyle rahat bir dinlerini yaşayamıyorlardı ki... Grev kırıcıları bu kez orada... Devletin işçiyi korumakla görevli Bakanı, “işçiler çok para alıyor” dedi, olmadı. Fabrikaya zorla grev kırıcısını sokmaya çalıştılar, olmadı. Şimdi grevi kırmak için başka yollar düşünüyorlar.
İşte böyle. Dinlerini tamamen yaşayacakları Türkiye’yi düşündünüz mü?
Gerçek dindarlar da düşünüyordur umarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder