8 Şub 2013

Aç Tavuğun Kürt Petrolü Rüyası


Laiğiyle, şeriatçısıyla RTE’nin arkasında saf tutan Türkiye burjuvazisi, 2012’de 60 milyar doları bulan enerji ithalatı karşısında, cari açığa denk gelen bu kamburu azaltmak için, Irak Kürdistanı’ndaki petrole kafayı fena halde takmış durumda. Buna, 2012 ortalarından bu yana birkaç yazımda değindim. Merkez Bağdat ile dünyanın en büyük 6. petrol yataklarını işletmede uyum içinde olmayan ve emrivaki ile petrol faaliyetleri yürütenErbil’e, yani Irak Kürt Bölgesi Yönetimi’ne her geçen gün biraz daha yaklaşan Türkiye burjuvazisi ve siyasi temsilcisi olarak AKP rejimi, “büyük hamleler” peşinde olduğunu artık gizlemiyor. Aç tavuğun darı ambarı rüyasına benzer tarzda, Irak Kürdistanı’ndaki petrolün; bölgede arama ve üretim izni almış Exxon gibi dünya devleriyle birlikte; Bağdat’a rağmen üretilip Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ihracı için şirketler bile kurulmuş, örtülü bir anlaşma bile yapılmış. “Büyük hamle”den murat, bir taşla iki kuş vurmak; hem Kürt petrolünden nasiplenmek hem de PKK meselesini, Irak Kürtlerini Türkiye’ye eklemleyerek “çözmek”...

Hamle, kulağa hoş geliyor, hele ki büyük burjuvazinin bazı kesimlerini mest ediyor. Medyadaki yalaka takımına girmiyorum bile... Böyle bir hamlenin başarı şansını rejim tartıyor mu, dünya enerji satrancı tahtasının en önemli karelerini oluşturan Irak bölgesindeki güçleri iyi hesaplayıp, en önemlisi kendi haddini biliyor mu bilmem, ama Türkiye’nin dünyanın neresinde durduğunu, sulandığı petrole kimin ne kadar ihtiyacı olduğunu hatırlatmakta fayda var.
2012 verilerine göre dünya hasılası kabaca 71 trilyon $. ABD ve AB, dünya“merkez”leri olarak her biri, bu dünya pastasından yüzde 22 pay alıyor. Onlarla birlikte saf tutan Japonya’nın yüzde 8’lik payını ekleyince bu 3 merkezin payının yüzde 52 olduğunu görüyoruz. Kanada, Avustralya, Norveç, İsviçre gibi diğer zenginleri ve petrolcü Arapları da eklersek, pay yüzde 60’ıbuluyor. Özellikle 2008 krizi sonrası dünya güç dengesini kendi lehlerine çevirme fırsatı yakalayan “yükselen ekonomiler” ile diğer “çevre ülkeler” ise dünya hasılasından yüzde 40 pay alıyorlar. Bu kanadın başını çeken Çin, dünya hasılasında şimdiden yüzde 12 pay sahibi. Rusya, Hindistan, Brezilya’nın her biri yüzde 4 dolayında pay sahibi. Türkiye ise bütün bu dünya pastasında yüzde 1 pay sahibi!..

Dünya hasılasına hâkim bu az sayıdaki merkez ve yükselen ekonomi, haliyle, üçte ikisi petrol ve doğalgazdan oluşan dünya enerjisini de dünya hasılasındaki büyüklükleri ile orantılı olarak kullanıyor. Ama enerji sektörlerinde kimi net ithalatçı, kimi yarı ithalatçı, kimi de net ihracatçı durumda.  

Kaynak; Uluslararası Enerji Ajansı, BP ve DTÖ veritabanı

Türkiye, dünya hasılasındaki yüzde 1’lik payını üretirken 240 milyar $’lık ithalat yapıyor ve bunun dörtte birini enerji ithalatı oluşturuyor. Üstelik bu ithalatı finanse edebilmek için de dış kaynak kullanmak zorunda olan kırılgan bir ekonomi. Yani hem payı yüzde 1’den ibaret, hem dış kaynağa bağımlı hem de ithalata, özellikle enerji ithalatına bağımlı. Ama bu kel ve fodul haline bakmadan içeride ve dışarıda, “AB yoksa, Şanghay’a giderim” afra tafrasından da geçilmeyen bir “kifayetsiz muhteris” rejimin yönetiminde. Bunca kırılganlık ve kofluğa rağmen, sırf jeopolitiğinden dolayı ABD’den taşeronluk kapmış bir rejimin, buna güvenerek dünya güçlerinin gözden çıkaramayacakları Irak Kürdistanı petrollerine hükmedecek bir kapasitesi, dirayeti olabilir mi? Cuma günü devam ederiz
Irak petrolüne ilişkin fırsatçı niyetlerle, AKP rejimi Türkiye’yi, Suriye bahsi ile soktuğu batağa biraz daha çekiyor. İran’a yakın duran Bağdat’taki Maliki yönetimi ile gerilim büyüten AKP rejimi, Erbil’deki Kürt yönetimini, Bağdat’a karşı kışkırtıcı bir tutum içinde. Bu arada bölge için yeni harita çizimleri de konuşuluyor. Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in 20 Ocak’ta Yeni Şafak’ta yer alan ifadesini anımsayın: Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi bölgede sınır ve harita değişikliğini gündeme getirebilir...”

Saddam’ı devirmekle beraber Irak’ta istediği düzeni gönlünce kuramayan ABD’nin, PKK sorununun halline itirazı yoktur ama ya harita meselesi? Bu konuda Ankara Büyükelçisi Ricciardone, önceki gün (6 Şubat) medyaya açık konuştu:Türkiye ve Irak, ilişkilerini en iyi hale getiremezse daha da kötü sonuçlara yol açabilir. Daha şiddetli çatışmalar olabilir, başka güçler devreye girebilir. Irak’ı bütün olarak görmek gerekir. Petrol ve gaz çıktılarını dünya piyasalarına eriştirebilmek önemli. Irak’ın tümünde geliştirilmeli. Biz Türkiye’nin, Irak’ın petrol ve gazının yüzde 20’siyle değil bütünüyle ilgilenmesini arzu ediyoruz. Türkiye’nin aynı zamanda Hürmüz Boğazı’na alternatif sunmasını istiyoruz. Türk ürünlerinin tüm Irak piyasasına ulaşmasını isteriz.”

Bölgenin, Bağdat’a yakın İran’ın daha fazla nüfuzu altına girmesinden endişesi olan ABD’nin, şimdilik yekpare Irak’tan yana olduğu açık. Bu durumda Türkiye burjuvazisinin ve AKP rejiminin Kuzey Irak yönetimini ayartması nasıl mümkün olacak? ABD’ye rağmen mi? AKP rejiminin tehlikeli oyunu burada başlıyor. Bir oldubittiye getirip “Kürtler, Bağdat ile olmak istemiyorlar, kim zorlayabilir?” gerekçesi ABD’nin önüne konabilir. Gidiş, o yönde… Kaldı ki, Bağdat’ın petrol iplerini kendi elinde tutmak istemesi ve daha “ulusalcı” duruş niyetleri, ABD kökenli çokuluslu petrol şirketlerinin sabrını zorluyor, onları Türkiye ile birlikte davranmaya doğru itiyor.
Irak’ın petrol ve doğalgaz rezervleri tahminlerden de büyük. Türkiye’nin rant avcısı burjuvazisi, halkları birbirine düşürmek pahasına, hem bunların üretilmesinden ortaya çıkacak zenginlikten pay peşinde hem de boru hatları ile taşınması konusunda inisiyatif almak istiyor.
Kaynak: Heartland Geopolitical Maps

Irak’ın en önemli petrol ihracat limanı Basra’da, Mina El-Bakr. Güney Irak sahalarının boru hattı ile bağlandığı bu terminal günde 3 milyon varil yükleme kapasitesinde. Türkiye’den geçen ITP- Kerkük Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı da Irak’ın en büyük ihracat hatlarından bir diğeri. Karayolu taşımacılığı çıkış yolu da İskenderun Limanı. Ancak, ITP hattının her iki merkez kontrolünde olması bu hattın rasyonel kullanımını olumsuz etkiliyor. Doğalgazın sevki için ise henüz bir boru hattı yok. İhracat için Kuzey Suriye topraklarının kullanılması da bir seçenek. Bu da Sünni Kürt nüfusun yoğun olduğu Kuzey Suriye topraklarının kolay kontrol edilebilir hale getirilmesini gerektiriyor.(*)

AKP rejimi ve arkasındaki fırsatçı Türkiye sermayesi, Irak’taki Kürt-Arap(hatta Türkmen) gerilimini kışkırtıp nüfuz alanını genişletme ve o ölçüde bölge kaynaklarının talanından pay alma derdinde. Kürt sorununa çözüm adı altındaki elma şekeri servisi, sadece bu talanın yol temizliği için. 

Umalım Türk-Kürt, tüm barış yanlıları oynanan bu büyük oyunun farkındadır. Özellikle umalım ki, Kürt siyaseti, büyük fotoğrafın tümünü idrak edebilsin, halkların barışı kadar sınıflar mücadelesinin seyrini de dert edebilsin. Yine umalım ki, Kürt siyaseti, halkları birbirine düşürecek olası bir serüvene karşı sorumlu bir davranış geliştirirken bugüne kadar AKP’den yediği kazıklardan da gerekli dersleri çıkarmış olsun...

(*) Mete Göknel, “Ortadoğu Enerji Savaşları ve Suriye”, 2 Şubat 2013, Elektrik Mühendisleri Odası İst. Şubesi paneline sunulan bildiri.

Hiç yorum yok: