23 Şub 2012

Çöküş mü?


Cumhuriyet 19.02.2012


YORUM
Öztin Akgüc


Hemen her devletin kuruluş, yükseliş, duraklama, gerileme ve çöküş dönemleri vardır. Ülkemizde yaşananlara bakıldığında, Genelkurmay başkanları terör örgütü kurmaktan, kuvvet komutanları silahlı çete oluşturmaktan, spor kulüplerimizin başkanları şike yapmaktan, suç işleme örgütü yönetmekten; Milli İstihbarat Teşkilatı elemanları bölücülerle işbirliği yapmaktan tutuklanıyor, yargılanıyor. Ayrımcılık, güvensizlik, kuralsızlık, keyfi uygulama yaygın. Değer yargıları yozlaşıyor, kurumların çökmesi sonucu karmaşa yaşanıyor. Bu durum, anomi sözcüğü ile ifade ediliyor. Emre Kongar ülkenin durumunu, anominin kurumsallaşması olarak tanımlıyor, köşe yazısına “İhtirasın ve Cehaletin Parçaladığı Devlet” başlığını atıyor.
Gelişmelere, dengesizliğe, kuralsızlığa, güven eksikliğine, keyfiliğe bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti duraklama döneminden gerileyiş, çöküş dönemine mi girdi sorusuna yanıt aranıyor. Türkiye Cumhuriyeti için Atatürk dönemi yükseliş; Atatürk’ün ölümünden 1980’li yıllara kadar durgunluk dönemi, 1980 sonrası için de gerileyiş, çöküş süreci ayrımı yapılabilir.

Türkiye gerileyiş, çöküş sürecine 1980’li yılların başlarında mı girdi? Yoksa AKP iktidarıyla mı bu dönem başladı? Görüş ayrılıkları olabilir. Bana göre gerileyişin, çöküşün nedenleri, durgunluk döneminde oluştu; süreç, 24 Ocak Kararları, 12 Eylül askeri harekâtı,Evren-Özal ikilisi ile başladı, AKP iktidarı ile de hızlandı.
Genelde TV kanallarında açık oturumları, sözde tarafsız tartışmaları izlemem. Bunların çoğunu amaçlı, yönlendirici bulurum; katılanların önemli bölümünün de kamuyu yanıltıcı etiketler taşıdığını gözlerim. TV kanallarında bu tür tartışmalar, oturumlar, söyleşiler, geyik muhabbetinden, halk diliyle zevzeklikten ileri gitmiyor. Halkla birebir söyleşi daha anlamlı, öğretici geliyor.
İstanbul’da oturulan semtle işyeri arasında mesafe varsa, trafik yoğunluğunda en azından taksi sürücüleriyle konuşma olanağı doğuyor. Geçenlerde bir sürücü ile konuşurken, sürücü bana şöyle bir öykü anlattı.

Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra, Bizans’ın ünlü bir kâhininin zindanda olduğunu öğrenir. Kâhini huzura çağırır, sorar: “Seni niye zindana kapattılar?” Kâhin, Kral Konstantin’in geleceği öğrenmek için kendisini çağırdığını, krala “Sonunuz yaklaştı, Bizans yıkılacak, Türklerin eline geçecek” demesi üzerine kralın kızdığını, kendisini zindana attırdığını söyler. Fatih, “Bizans’ın sonunu görmüşsün, peki bizim geleceğimiz ne olacak” diye sorar. Kâhin, “Sizin sonunuz da Bizans’a benzeyecek” der. Fatih’in, “Nasıl olur, Anadolu’da birliği sağladık, Balkanlar elimize geçti, akıncılarımız Avrupa ortasında at oynatıyor” itirazı üzerine kâhin, “Sizi parça parça koparacaklar”öngörüsünde bulunur. Sürücüye göre Türkiye parça parça koparılıyor; yabancılar ülkeye yerleşiyorlar, yerleşim bölgelerine bayraklarını bile dikiyorlar.
Gerçekten Osmanlı İmparatorluğu parça parça koparıldı, Sevr Antlaşması’yla son nokta konulacakkenAtatürk ve silah arkadaşlarının çabası, özverisi ile bu süreç durduruldu, geri kazanımlar başladı. Günümüzdeki gelişmelere bakıldığında sürecin ancak ertelenebildiği sonucuna varıyoruz.
Bugünlere gelmemizden kim sorumlu? Kimilerine göre ülke için vizyonu olmayan, kendi hesapları peşinde koşan politikacılar; kimilerine göre görevlerini yapmayan kurumlar; yabancı güçlerle bütünleşmiş medya, işadamları, bürokratlar; kimilerine göre emperyal dış güçler... Emperyal dış güçlerin Türkiye üzerinde emelleri, planları vardır; parçalamak, bölmek, yönetmek veya yok etmek isteyebilirler. Bunu doğal karşılamak gerekir. Akılcı davranış, emperyal güçlerin ayartısına (iğvasına) ayak oyunlarına kapılmamaktadır.
Ben sorumluluğu halkımızda bulurum. Halkımız özgürlüğüne, bağımsızlığına, haklarına, geleceğine sahip çıkmamaktadır. Günlük maişet derdinde olan, slogan attığında, pankart açtığında, yürüyüş yaptığında, hatta bilet sattığında, ağır cezaların tehdidine ek olarak gözdağı verilen insanlara “haksızlık etme” denilebilir.
Türkiye’de herkes yoksulluk sınırında yaşamıyor. Türkiye’nin nimetlerinden yararlanan geniş bir kesim var. Onların tepkisizliği, suskunluğu, gayretsizliği, bazen insanda isyan duygusu uyandırıyor. Türkiye çökerse aymaz vatandaşlarımızın, kendi çıkarlarının da tehlikeye düşeceğinin en azından bilincinde olması gerekir. Aymazlığın, korkunun maliyeti çok ağır olabilir. Aymazlık çöküş sürecini daha da hızlandırmaktadır.

Hiç yorum yok: