19 Ağu 2013

İslam Teşkilatını Toplantıya Çağırmadınız Bile! (Ya şov yapıyorlar ya da cahiller)

İhsanoğlu’ndan AKP’ye Şok Yanıt:
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün Bursa’da yaptığı konuşmada, Mısır konusunda bugüne kadar sessiz kalmakla suçladığı BM ve AB’ye ilk kez İslam İşbirliği Teşkilatı’nı (İİT) da ekleyerek “Aynaya bakacak yüzleri kalmadı” dedi.
İhsanoğlu’na istifa çağrısı 
Başbakan’ın sözlerinin ardından hükümetten Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ile iktidar partisi AKP’nin sözcüsü Hüseyin Çelik dün İİT’nin Türk Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu hedef alan açıklamalar yaptılar. Eleştirilerinin temelinde örgüt olarak İİT’nin ve örgütün en yüksek ismi olarak da genel sekreter İhsanoğlu’nun Mısır’da yaşananlara “sessiz” kaldığı iddiası var. Çelik “İslam İşbirliği Teşkilatı böyle günlerde sesini yükseltmeyecek de ne zaman yükseltecek? İhsanoğlu’nun ne iş yaptığını bilen var mı?” derken, Bozdağ da “İhsanoğlu’nun yerinde ben olsam istifa ederdim” ifadesini kullandı.
İİT olağanüstü toplanabilir 
Anımsayabildiğimiz kadarıyla İhsanoğlu, Mısır’daki darbeyi ve sonrasında işbaşına gelen yönetimin sivil halka karşı uyguladığı şiddeti baştan beri kınayan isimlerden biri. Krizden çıkış için arabulucu olma önerisini de daha başta Mısır yönetimine iletti. Bu durumda hükümetin İİT ve İhsanoğlu’na yönelik eleştirilerinde haklılık payı var mı?
Bu soruya yanıt verebilmek için Türkiye’nin de üyesi olduğu 56 (aslında 57 ama Suriye’nin üyeliği şu anda askıda) ülkeden oluşan teşkilatın nasıl çalıştığına bakmak lazım.
1. Üç yılda bir liderler zirvesinde bir araya geliyorlar.
2. Her yıl dışişleri bakanları düzeyinde toplanıyorlar.
3. Olağanüstü durumlarda üye ülkelerin talebiyle 7 ülke ve genel sekreterden oluşan icra komitesi toplanıyor.
Türkiye çağrı bile yapmamış
Mısır’da yaşananların “olağanüstü” bir durum olduğu konusunda tüm dünya birleştiğine göre İİT neden toplanıp konuyu ele almıyor? Bu soruya İhsanoğlu dün Twitter’dan yaptığı uzun bir açıklamayla çok net yanıt verdi:
“İİT sadece genel sekreter demek değildir. Her şeyden önce üye ülkelerin ortaklaşa belirledikleri politikaların sonucu olarak İİT tavrı ortaya çıkar. Müşterek bir karar olmadığı sürece açıklama yapmak için devletlerin konsensüsünü ve mekanizmaların harekete geçirilmesini beklemem lazım. Teşkilatımızda şu ana kadar hiçbir devlet resmen bir talepte bulunmamıştır. Talep üzerine toplandığımız zaman mutabakat hâsıl olduğunda o mutabakatın ulaştığı nokta neyse onu ifade etmekten aciz kalmayacağız.”
Yani bizzat teşkilatın tepesindeki isim itiraf ediyor ki bugüne kadar hiçbir İslam ülkesi, “Mısır’daki olaylar nedeniyle toplantı yapalım” çağrısında bulunmamış!
İşin ilginç yanı, Mısır konusunda dünyayı ayağa kaldıran Türkiye de bunun bir parçası. AKP hükümeti, İİT’nin olağanüstü toplanması için başvuruda bile bulunmamış...
Ankara bile bile eleştiriyor
Ankara’nın bu tercihi konusunda iki tahminimiz var: Birincisi, İslam dünyasında yaşanan bölünmüşlük. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri Mısır’daki darbe yönetimine çok güçlü destek verirken yapılacak bir toplantıdan karar alınamayacağı öngörülmüş olabilir.
İkincisi, İİT dönem başkanının Mısır olması. Başvurunun işleme konması ve sonrasında alınacak kararda söz sahibi olacaklar arasında bizzat Mısır’daki askeri yönetimin de bulunacak olması Ankara’daki karar vericileri engellemiş olabilir. Yani hükümet aslında İİT’nin toplansa dahi etkin bir karar alamayacağını çok iyi biliyor.
Öyleyse İİT’ye ve İhsanoğlu’na yönelik bu tepkilerin anlamı nedir?
İhsanoğlu’nun İİT Genel Sekreteri seçilmesi için Türkiye sekiz yıl önce çok büyük bir diplomatik mücadele verdi. O mücadele sayesindedir ki İhsanoğlu, İslam dünyasında sandıkta seçilen ilk genel sekreter unvanını kazandı. Görev süresi boyunca da İslam dünyasında modernleşme ve demokratikleşmeyi destekledi.
AKP kendi yarattığı bu başarı hikâyesini şimdi yine kendi elleriyle yıkmaya çalışıyor. Neden acaba?..
Camiye sığınmanın anlamı

Mısır’da darbe yönetiminin kanlı müdahalesi sonrası güvenlik güçlerinden kaçanlar çareyi camilere sığınmakta buldu. Televizyonlardan o üzücü görüntüleri izlerken ister istemez Türkiye’de tartışması bitmeyen Gezi olaylarını anımsadık. İstanbul’da da eylemciler polisin gazından, copundan ve plastik mermisinden kaçarken çareyi Bezmiâlem Valide Sultan Camisi’ne sığınmakta bulmuştu. Maalesef iktidar çevreleri o günlerde o gençlere demediklerini bırakmamıştı. Ne “Camiye ayakkabılarıyla girdikleri” kaldı, ne“içki içmeleri ve bira şişeleri”. Sırf onlar camiye girdi diye caminin müezzininin defalarca ifadesi alındı.
İstanbul’un ardından Kahire’deki feci görüntülerden çıkardığımız sonuç şu: Çoğunluğun Müslüman olduğu ülkelerde, yönetimin baskı ve zulmü karşısında, sivil halk doğal bir refleks olarak camileri canlarını kurtaracak bir sığınak olarak görüyor.
Keşke herkes bunu böyle görebilse...

Hiç yorum yok: