5 Şub 2012

Belirsizlik içinde bir ülke (Tıpkı Mısır, Libya gibi)


Cumhuriyet 02.02.2012
ABD’nin çekilmesinden sonra Tunus benzeri bir halk hareketi kaynaklı demokrasi isteyenlerin olduğu Irak’ta Kürt-Arap, Şii-Sünni çatışmalarının yanı sıra Kürtler ve Şiiler arası anlaşmazlıklar da mevcut
Belirsizlik içindeki ülke
© Kimilerine göre ABD ülkeyi politik bir çıkmazda, kırılgan bölgesel karışımlar içinde, içsel isyanlarla ve ‘Arap Baharı’nın bölgeyi kararsızlığa sürükleyen etkisiyle baş başa bırakarak çekildi. Sadece İran’ı memnun eden çekilme, Kürt gruplarının arasındaki çatışmaları da, patlaması an meselesi olan mezhep kavgalarını da yoğunlaştırabilir.
15 Aralık 2001 tarihinde Amerikan güçlerinin misyonlarını tamamladıkları gerekçesiyle çekildikleri Irak’ta hükümeti oluşturan kanatlar arasındaki tartışmaların yanı sıra mezhep kavgaları da ayyuka çıktı. Birçok siyasal gözlemci ABD güçlerinin çekilme kararını aslında sanıldığı gibi ülkenin istikrarının oluştuğu bir dönemde alınmış bir karar olarak değerlendirmiyor. Karar, Saddam’ın devrilmesinden tam dokuz yıl sonra El Kaide militanlarının da içinde yer aldıkları mezhep çatışmalarının kıvılcımlandığı bir zamanda geldi. Şimdi ülkede ne olacağı, geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda ciddi bir merak, sürekli artan bir endişe var. Nitekim Peninsula dergisinin editöryalinde ABD güçlerinin çekilişi bir turnosol kâğıdı testi gibi görülüyordu:“ABD güçleri ülkeyi politik bir çıkmazda, kırılgan bölgesel karışımlar içinde, içsel isyanlarla ve ‘Arap Baharı’nın bölgeyi kararsızlığa sürükleyen etkisiyle baş başa bırakarak çekildi.”
Yorum haksız sayılmazdı. ABD güçlerin çekilmesi, 2006-2007 yılında binlerce insanın ölümüyle zedelenmiş barışı korumakla görevli Irak güvenlik güçlerinin istikrarına yönelik soruları çoğalttı. Sünniler ile Şiiler, Araplar ve Kürtler arasındaki tansiyon hâlâ düşürülmüş değil.
Silahlar bırakılmadı
Çekilmeyi izleyen günlerde Irak’ın günlük gazetelerinden Azzaman’da da ülkenin içinde bulunduğu çıkmaza değiniliyordu. Yorumda, Irak yönetiminin, ABD gücünün ülkede kalmama kararının silahlı grupların ulusal barış çabasına katılmalarını teşvik edeceğinden umutlu olduğuna dikkat çekilerek “silahlı gruplar için Amerikan varlığı daima bir sorundu, asla çözüm değil” deniyordu. Gerçekten de çekilme kararının netleştiği sırada hazırlanan bir araştırma raporu söz konusu silahlı grupların silahlarını bırakmak ve ulusal barışa katkı sağlamak için merkezi hükümetle temasa geçtiğini belirtiyordu. Tabii ki beklenen olmadı ve Irak’taki silahlı gruplar birbirlerine doğrulttukları bu silahları her an ateşleyebilirler.
Felaket olacak denmişti
ABD askerlerinin Irak’tan ayrılmasının ülkeyi felakete sürükleyeceği yolundaki saptamaları daha çok Bölgesel Kürt Yönetimi yetkilileri dile getirdiler. Bu yönetimin peşmergelerden sorumlu bakanı Şeyh Cafer Mustafa böyle düşünenlerdendi. Kürdistan Bölgesi Güvenlik Teşkilatı Başkanı Mesrur Barzani de, çekilmenin Irak’ta çok ciddi sorunlar yaratacağını defalarca dile getirmişti. Söz konusu çekilme kararı aslında ABD ile Irak arasında yapılan ‘Güvenlik Anlaşması’nın bir sonucu. Çok önceden imzalanması düşünülen ancak Irak’taki kesimlerin bu konudaki anlaşmazlıkları nedeniyle geciken bir anlaşmaydı bu. Kürtler ile bazı Sünni gruplar ABD’nin kalmasından yanayken, işgali başından beri destekleyen Şiiler ise artık çekilmesi taraftarıydılar. Anlaşma tüm yetkileri Irak yönetimine veriyordu. Anlaşmada öyle maddeler vardı ki Irak hükümeti özgür, bağımsız bir hükümet oluyordu açıkçası. Amerikalıların Irak hükümetinden onay almadan ülke sokaklarında devriye gezmeleri, operasyon yapmaları bile mümkün olmayacaktı. Bu anlaşma özellikle Kürtlerin, Kürt Bölgesel Hükümeti’nin karşı çıktığı, benimsemediği bir anlaşmaydı.
Cumhuriyet 02.02.2012
Bu nasıl çekilme


Yapılan araştırmalardan ortaya çıkan şu ki, ABD’nin de askerlerinin de Irak’tan çekilmeleri, bu ülkeyle bağlarının ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Irak’ta yayımlanan Al Sumaria gazetesi, 15 bin Amerikalının Irak’ın ABD elçiliğinde çalıştığını yazdı örneğin. Gazetede, Irak Parlamentosu Başkanı Usame el Necefi, elçilikte bu sayıda çalışan olmasını tek bir kelimeyle açıklamıştı: “Mantıksız”. “Bu konu Irak yönetimince yanıtlanması gereken bir sorudur” diye de ekliyordu Necefi. Çekilme öncesi 550 tesiste yaklaşık 170 bin askeri olan ABD, halen üç askeri tesiste 6 bine yakın askerini barındırıyor. Ama Irak’ta varlıkları ağırlıkla hissedilen sadece Amerikalılar değil. Aswat al Irak gazetesine göre, Irak Kürt yönetimi de, özellikle Kürt bölgesindeki Zakhu ve Dohuk kentlerinde meydana gelen şiddet olaylarından İran, Suriye ve Türkiye’yi sorumlu tutuyor. Hatırlatmakta yarar var. Çok sayıda kızgın insan Dohuk eyaletinin Zakhu kentinde bir cuma namazı sonrası alkol satan dükkânlara, masaj salonlarına ve otellere saldırmışlardı. Olaylar, Kürdistan İslam Birliği Genel Merkezi’ne yapılan ve 30 kişinin yaralanmasına yol açan saldırılardan sonra meydana gelmişti. Kürt yönetiminin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu “yabancı güçleri” suçlamasına yol açan en belirgin olay buydu. Bryar Muhammed Kürt haber ajansı AK News’teki makalesinde Irak yönetimini Diyala eyaletini sindirmekle ve özerk bir bölge olmaktan uzaklaştırmakla suçlarken Iraqiya List partisinden Suhad Hayli de, Irak yönetiminin, Bağdat’ın kuzeyinde, İran sınırında, otonomi bekleyen eyalete karşı (Diyala) güç kullanacağından endişe ettiğini belirtiyordu. Diyala Eyalet Meclisi, benzeri talebi daha önce dile getiren Sünni bir eyaletin ardından, bölgesel özerklik konusunda ısrar eden önemli bir eyalet. Statükonun parçalanma işaretlerininin birazını da Hanagin kentindeki Kürtlerle, Mandali banliyösünü Diyala eyaletinden ayırıp, Kürt bölgesine katmayı isteyenlerin çabaları oluşturuyor.
Cumhuriyet 02.02.2012
Kürtler arası çatışma

AK News’teki bir makalede Arif Kurbani, Kürt grupları arasındaki çatışmaları ele alıyordu. Kürdistan Demokratik Partisi ile Kürt İslam Birliği arasında uzun süredir devam eden çatışmanın bitmesinin Kürtlerin de, Irak’ın da yararına olacağına dikkat çekiyordu. Bu“kavga”nın Kürtlerin yararına olmayacağının altını ısrarla çizen Kurbani özetle şunları vurguluyordu:“Biz ABD’lilerin çekilmesiyle hassas döneme gireceğimizden eminiz. Irak’ın geleceği soru konusudur. Suriye’de ne olduğuyla ya da İran ile ABD arasındaki ilişkilere bakarak etrafımızda olana bitene kulak kesilmeliyiz. Kendimize, birleştirici tek bir söyleme ya da birliğe ihtiyacımız yok mu diye sormalıyız. Her iki siyasal partinin tarihimize dönüp bakmalarını ve görüşmelere başlamalarını, bu sorunu çözmelerini istiyorum. Her iki partinin liderleri de tarihi sorumluluklarının umuyorum farkında olacaklardır”. Özellikle Ortadoğu’daki değişimin ışığında, bazıları ABD güçlerinin çekilmesini bölgede rejim değiştiren iki modelle karşılaştırıyorlar: Yukarıdan aşağıya askeri bir harekât ya da aşağıdan yukarıya yurttaş kökenli bir hareket. Hangisini egemen olacağını zaman gösterecek. Ama Rami Hayri, Lübnan Daily Star gazetesindeki makalesinde beklenen alternatifi öneriyor: “Irak kâbusunu bırakın ama Tunus’u övün”.Hayri, Irak için Tunus benzeri bir halk hareketini öneriyor besbelli ki.
Cumhuriyet 02.02.2012
Kürt-Arap anlaşmazlığı:Kerkük
Irak’ta işgalin başladığı ilk andan günümüze, Araplarla Kürtler arasında bir anlaşmazlığın olduğu sır değil. İşgal güçlerinin varlığı nedeniyle somut bir çatışmaya dönüşmeyen bu karşıtlık ABD güçlerinin çekilmesinin ardından daha da yoğunlaşacağa benziyor. İşaretleri ABD’nin çekilmeye hazırlandığı dönemde görüldü bu çatışmanın. Ne kadar doğalgaza

Cumhuriyet 03.02.2012
Irak’ın ‘tek adamı’ Şii Başbakan Nuri el Maliki Sünni muhaliflere göz açtırmıyor
‘Saddam’dan da kötü’
Boston Üniversitesi’nden Neta Crawford’un yaptığı bir araştırmaya göre işgalin başından beri, yani 19 Mart 2003’ten bu yana Irak’ta yaklaşık 770 milyar dolar harcayan ABD, tam 4 bin 747 askerini de bu işgal sırasında kaybetti. Amerikan çıkarları için bu kadar kaybı göze aldığını yetkililerinin ifade etmekten çekinmediği ABD, Irak’ta arzu ettiği gibi bir ülke bırakamadı. Çözülmesi çok zor mezhep çatışmalarının, etnik karşıtlıkların hâlâ mevcut olduğu ülkede, Saddam Hüseyin’in bir arada tutabildiği grupların birbirine girmeleri kimse için şaşırtıcı olmayacak.
Faaliyetlerini Amerika’da sürdüren İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ise başka bir açıdan ABD’nin Irak politikasını topa tuttu. Örgüte göre ABD, çekildiği Irak’ta bir polis devleti bıraktı. Örgütün yıllık raporunun Irak ile ilgili bölümünde Şii yönetiminin geçen yıl başlayan Arap Baharı adı verilen süreçte ülke içindeki muhalif gruplara yönelik sert tedbirler aldığı ve ülkeyi bir polis devleti haline getirdiği belirtiliyordu. Irak güvenlik güçlerinin protestoculara kötü muamelede bulundukları, gazetecilerin dövüldüğü, gözaltındakilere işkence yapıldığı türünden son derece vahim belirlemeler yer alıyordu. Örgütün Ortadoğu Sorumlusu Sarah Leah Whitson, bu nedenle tabii ki “Irak otoriter bir rejime doğru kayıyor. ABD, Irak’ta istikrarlı bir demokrasi yaratılmasına yardımcı olacağı konusunda verdiği güvencelere karşın aslında geride yeni yeni tomurcuk vermeye başlayan bir polis devleti bıraktı” diyor.
Maliki: Tek Güç
Irak’ta ABD’li yetkililerin “uzlaşmayla görev aldı” dediği Başbakan Nuri el Maliki, kimi muhaliflere göre Saddam Hüseyin’den de kötü. ABD eliyle“demokratikleştirilen” Irak’ta Başbakan Maliki hem ordunun hem de emniyet örgütünün başındaki tek isim. Şiilerin önde gelen temsilcilerinden biri olan Irak Başbakanı’nın, özellikle Sünni muhaliflerine göz açtırmadığı biliniyor. Bunun en çarpıcı örneğini Sünni Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık el Haşimi’ye karşı aldığı “düşmanca” tutum oluşturuyor. Tarık el Haşimi’nin adı Maliki’ye karşı bir darbe girişiminde bulunacağı iddialarıyla da gündeme gelmişti. Maliki yönetimi kısa bir süre önce Haşimi hakkında terörle bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklama kararı çıkarmıştı. Haşimi, Bağdat’tan ayrılarak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne sığınmıştı. Sorunun mezhepler arası çatışmayla ilgili olduğu ise bilinmedik değil. Gelişme üzerine Haşimi’nin söyledikleri de ilginçti. Böyle bir gelişmeyi beklediğini belirten Haşimi, “Biz Maliki’yi hükümeti kurduğunda desteklememiştik. Çünkü ciddi itirazlarımız vardı” diyor. Haşimi’nin şu sözleri dikkat çekiyordu: “Bize bir şeyler yapacağını biliyorduk ama bunun Amerikan askerlerinin çekilmesinden hemen sonra olacağını hiç düşünmemiştik” dedi.

Cumhuriyet 03.02.2012
IRAK’IN SORUNLARI DAĞ GİBİ
Artık Maliki’nin tek adamlığının “oturduğu” ülkede, statüsü konusunda hâlâ çözümsüz kalan Kerkük sorunu başta olmak üzere, Irak merkezi hükümetinde temsiliyet konuları da önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Maliki’nin hem ordunun hem polisin denetimini elinde tutmasına, “kendi dümen suyunda” gittiği sürece, ABD’nin bir itirazı olmadığı da görülüyor. İnsansız hava araçları konusundaki Irak hükümeti içinde bulunan muhaliflerin Maliki tarafından “ikna edilmeleri” de zor görülmüyor. Asıl sorun hiç beklenmedik ittifakların olabileceği konusunda kendisini gösteriyor. Mezhepler arası çatışmalar gittikçe gelişirse, ki öyle görünüyor, Irak içindeki ittifaklar da çok farklı bir hal alabilir. Sünniler Araplarla, Şiiler İran’la ittifak yaparlarsa Kürt Bölgesel Yönetimi için geriye ittifak edebilecekleri tek bir güç kalıyor: Türkiye.


ABD hep devrede

Askerlerinin çekilmesiyle bu ülkede kontrolü bırakmaya niyeti olmayan Amerikan yönetiminin, “Irak’ın içişlerine karışma” anlamına gelecek müdahaleleri hâlâ sürüyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi’ye tutuklama kararı çıkarılmasını protesto etmek için haftalardır parlamento oturumlarına katılmayan Sünni El Irakiye grubunun lideri İyad Allavi eylemlerine son verdiğini açıkladığında bunun kendi iradesiyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Allavi ile parlamento başkanı Usame el Nuceyfi’yi arayarak “Aranızdaki farklılıkları giderin” mesajı vermiş, mesajın ardından El Irakiye, meclis boykotunu bitirme kararı almıştı. Olan buydu.

ABD-IRAK ‘hava savaşı’
Irak hükümetiyle çok önceden yapılan güvenlik anlaşması uyarınca Irak’tan güçlerini çeken ABD’nin, ülkede denetimleri elinde tutma niyeti insansız hava araçları konusundaki ısrarıyla ortaya çıktı. Artık çekildikten sonra anlaşma gereği, ülkede yapacağı herhangi bir operasyonda Irak hükümetinden izin alması gereken ABD’nin anlaşmaya açıkça ters olan tutumuna Iraklıların ciddi bir direnç sergilediği görmezden gelinemez. Irak yönetimi ABD’yi, -açıkça söylemese de- anlaşmayı ihlal etmekle suçluyor. ABD’nin gerekçesi çok basit bir gerekçe. Ülkede bıraktığı kendi personelini kendisi korumak istiyor. Bu ise Irak yönetimi için bir itibar sorunu. Irak yöneticileri ABD’nin yaptığını ülkenin egemenliğine saygısızlık olarak nitelendiriyorlar.


Hiç yorum yok: