6 Şub 2012

Bir Zamanlar Ankara


Cumhuriyet 06.02.2012
Bir Zamanlar Ankara
1932 son yazında Reşit Galip’in Ankara Radyosu’ndaki bir konuşmasında:
“Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız” sözlerini dinleyen Atatürk, birkaç gün sonra, onu yeniden sofrasına davet etti, yanındaki iskemleye onu, onun yanına da hocası Esat Mehmet’i buyur etti. Orada yeni Eğitim Bakanı’nın Dr. Reşit Galip olduğu açıklandı.


İki bin çok uzaktı. O zamanlar Ankara, Cumhuriyet çocuklarıyla doluydu. Gazi Liseli, Atatürk Liseli, Kız Liseli’ydiler.
Dönemdaşları arasında zamanlarının cumhurbaşkanları, başbakanları, dışişleri, eğitim bakanlarının soyadlarını taşıyan öğrenciler vardı.
Eğitim, daha iyisi aranmayacak düzeydeydi.
“Muallimler Ordusu”, yetişen kuşağa öncü bilgeler kadrosuydu. En cömert katkılarıyla, bu okullarda aklın önderliğinde, kalkınmaya ışık saçtılar.
Gündemde kuruluşun heyecanı, güncelde onun coşkusu vardı. Dinlenenler, bir oluşumun kanıtlarıydı. Bir değişimin:
1931 yılı son yazında bir gece, Atatürk’ün sofrasında, dönemin Eğitim Bakanı Esat Mehmet, kız öğrencilerin giyimlerinden serzenişle, kızların kısa etek, kısa çorap, kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmeleri buyruğunu bir genelgeyle yayınlayacağını belirtti. Konuklar arasında bulunan Dr. Reşit Galip, Atatürk’ün 1923 yılında bir yurt gezisinde Mersin’de tanıdığı, Mustafa Kemal Paşa’nın karşılanmasında yaptığı devrimci konuşmanın heyecanıyla Gazi’nin dikkatini çekmiş, otuz yaşlarında genç bir dok-tordu. Paşa’nın önerisiyle, Dr. Reşit Galip 1925 yılında milletvekili seçilmiş zaman zaman Gazi’nin sofrasında yer almıştı. O akşam da konuklar arasındaydı. Eğitim Bakanı’nın açıkladığı öngörüye karşı:
“Beyefendi” dedi, “Yanlış düşünüyorsunuz. Bu, bir geriliktir. İnkılaplardan en büyüğü, kadınlara verilen haklardır”.
Gerilen havada Gazi, Harbiye’den hocası olan Eğitim Bakanı’nı korumasız bırakmayıp, “Bu konuyu sonra tartışırız” dedi.
Reşit Galip, “Af buyurun Paşam, diyordu, bu bir inkılap ve zihniyet meselesidir. Daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda, bu sofrada inkılapları zedeleyecek icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez.”
Milli Eğitimden izin çıkmıyordu
Reşit Galip’in ödün vermeyişinin başka nedenleri de vardı: Halkevlerinde sanatın desteklenmesi için tiyatro çalışmaları yapılıyor, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulunamıyordu. Kadın öğretmenlerden, gönüllü çalışmak isteyenler için, Eğitim Bakanlığı’ndan izin alınamıyordu.
Reşit Galip:
“Bu kokuşmuş kafayla devlet yürütülmez”diyor, ödün vermiyordu.
Gazi, “Sözlerinizde ölçülü, müsamahalı olunuz” dedi.
Reşit Galip, “Devrimci devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra tutucu olurlar. Meclis’te bunca idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle tutucu kimseleri eğitim bakanı yapmak hatadır” diyerek, eğitim bakanını gösteriyordu.
Atatürk, “Esat Bey davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?” diye sordu.
“Kusura bakmayın Paşam, taşımıyor. Okuttukları içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır.”
Gazi, “Bu sofrada hocama ve bir eğitim bakanına hakaret etmenize müsaade edemem.”
Reşit Galip sinmiyordu:
“Devrimcileri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm. Mesela Rose Noir’a verdiğiniz kredi mektubu da, siz yazdınız diye hata olmaktan çıkmaz.”
Rose Noir, Beyoğlu’nda bir çiftin işlettiği barın adıydı. Gazi bir gece oraya gitmiş, yer sahibi Madam Senya’dan “olunması isteğini” içeren bir iletiyi mekân sahibi çifte vermişti.
Reşit Galip’in eleştirdiği, bu iletiydi.
Gazi: “Yoruldunuz; buyrun, biraz istirahat edin” dedi.
Genç devrimci yılmıyordu. Yıllar yılı söylence olan çıkışıyla:
“Burası dedi, sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak, sizin kadar, benim de hakkımdır.”
(“Atatürk’ten Anılar”, İş Bankası Yayınları)
Atatürk bu inançlı genç adama baktı; yanındakilere dönerek:
“Öyleyse biz kalkalım” dedi. Sofra tüm oturanlarıyla boşaldı.
Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı’nda, pencere kenarında bir koltukta yalnız geçirdi.
Atatürk uyandığında genel sekreterine Reşit Galip’i sordu.
Rose Noir olayı
“Sabaha kadar bekledi. Mahcubiyetini size iletmemizi söyledi. Ankara’ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik” dediler.
Gazi: “Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz. Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor” dedi.
Rose Noir sahibi çiftin getirdiği, Atatürk imzalı iletiyi alan İş Bankası Genel MüdürüMuammer Eriş doğru Dolmabahçe Sarayı’na gelip Atatürk’ün ricacı olduğu “kredinin verilmesine kuralların uygun olmadığını, isteği reddettiğini” bildirdi.
Söylenenlerin yaşayanları kadar, dinleyenleri de yaşayanları oldular.
1932 son yazında Reşit Galip’in Ankara Radyosu’ndaki bir konuşmasında:
“Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız” sözlerini dinleyen Atatürk, birkaç gün sonra, onu yeniden sofrasına davet etti, yanındaki iskemleye onu, onun yanına da hocası Esat Mehmet’i buyur etti. Orada yeni Eğitim Bakanı’nın Dr. Reşit Galip olduğu açıklandı.
Ülke yüzeyine serpilmiş Köy Enstitülerinde yetişen kırsal yörelerin çocuklarına yükseköğrenim sağlayan Hasanoğlan Köy Enstitüsü örnek bir eğitim kuruluşu olarak konukların uğrağıydı. Alanlarının saygın bilgeleri, dağarcıklarının ekin ve beceri birikimlerini bu yerleşkede sunarken, türlü kazanım ve hünerle yetişen eğitmenlerin döndükleri köylerden bayındır bir ülke doğacaktı.
Uygulamalı hayvancılık dersliğinden bir öğrenciyi sürüsünü otlatırken gören konuk devlet büyüğünün azık torbasında ne olduğu sualine öğrencinin yanıtı azık çıkınında taşıdığı, Eğitim Bakanlığı’nın beyaz kapaklı“Dünya Edebiyatından Tercümeler” serisinden“Antigone” idi.
Schiller’in ünlü yapıtı “Don Juan” çevirisi şöyle başlıyordu:
“Aranjuez’de güzel günler son buldu”...

Hiç yorum yok: