27 Eyl 2011

FİZİKİ GERÇEKLİK GİTTİ YENİ DÜNYA LİDERİ GELDİ


Sorum çok basit, İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi’yle Doğu Akdeniz’de Petrol sondajlarına başladı.
Şimdi, deniz hukukunu, kıta sahanlığı sorununu ve her gün onlarcasını okuduğunuz dış politika yazılarını bir yana bırakın.
Coğrafyayla baş başa kalın. Hafızamızda ezbere duran Kıbrıs’ın ortada durduğu Doğu Akdeniz haritasını gözlerinizin önüne getirin.
Tunus Müslüman, Mısır Müslüman, Gazze Şeridi Müslüman, Lübnan’ın yarıdan çoğu Müslüman, Suriye Müslüman, Kıbrıs Türk Kesimi Müslüman, Türkiye Müslüman.
Ve bu ‘müslüman haritanın içinde’ sadece İsrail ve Kıbrıs Rum kesimi ve Lübnan’da maruniler Müslüman değil. Ancak Müslümanların çevirdiği bu Müslüman haritada petrolü onlar çıkarıyor.
Tekrar edelim: fiziki gerçeklik şu, Mısır, Gazze şeridi, Suriye, Lübnan’ın bir yarısı, Türkiye, Tunus, Kıbrıs’ın bir yarısıyla hakim olduğun bir harita var ortada.
Fiziki gerçeklikten hemen siyasi gerçekliğe geçelim: sınırlarıyla nüfuslarıyla İsrail ve Rum Kesiminin yüz kat belki daha fazla büyüklüğü olan bu Müslüman ülkeler ‘petrolü’ çıkartamıyor, kim çıkartıyor, bu fiziki gerçeklikten yüz kat küçük İsrail ve Rum kesimi.
Görünen gerçek bu iken maalesef kayıtsız şartsız bütün medyanın yüzde doksandokuzu Tayyip Erdoğan’dan DÜNYA LİDERİ diye söz ediyor.
Burada hipnoza tutulmuş yüzlerce yazarla siyasi bir münakaşa yapmak istemiyorum, şunu söylüyorum, KURULAN HAYAL başka, gerçek bambaşka.
Yukarıda birkaç satırda üstelik tekrarlarla pekiştirdiğim bu soruyu Sayın Davutoğlu’na soralım.
TASMASINI KOLYE SANAN bir köpek hikayesi.
Köpeğin biri herkesi ısırıyor, sahibi telaşlanmış, bari boynuna bir çıngırak takayım da insanlar sesini duyup tedbir alsın. Köpek’in boynuna çıngırak takılınca bu sefer dişilere yanaşıp kur yapmaya başlamış ‘bakın ne güzel kolyem var diye’…

Bir de bir tilki varmış hayatında aslan görmemiş, ilk gördüğünde çok korkmuş Bush’un ofisinde… Bir daha görmüş yine çok korkmuş. Ama ilki kadar çok korkmamış.
Kendi kendine yahu ilk gördüğümde tamam korktum ama yanına birkaç sefer gidip gelince korkum azaldı diye kendiyle muhasebe yaparken gözleri de uzaktan dalmış bilmeden aslana bakıyormuş.
Aslan: Ne bakıyorsun lan…
Tilki: (kendiyle yaptığı muhasebeyle kendine güven gelince)Sana ne piç… diye bağırmış, ki, eyvah, aslan tilkiyi silkeleyip parçalayıp ayaklarını kopartıp bir yana atmış… 
Tilki can çekişirken leşine sinekler gelmiş… 
Sinek tilkiye: Ne oldu tilki kardeş.
Tilki. Valla böyle böyle oturduk konuştuk yanına gittim o benim yanıma geldi sarıldık dertleştik derken kendime KORKACAK BİR ŞEY YOK dedim.
Sinek: Tilki kardeş yanına gitmek beraber oturmak başka ben de herkesin yanına gidiyorum burnuna götüne bile giriyorum.
Tilki: Peki sen götü nasıl kurtarıyorsun.
Sinek: Dişlerin pençelerin yoksa tek çare UÇACAKSIN…

Tayyip ve şürekası uçmakta haklı.
UÇUN YANDAŞ MEDYA UÇUN.
İstediğiniz ‘hipnoz’ istediğiniz uyutmak, gerçek ise ‘toprak’tır‘coğrafyadır’ ‘üründür’…
Suriye’den Mısır’a Tunus’a Libya’ya ne çabuk bahar kelebekleri gibi uçtunuz.
Doğuyla batı arasındaki ‘akıl’ farkı bu, iki günde Batı’nın aklını alt ettiklerini ve batı aklının önüne geçtiklerini düşünen birkaç günde belki de beşyüz makale okudum.
Devenin biri ırmaktan geçiyormuş sıçmış. Yüzmeye devam etmiş, bakmış boku önünden gidiyor, söylenmiş, daha demin arkamdaydın ne çabuk öne geçtin.

Ah benim aptal İslamcı kardeşlerim, İsrail ordusu bomba diye size Kant’ın Aklı analiz eden kitaplarını atarsa sadece insanlığa değil bize de hizmeti dokunur.
O telefonlarınızdaki bilgisayarlarınızdaki mikroçipleri size oy verenler icad etmedi yani patates cipsi odun yongası değil onlar.
Siyaset bilimi de aklın ürünüdür, Malkoçoğlu gibi ata binmiş küffara saldırıyorsunuz, size ve o çok bilmiş Dışişleri Bakanınıza uluslar arası siyasetten bahsedeyim biraz, Amerika Ortadoğu’da at’a iki kişi bindirdi, önde kucakta Türkiye arkada yuları tutan İsrail.
Ama sorarsanız siz de at’a binmişsiniz, Amerika’yla Ergenekon davalarıyla başlayan derin dostluk gizli andlaşmalar, doğru at’ın üstündesiniz.
Ama at’ın üstünde yalnız mısınız kucakta mısınız sizin de bindiğiniz at’ın yuları kimde, ‘fiziki gerçeklik’ başka türlü konuşuyor.

Çağ atlama kavramı Özal’la girdi Türkiye’ye aynı anda ‘köşeyi dönme’yle. Özeti şu, batının yüzlerce yılda aldığı sanayi sosyal teknik üstünlüğe beş-on yılda varabiliriz, demek.
Temel bir sanayi olmadan mümkün mü, mümkün dediler, sonuç: mümkün diyenler Türk bankalarından yüzelli milyara kadar para çalarak Türkiye’yi AKP’nin kucağına bıraktı.
Hizmet ve bilgi ve arge olmadan çağ atlamak mümkün mü, mümkündür diye iddia edenler o gün bugün köşelerinde beş-on bin dolar maaş alıp hala hergün üflüyor ve hala her akşam Libya çöllerinde koşan Tayyip’e yürü aslanım diye tezahürat ediyor.

Mesela bugün Çin’de üretilemeyen hiçbir şey kalmadı, dünkü gün Yılmaz Özdil yazdı, okula giden mini mini birlerin çantalarına bakın her bir şey Çin malı. 60’lı yılların ortasında ilkokula giderken o gün elimize tutuşturulan kurşun kalemi de Çin malıydı ve daha yedi yaşında utancımızdan arkadaşlarla ağladığımızı hatırlarım, elimize kaleme alır şu ne şu nedir bu nedir ki biz yapamıyoruz diye ilk isyanımızdı belki de.
Peki size bir soru daha, Çin ucuz mallarıyla dünyayı fethetti peki Amerika buna rağmen nasıl dünya lideri?
Şöyle: Amerika’nın ucuz malları siyaset sanayisinde, Amerika her koşulda tarihin en ucuz en dalgaya alınan en kısa ömürlü en harcanan ucuz sahte SİYASİ LİDERLERİ yapmakta ustadır.
Bugün ülkemiz aydınları gerçekten hala ekranlarında belgeseller üzerine belgesellerle iftihar etmekle yorulmadı, son altmış yılda Amerika’nın ülkemizde ürettiği hemen kırılıp bozulan, ucuz, sahte, plastik Menderesler’den Tansular’a kadar Amerikan Siyasi Sanayisinin ürünlerine.
Bu plastik kukla Amerika Siyasi Sanayinin ürünlerine, doymadık.
Bir küçük gerçek hikayeyle bitireyim yazımı. 2000 yılında Jonathan Edwards adında ünlü İngiliz üç adım atleti vardı çok meşhur, dünya rekorunu elinde tutuyordu.
Edwards’a İngilizler hayranlık duyuyordu ama ötesi vardı, Edwards spor çantasından İncil’i hiç eksik etmiyordu ayrıca yıllarca dini programlara çıkıp İncil’i ve Hristiyanlığı anlatıyordu.
Yıllar var ki Edwards üzerine çok yazılıp çizildi çünkü Edwards Hristiyanlık inancının kendine motive ettiğine inanıyor ve bir çok psikolog da inancın bir büyük motivasyon örneği olarak Edwards’ı örnek gösteriyordu.
Kısa keselim, sonra ne oldu, başarılı spor hayatı boyunca İncil’e inancını sürdürdü ama yarışlar bittiğinde Edwards’ın inancı da bitti, milyonlarca insan hayal kırıklığı içinde çünkü Edwards artık bir ateist.
Şunu söylemek için anlattım, ülkemizde dini ahlakın ve hayatın vazgeçilmez bir düsturu olarak yaşamadılar, ülkemizde İslamcı denilen siyasetciler dini, siyasi yarışmada kullandılar, uluslar arası siyasette kullandılar…
Yani ‘kendilerini ve siyasi taraftarlarını motive etmek’ için kullandılar, hayatlarına ve hayatlarımıza geçirmek için asla değil. Ve bir gün zenginleşince ve bir gün arabaları evleri olunca ve bir gün şan şöhret makam sahibi olunca ‘din’le ‘ahlakla’ ilişkileri kalmadı…
Yani bu halkın dinini sadece bir ‘doping’ hapı olarak yem yaptılar kendilerine ve herkese.
Doğu Akdeniz’in karanlık dipsiz dehlizlerinde şimdi petrol savaşı mı vereceğiz, şurda Kerkük Musul var seksen yıldır babadan dededen emanet, Amerikan askerleriyle bir olup daha beş-altı yıl önce on binlercesini öldürdüğünüz…
Biz Özal’ı Demirel’i ‘birey’i değil şirketleri desteklediği için çok çok eleştirdik, heyhat, AKP ‘tarikatları’ zengin ediyor. Cemaat ne üretmiş ki kırk milyar dolarıyla övünüyor.
Bu toprakların Müslüman tarihini hatmetmiş bir Müslüman çocuk olarak, çok isterdim, bu dopingin siyasi ve sosyal eşitlikler için kullanılmasını, aklı ve üretimi baş tacı etmelerini, olmadı hala uçuyoruz.
Sovyetler’in çöküşünü en güzel bir Sovyet işçisi özetlemişti: ‘biz çalışır gibi yapıyoruz onlar para verir gibi yapıyordu.’
Neyse kardeşlerim, umutsuz olmayalım, bir Sovyet psikolog Zasetski tarafından tanımlandı, bir asker savaşta beyninin yarısını kaybeder.
Belleğini kaybeder konuşma yetisini kaybeder.
Ancak elleri otomatik makine gibi ne düşünüyorsa kaleme geçirir.
Tuhaf bir şey olur, elleri otomatik olarak beyninden geçenleri yazdıkça yazdıkça beyni ve hafızası açılır… Ve beyninin kaybolan yarısı geri gelir.
Bize bu işgal günlerinde düşen, bağımsızlık, siyasi ve sosyal eşitlikler, üretim, akıl gibi kelimeleri İslamcı yandaş medya ve kitleleri anlasın anlamasın her makalede seri şekilde yazalım, belki bir gün, altmış yıldır sağ iktidarların iptal ettiği beyinlerimizin diğer yarısı kendini hatırlar, kimbilir.
Kimbilir Anadolu halkı yeniden hatırlar, dağlanmamış nallanamamış atların çocukları olduğunu.

Hiç yorum yok: